"Rüzgârlarla aşındı

Yıllar yılı bedenim.

Çağıdır şimdi kurgusal

Bütün kötülüklerin.

Kıyamet çoktan koptu

Haberiniz yok.

Siz hala güneşin

Her sabah doğuşuna güvenin."*

Ednan Kavaklı, Halil Fevzi Uyguntürk, Hüseyin Çaylı, Osman Demiroğlu, Hüseyin Üye; bu isimler hakkında fikri olan var mı?

Bu isimler şimdilik bir kenarda dursun.

Adnan Menderes, Deniz Gezmiş, Erdal Eren, Necdet Adalı, Hıdır Aslan isimlerinin hemen hemen hepsinin kim olduğunu biliyoruz.

Yukarıdaki isimlerin tamamı farklı tarihlerde idam edilmiş. İlk beşi adi suçlardan diğerleri ise siyasi...

Narin vakası eskilerin deyimiyle "münferit" olsaydı yine içimiz yanar yine bu kadar öfkelenir üzülürdük.

En çok da şaşırır inanamazdık. Bu kadarı da olamaz, biz ne ara böyle olduk diye safça hayıflanmaktan öte elimizden bir şey gelmez, adaletin yerini bulacağına inanır avunurduk herhalde.

Narin ilk değildir ne yazık. Leyla Aydemir, Irmak Kupal, Müslüme Yağal, Eylül Umutlu,1,5 yaşındaki Ecrin Kurnaz, Nisanur bebek ve daha nice katledilen çocuklar... Dileriz bu vahşet son olur. Dilek bizimkisi, sadece dilek. Bir de adaletin yerini bulacağına inansaydık keşke mesele kalmazdı.

Öfkelenince hemen Narin'in katil veya katillerinin derhal ipte sallandırılması, bilgisi olup da sesini çıkarmayanların da en ağır cezalara çarptırılmasını istemek en fazla yüreklere su serper. Hepsi bu kadar Narinler geri gelmez. Narinler son da olmaz. Caydırıcı ağır cezaların yanında başka başka nelere ihtiyacı var bu toplumun! Bunları konuşup, gereğini yapıyor muyuz. Mesele bu kadar basit.

Yukarıdaki isimlerden Ednan Kavaklı, 1982 yılında tecavüz ettiği 16 yaşındaki erkek çocuğu öldürdüğü için idam edilmiş. Kurban kimdi, adını bilen var mı? Ne kurban son oldu ne de katil ...

Halil Fevzi Uyguntürk, 3 kadını öldürmüş. Kadın cinayetlerinin durması bir yana arttığını bilmeyen yok. İbret alan var mı?

Kadın Cinayetlerini Durdurma Platformunun verilerine göre Ağustos 2024'te 24'ü şüpheli 33'ü cinayet ile son bulan 77 kadın neden hayatta değil. Soru bu: H.F.Uyguntürk'ün idam edilmesinin ardından kadın cinayetlerinin son bulması gerekmez miydi, neden cinayetler dur durak bilmiyor?

Hüseyin Çaylı, tecavüz ettiği 6 yaşındaki erkek çocuğu öldürmüş; Osman Demiroğlu, 12 yaşındaki kız çocuğunun katili, Hüseyin Üye, kan güttüğü ailenin evinin bacasından gaz dökerek bir kadın ve dört çocuğunu yakarak öldürme suçunu işlediği için idam edilmiş.

Bu suçlar bu memlekette işlendi. Suçlular da en ağır cezayı aldı idam edildiler. Peki ne değişti. İstismarlar, cinayetler son mu buldu... Nihayetinde Narin vakasına geldik aradan geçen kırk küsur yıla rağmen. Narinleri, Ecrin bebekleri yaşatamıyorsak katillerini öldürelim o zaman diyen zihniyetin yeniden sahneye çıktıklarını görmekten usandık.

O vakitlerde de kıyamet kopmamış mıydı, bu gibi vahşetlerin ardından. Katillerini ipte sallandırmak benzer suçların işlenmesinin önüne geçebildi mi! Ya da neden geçmedi, bunun dışında neler neler yapmak lazım. Kaç fırın ekmek yemek gerekiyor. Üstelik "cahil halkın ferasetine güvenen"lerin 22 yıldır ülkeyi yönettiği gerçeğini de akılda tutmak gerekiyor.

30 tarikatın ve bunların 400 kolunun varlığı araştırmalara konu olduğu gerçeği de bir kenarda dursun. Tarikat lideri veya müridi değil de asker kökenli bir AKP milletvekilinin dolayısıyla bu partinin eğitimden anladığı:

"Eğitimin amacı bilgi edinmek değildir. Eğitimin amacı bir Allah korkusu iki kuldan utanmak" dediğini nereye koyacağız. Nedense "Allah korkusunun" olduğu varsayılan yerlerde ne korkuya ne de utanmaya yer var. Çocuğa ve kadına karşı suçlar en çok buralarda yaşanıyor.

Kadın cinayetlerinin "namus cinayeti" olarak kabul görmesi, cezalandırmalarda indirime gidilmesi de adaletin bir ayıbı olsa gerek. Çocuğun istismarı ve örtbas edilmesinin bir adım ötesi cinayetle sonuçlandığını akıldan çıkarmamak gerekiyor. Eğitim şart ancak eğitimin ve genel toplumsal ilerlemenin rolünü yok saymaksızın, feodal kalıntıların bir şekilde devam ettiği, ahlaki çürümenin topluma yayıldığı kapitalist düzende bunların temeldeki sorunu çözmeye yetmediği de görülmektedir.

12 Eylül 1980 Askeri faşist cuntası'nın üzerinden geçen bunca yıla, bunca mücadeleye, bunca yaşanmışlıklara rağmen faşizm belasını savuşturabilmiş değiliz. Faşizmin rüzgarı bedenlerimizi aşındırmakla kalmadı sadece aklımızı, fikrimizi de aşındırarak geldi bu günlere.

12 Eylül 1980'de başlayan askerî rejim, 7 Aralık 1983'te sona ermiş gibi "demokrasiye geçilmiş" gibi yapıldı. Cuntanın başı yaptırdığı yeni anayasayı halk oylamasına sundu. Daha iki üç yıl öncesine kadar ne umutlar ne beklentiler ne rüzgârlar vardı oysa. Memleketin her yerinde. Bıçakla kesilir gibi olmadı elbette. Ama öyleymiş gibi yansı(tıl)dı."Sağ-sol çatışması" bir nihayet oldu. Başa gelenler bir sağdan bir soldan ipte sallandırmak marifetiyle ne kadar "adil" olduklarını da söylemekten geri durmadılar.517 sanığa idam cezası verildi. Bu sanıklardan 48'i idam edildi. 24 adi,15 sol, 8 de sağ görüşlü ile 1 ASALA militanı öldürüldü.

Bugün Narin cinayetinin ardından yeniden idamı dillendiren siyasilerin ikiyüzlülük ettiğini söyleyelim. Suçu ortadan kaldırmaya niyeti olmayanlarla suçluyu ortadan kaldırmaya çalışmak yeni yeni suçların tekerrüründen başka ne manaya gelir ki...

12 Eylül tek adam rejimiyle devam ediyor. Ne 12 Eylül rejimi yaptığı ve halka onaylattığı(!) Anayasa ve sivillere devrettiği hükümetlerle demokratik oldu, ne de bugün tek adam rejiminin devamını sağlamak için "yeni anayasa" yapacak olanların demokrasi diye bir derdi vardır.

Narin hayatta değil artık. İşçi ve emekçilerin geçim derdi ortada. Adalet desen sadece bir kadın adı olarak ortada.

Kıyamet koptu. Kıyamet çoktan koptu. Hala güneşin doğuşuna güvenmekten, bir araya gelmekten, örgütlenmekten, baskı ve sömürü düzeni kapitalizmi hedefe koymaktan başka neyimiz kaldı. Umuttan başka neyimiz kaldı!

*Metin Altıok