"Biz kırıldık daha da kırılırız
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza."**
Erdal Eren,
2 Şubat 1980 tarihinde ODTÜ öğrencisi Sinan Suner’in katledilmesini protesto gösterisinde gözaltına alındı. 4 Şubat 1980 tarihinde ise, iki gün önceki gösteriye jandarma müdahalesinde çıkan "çatışmada" er Zekeriya Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı.
5 Şubat 1980'de askeri savcılık tahkikatı (araştırmanın, soruşturmanın genişletilmesini) tamamladı.
13 Şubat 1980'de ilk duruşmada idam kararı istendi.
19 Mart 1980 tarihinde Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askerî Mahkemesi tarafından ölüm cezasına çarptırıldığı gün bile Erdal'a saldırmaktan geri durmadılar.
Sadece kırk günde "ilahlar" Erdal'ın kalemini kırdı. Güya hakimler ‘‘Kalemim kırılsın da bir daha idam cezası vermek kısmet olmasın’’ demek istiyormuş. Kalem kırmanın bir diğer anlamı ise ‘‘İdama mahkum edilen sanık hakkında artık yazılabilecek hiç bir şey kalmadığı'ymış. Erdal'ın infaz kararı emri alınmış bir kere, topluma gözdağı vermek ve korku salmak için ellerini çabuk tutma telaşıyla Erdal ile birlikte gözaltına alınan 24 kişinin tanıklığına bilerek baş vurmuyor, savunmanın tüm isteklerini peşinen reddediyor sonra da "bir daha kısmet olmasın", "yapacak bir şey kalmadı " demek ne büyük bir riyakarlık…
Oysa yapacak tek şey vardı. Kafalara takılan sorulara yanıt aramak gibi. Adil bir tahkikat ve yargılama gibi hepsi bu, hepsi bu kadar.
12 Eylül faşist darbesi sonrası 13 Aralık 1980'de darağacına gönderilen Erdal Eren’in idam kararını iki kez bozan Yargıtay 3’üncü Dairesi üyesi emekli Hakim Albay Ahmet Turan'ın idamdan 28 yıl sonra söyledikleri ortada duruyor : "12 Eylül'ün 17 yaşında idam ettiği genç" ***başlıklı haberi isteyen okuyabilir.
Sadece suçsuz olduğu ve yaşının küçüklüğü değildir mesele -aslında hiç değildir- bize Erdal'ı hatırlatan. Bu ikisi birer adaletsizlik örneği olmasıyla önemlidir hepsi bu kadar.
Yukardan aldığı emirler ile hüküm kuran mahkemeler karşısında faşizmi yargılamaktan çekinmeyen halkın kurtuluşu davasında dışarıda ve içeride(işkencenin devam ettiği hapishane ve darağacı karşısında) taviz vermeyen, inançlı komünist tavrıyla, yiğitliğiyle, zulme ve sömürüye karşı başkaldırıyı örgütleyen, dik duruşuyla Erdal zaten unutulmayanlar arasında bir Gökçe Fidan'dır.
Onat Kutlar gibi, "Durmadan düşünüyorum/ Ne kadar çok öldük yaşamak için." Faşist saldırılarda, idam sehpalarında ,işkence tezgahlarında, pusularda, gözaltında kaybettirmelerde, Nurhaklarda, meydanlarda...
Sinan Suner, Erdal Eren, Ercan Koca...
13 Aralık 1980 bir utanç günü olduğu kadar bir onur günüdür aynı zamanda. Utanç faşizmin, Onur bizimdir. Erdal Onurdur.
Ece Ayhan'ın dizesindeki gibi "Devlet dersinde öldürülmüştür." Ancak; "Erdal ölümle bile öldürülemeyendir!"*
Adli tutukluların bulunduğu hapishanelerde kuraldır. Kimse kimseye suçun nedir diye sormaz. Suç üstü yakalananlar dahil buna. Masumiyet karinesinin ne olduğunu bildiklerinden değildir elbette. Emniyet sorgusu bir yana mahkemede suçsuzum demiştir bir kere içeride de devam edecek haliyle. "Karakolda doğru söyler/ Mahkemede şaşar". Artık karakollarda neler oluyor, Ne tezgahlar kuruluyor ki, türkülere konu olan 'Yaşar'ın tutumu değişiyor. Bu meselede ne kadar mesafe katledildi bilmek olası mı? Belli dönemlerde işkenceden kurtulmak için ölümün bile arzulandığı bir sır değildir. Bu insanlık dışı sınavdan geçirilenlerden birisi de Erdal Eren’dir. Karakolda, hapishanede hatta mahkeme salonunda bile bu süreç devam etmiştir. Ailesine yazdığı mektupta;" Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile..."
"Gün olur, onuru güzel çocuk/Acı da yakışır insanın yüreğine."****
Yazıya Cemal Süreya dizeleriyle giriş yapmaktaki maksadım Erdal Eren'in suçsuz yere idam edildiğine atıf yapmaktır evet, Erdal suçsuzdur. Onun için "kimse dokunamaz suçsuzluğumuza. "Ağıt yakmak değildir muradımız "daha da kırılırız " bunda da bir beis yoktur. Evet Erdal, gerek Denizler gibi gerekse de 12 Eylül faşizminin darağacına gönderdiği, hain pusularda, işkencelerde kaybettiği/katlettiği diğer devrimciler gibi suçsuzdur nokta.
Son söz Erdal'ın:
“Bütün devrimcileri ve onların bir parçası olan beni aldığınız emirlere uygun yargılayabilir ve ölüm cezası verebilirsiniz. Fakat bu ilelebet sürmeyecektir. Bir gün sizin yerinize halkımız olacak, sizi ve koruduğunuz düzeni yargılayacak, doğru kararı verecektir…”
Nokta...
"Oğlunuz Erdal" belgesel filmi ve yazılarıyla Erdal'ı en güzel anlatanlardan sanatçı yoldaşı(mız) Tevfik Taş'ı 5 Aralık günü kaybettik. Nasıl ki, Erdal'ı anarken Sinan Suner'i ve idamın ertesi günü gözaltına alınan 16 Aralık 1980'de işkencede katledilen Ercan Koca'yı birlikte anıyorsak bundan böyle her 13 Aralıkta Tevfik Taş da genç yoldaşlarıyla birlikte işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinde unutulmayanlar arasında yerini alacaktır... Saygıyla anıyorum.
*Tevfik Taş, Erdal, evrensel.net, 8 Aralık 2012
**Cemal Süreya,Yarımada/ Papirüs Dergisi, Sayı: 7, Aralık 1966
****(Şükrü Erbaş)