“İnsan var
Karartır ak gündüzü,
İnsan var
Ağartır gecemizi…”
Sabahattin Eyüboğlu
-Konuş.
-Konuşsana lan.
- ...
-Hadi anlatmaya başla. Konuşsana lannn.
-Ne konuşayım. Ne anlatayım?
-Ne konuşacağını bilmiyor musun ulen?
- ...
Gözleri bağlı haldeyken nereden geldiği belli olmayan okkalı bir tokatla sarsıldıktan sonra en iğrenç küfürler havada uçuşur. Kabası incesiyle böyle başlar(dı) sorgu. Elektrik vermekten falakaya, aç ve uykusuz bırakmaktan Filistin askısına uzanan günler geceler sonrasında, cellat gider papaz gelir; "konuş kurtul, ezdirme kendini" der, papaz gider cellat gelir...
-Konuşsana lan?
-Şunları şunları sen yapmadın mı, siz yapmadınız mı?
-Ben yapmadım, ben suçsuzum...
-Tabi tabi bizde sizi camiden toplayıp getirdik...
Biri Nazi Almanyası’nda diğeri 12 Eylül faşizminin iktidar olduğu Türkiye de.İki çocuk ikisi de yurtsever ikisi de faşizme karşı. Helmuth Hübener, idam edildiğinde yaşı daha 17'ydi. Bizim Erdal da 17'sinde…
Tesadüf bu ya iki gökçe fidan da şubatın ayazında tutuklanırlar. 5 Şubat 1942'de Helmuth, 2 Şubat 1980' de Erdal.
Yakalanmaları, yargılanmaları ve infaz edilmeleri jet hızıyla yapılır, Helmuth aynı yılın 27 Ekim'inde, Erdal 13 Aralık 1980'de. Hep 17 yaşında kaldı, O Güzel İnsanlar, O Güzel Çocuklar...
Helmuth Alman olduğu için haliyle karakola camiden getirilmemiştir. O bir hristiyan, gittiği yer bir kilise.(1) Onu kiliseden işkencehaneye getirmediler elbette. Fransız savaş esirlerine bildiri dağıtırken Gestapo yakaladı. Helmuth yaptıklarını inkar etmek yerine savunma yolunu seçti. Hatta arkadaşları daha az ceza alsın diye bütün sorumluluğu kendi üzerine aldı.
Erdal Eren'i de camiden tutup getirmediler. Onu soğuk bir kış günü 30 Ocak 1980'de, "duvara yazı yazarken" faşist eski bir bakanın faşist koruması tarafından silahla vurulan arkadaşı, yoldaşı Sinan Suner'in katledilmesini protesto mitinginde yakalayıp getirdiler.
Orada yakın mesafeden ve arkadan açılan ateşle eyleme müdahale eden gruptan bir jandarma eri vurulmuştur. "Ben yapmadım" dedi.
Askerin ölümünden dolayı üzüntüsünü defalarca belirtti. Sıkıyönetim Mahkemesi araştırma ihtiyacı bile duymadan hükmünü vermiştir. Ne olayda askerin ölümüne neden olan silah araştırıldı ne Erdal'ın yaşı için yapılan başvuru dikkate alındı ne de tanıklar dinlendi. Daha o gün bütün bir topluma gözdağı olsun diye devrimci, genç komünist Erdal Eren'in kalemi kırılmıştır.(2)
(Helmuth Hübener| soldan ikinci (ortada)
Helmuth Hübener, kendisi gibi iki çocukla birlikte savaş yılları içinde sindirilen ve kandırılan Alman halkından gerçeklerin saklandığını düşünür, yabancı haber ajanslarını dinliyor, buralardan öğrendiklerinden yola çıkarak savaş karşıtı kartlar, broşürler, bildiriler hazırlıyorlar. Bunları farklı adreslere postalamak , posta kutularına koymak, ilan panolarına asmak gibi değişik yöntemlerle dağıtırlar.
"Alman çocuklar! Özgürlüklerin olmadığı, terör ve tiranlığın hüküm sürdüğü ülkeyi biliyor musunuz? Evet, iyi biliyorsunuz ama konuşmaya çekiniyorsunuz. Sizi o kadar korkuttular ki, konuşmaya cesaret edemiyorsunuz. Misilleme korkusu. Evet haklısınız; burası Almanya – Hitler Almanyası! Genç-yaşlı, erkek-kadına yönelik vicdansız terör taktikleriyle sizi, kendi emirlerini yerine getiren omurgasız kuklalar haline getirmeyi başardılar."
Bunun gibi bildirileri yazıp Alman halkına dağıtanların birer çocuk olabileceğine aklı ermeyen nazilerin bir çok operasyonu sonuçsuz kalıyor. "Özel Halk Mahkemesi' (!) Helmuth 'un yaşıtlarından daha üstün bir zekaya sahip olduğunu, onun genel ve siyasi bilgisi ve mahkeme önündeki duruşu üzerine, Onun bir yetişkin gibi cezalandırılmasına hükmetti. Alman gizli polisi Gestapo tarafından yakalanan üç çocuk işkenceli sorgulardan geçirildikten sonra mahkemece "üçüncü Reich” (Nazi Hükümetine ) karşı çıktığı için Helmuth Hübener'e idam cezası verildi.
İdam cezası vermekle kalmayan mahkeme Helmuth Hübener'in sivil/kişilik haklarının kaldırılmasına da karar verdi. Yani bu karar, hapishane gardiyanlarının Ona işkence ve kötü muamele yapmasına, keyfi davranılmasına izin verildiği anlamına da geliyor.
Helmuth kendisine yapılan işkenceleri yazabildi mi bilmiyorum?
Ama Erdal Eren'in ailesine yazdığı mektuptan bir bölüm şöyle:
"Cezaevinde yapılan (neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile(...) "
Faşizmin hukuksuzluğu İster Nazi Almanyası’nda ister herhangi bir faşist diktatörlükte yaşansın fark etmiyor.17 yaşındaki Helmuth Hübener'den Erdal Eren'e çocuk infazlarına bugün İsrail devletinin açık terör ve savaşında tanık oldu bütün dünya.
İçinde çocukların da olduğu binlerce insanın öldürülmesi nasıl bir tercih ise emperyalizme, faşizm ve kapitalizme karşı mücadelede bir tercihtir.
Erdal, bizim Erdalımız genç yaşına rağmen mücadelesiyle, ölüm ve yaşam arasında tereddüt etmedi, barış içinde sınırsız ve sömürüsüz bir dünya için, özgür yaşa(t)mak İçin, ölümden korkmadı. Bu da bir tercihtir. Başı dik ve yukarıdaydı hep. Hep öyle kaldı.
Bugün Almanya hükümeti, İsrail siyonizminin katliamını açıktan destekliyor, faşist ve soykırımcı geçmişinin kefaretini adeta Filistinli on binlerce insanın katliamına ortaklık yaparak ödüyor. Dün yaptıklarının benzerine bugün alkış tutuyor. Almanya halkı ise Hübener gibi, savaşa karşı barış diyor.
Türkiye'de tek adam rejimi hakim.
“Eyy Amerika ... Eyy İsrail” miting alanlarında, televizyon ekranlarında...
Sokaklarda kolalı, kahveli gülünç sözde protestolar ve içi boş hamasetten geçilmiyor. Almanya hükümetinin aksine İsrail'in bir "terör örgütü" olduğunu söyleyen, bunu bas bas bağıran bir rejim var ortada, ancak ekonomik ilişkilere tam gaz devam. Hastanelere, sivil halkın tepesine bombalar yağarken hemde, gizli saklı da değil "ithalat/ihracat " adıyla gemiler vızır vızır Akdeniz’de. Alışveriş o biçim. "İsrail ile süren ilişkimiz Filistin davasına zarar vermez" demekten de geri durmuyorlar. Timsah gözyaşlarından öte bir şey, bütün alemi aptal yerine koymak değil mi?
Türkiye'de hala adalet mumla aranıyor. İdamlar yok ama, hapishanelerde yer yok. Faili meçhul cinayetler azalsa da aydınlatılmıyor. "Asmayıp da besleyelim mi" açıktan diyen yok ama, "dur ihtarına uymadı" diye vurulanlar var. Yine kendi yasalarına bile uymayan mahkemelerin verdiği kararlar nedeniyle seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları hapiste tutuluyor. Cübbelere duruma göre yeni yeni ilikler açılıyor. Kadın cinayetleri tavan yapıyor, önlenebilir iş kazaları deyimi gitti iş cinayetleri geldi. Sermaye kârına yeni kârlar eklerken işsizlik ve yoksulluk had safhada. Hak arayan direnişçi işçilerin karşısında jandarma, polis copu, gözaltılar. Urfa’da Özak işçi direnişine bakmak yeterli. Erdal'ın memleketinde gençlik eğitimsizlik, yoksulluk, barınamama ve iş bulma sorununun yanında üniversite yurtlarında asansörlerde can veriyor.
Çocuk yaştaki iki yurtsever devrimci mahkemelerde emirerlerinin yüzlerine karşı devrimci duruştan imtina etmediler. Faşizmin ne menem bir şey olduğunu biliyorlardı. İkisi de, "kan isteyen ilahlara" hizmette kusur etmeyen "Özel mahkemelerin", karşısında dimdik durarak adete bir çocuktan beklenmeyecek özel davranışlar sergilediler. Bütün kötülüklere karşı hala ağartıyorlar gecemizi...
Helmuth Hübener mahkemede "sıra size (de) gelecek" demişti.
Erdal Eren de şunları söyledi mahkemede:
“Bütün devrimcileri ve onların bir parçası olan beni aldığınız emirlere uygun yargılayabilir ve ölüm cezası verebilirsiniz. Fakat bu ilelebet sürmeyecektir. Bir gün sizin yerinize halkımız olacak, sizi ve koruduğunuz düzeni yargılayacak, doğru kararı verecektir…”
**
1)İnançlı bir hristiyan olan Helmuth Hübener'i üyesi olduğu kilisesi tutuklanmasından 15 gün sonra "aforoz etti". Ölümünden sonra 1948'de yeniden "vaftiz ederek bağışlandı" Ne de olsa başta Sovyetler Birliği ve müttefiklerinin zaferiyle Hitler faşizminin boynu kırılmıştır artık. Kilise dahil faşizm sayesinde palazlanan her kesim faşizmi lanetlemekten geri durmadı…
2)Partisi, Erdal Eren'in idamını engellemek için başta Avrupa olmak üzere uluslararası kampanyalar açtı. Ekvadorlular çocuklarına Erdal Eren ismini verdi, Hindistan'da gençler "Erdal Eren Marşı" yazıp, besteleyip seslendirdiler...