"Hiç insan öldürmediği halde; bir katilden daha cani insanlar gördüm, umudumuzu öldürenleri gördüm."

"Her şey çok güzel olacak" İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tekrar seçiminde slogan halini almıştı. İstanbul sınırlarını aşmış muhaliflerin diline pelesenk olmuştu. "Güzel olacak" iyimserlik içerirken "kötü olacak" bir karamsarlığa denk düşüyor haliyle.

Bir de "çok güzel" beklentiler içine girenlerin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından değil siyasetle ilgilenmeyi haber izlemeyi, okumayı bir kenara koyarak tamamen kendi kabuğuna çekilenler az olmamıştı. Sonra ardından gelen yerel seçim sonuçlarında muhalefetin (kendisine rağmen hem de) gösterdiği başarı bir nebze olsa yeniden "güzel şeyler" olacağına olan inancı pekiştirmeye yetip yetmediğini görmek için de çok beklemeye gerek kalmadı. Hemen her gün yeni bir "kötülük" ile yüz yüze gelmek yeterince şaşırtıcı olmadığını da yaşayarak gördük.

Hayat pahalılığı dur durak bilmiyor. Yoksullaşma göründüğünden , düşündüğümüzden daha derin. Halkın ekonomik gündemi değişmezken siyasal gündemin hızına yetişmek imkansıza yakın. Hiç olmayacak şeyler söyleniyor söylenmesine ancak değişen bir şey yok. Bahçeli'nin sözlerini doluya koyuyorsun almıyor, boşa koyuyorsun dolmuyor. Adam tam tersini söylese de hep sözünün arkasında.

Bahçeli, “Özellikle ciddi sağlık sorunları olan, yaşı kemale ermiş olan, köklü bir aileye mensup Kürt ağası sayın Ahmet Türk'ün istismar edilmesi, İmralı'yla DEM Parti arasına çomak sokmak sinsiliği, CHP'nin başını çektiği kara kampanyanın dış bağlantılı mahsulüdür” dediği bir yanda dursun. İstismar edenler, çomak, kara propagandacılar vs. Adamın ne dediğini ne yapmak istediğini eski solcu Ufuk Uras anlamış olmalı ki Bahçeli Uras görüşmesinin ardından Ufuk Uras-Ahmet Türk  görüşmesiyle "Güzel şeyler " beklentisi yaratılmak mı isteniyor?

Çözüm sözcüğünün büyüsü barış sözcüğünü de kapsayacak mı göreceğiz demek de olası değil. Çözüm'den herkesin anladığı farklı. Egemen dilin söylediği "güzel" sözler gökkubbede hoş bir seda olarak yankılanıyorken, elin tuttuğu sopa hep aynı yere kayyım/kayyım/kayyım olarak vuruyor. Her şeyin çok güzel olacağı yerde Dersim ve Ovacık Belediyeleri de kayyıma devrediliyor. Hukuk mukuk hak getire. Hakkari'den Esenyurt'a, Ovacık'tan kim bilir nereye ne hukuku, hangi hukuk demenin bir mantığı yok. Minare kılıf meselesi hepsi bu.

Saray'daki danışman "iç Kürt " meselesi bitti "dış Kürt " meselesi çıkardılar diyor. "Sınır ötesi" harekatlarının kesmediği, Beşşar Esad ile diyalog kurulamadığı, emperyalist ABD ve Rusya’ya diş geçirmeyi geçtik laf geçiremeyen Tek Adam Rejimi Rojova'ya saldırmayı  nasıl hedefleyecek merak konusu. "Dış Kürt meselesinin" çözümü de "iç Kürt " meselenin çözümü gibi "yoktur", "çözüldü " yerine emperyalist güçlerin icazetine bağlı  bir çeşit "savaş" veya Barzani tarzı biat  beklemek midir?

Bahçeli,  Uçum gibi yeni bir tür çözümün ne olduğunu anlamaya çalışırken kayyımların olmasının yenilerinin peşi sıra gelmesinin "normal " olduğundan hareketle toplumca  kanıksanarak seyirci olmasının hedeflendiğine şüphe yok.

Tersten bakınca kayyımlarla çok şey değişiyor da denebilir. Ya da kayyım meselesinde başa dönmek değişim midir bilemedim? "Benim oğlum bina okur döner döner okur". Her gün yeni şeyler konuşuluyor halkın izleyici olmasının kaldırım taşları epey zamandır döşenmiş olmasından dolayı kendi gündemimize odaklanamıyoruz. Memleketin değişik yerlerinde yaşanan lokal direnişler bir diğerinden bağımsız gibi dursa da bir umudu işaret etmiyor mu? Özelleştirmeye direnen madenciden, Kayyıma direnen  halk, ülkenin değişik yerlerindeki kayyım protestoları ve beton bariyerler, biber gazları güzel ile kötünün mücadelesi olarak duruyor. Direniş(ler) büyür ve birleşirse her şeyin güzel olmasının yolları açılır tersi durumda her şey çok daha kötü olacak ne yazık ki...

"Ya bizdensin ya düşman " politikası sadece Kürtlerin karşılaştığı bir meselenin ötesine geçti. Devlet Uçum Erdoğan politikasının sonucu Tek Adam İktidarı kendi bekası için yeni hamleler yapmaktan hiç geri durmuyor.

"Her şey çok güzel olacak" beklentisi Her şey çok (daha) kötü (mü) olacak korkusuna mı neden olacak göreceğiz.

* Fyodor Dostoyevski