“Kapitalist ülkelerde bolluğun ortasında açlık, varlığın içinde kıtlık, zenginliğin hemen yanında yoksulluk vardır.”**

Son "kabine toplantısı Ahlat'taki Saray'da yapılmış. "Gerikalmışlık artık makus talih olmaktan çıktı." sözünü hemen bir kenara koyalım ne de olsa bu laf öznel bir değerlendirmedir der işin içinden çıkarız.

 "Eski Türkiye artık tamamen geride kalmıştır. İnsanımızın kökeninden, inancından ötekileştirildiği günler geride kaldı." dediğini de bir yana koyalım orada öylece ibretlik olarak bu söz de dursun. Okullarda münazara edilsin demeyelim de televizyon kanallarında "tartışmaları yapılsın tek kelime "Kürt "ve "Alevi "vd. lafı edilmeden hem de...

Sadede gelelim iyisi...

"-Yokluk ve yoksulluğun olduğu o eski günler artık tamamen geride kaldı."

Dilimize yerleşen atasözleri kadar deyimlerde az değildir. Biri atıp tutuyorsa hele de politikacıysa burada atasözü veya deyimlerle taş gediğine konuyor. “Atma Recep din kardeşiyiz” lanet olsun sana yoksulluk! Gerilerde kalmışsın, yoklara karışmışsın da duyan olmamış neyse ki, haberini taaa Ahlat'tan aldık. Öyle ya da böyle lanet olsun sana yoksulluk !

TDK atasözleri ve deyimler sözlüğüne göre ,“Atma Recep din kardeşiyiz” deyimin anlamı, “söylediklerin hep yalan, abartma ancak biz bunun farkındayız anlamında kullanılan bir söz” olarak yer alıyor. Deyim böyle ama ne kadarımız, hangimiz bunun farkında, bu da ayrı bir kenarda dursun...

"Yokluk " ifadesinde adam haklı, yokluk diye bir şey yoktur. Maşallah her şey haddinden fazla. Ürün bolluğundan olsa gerek çiftçiler hemen hemen yurdun her yerinde ürünlerini yollara döküyor, toplamak yerine tarlada bırakıyor. Daha da ileri gidenler vatandaşa bedavadan dağıtıyor. Tarımdan sanayi ürünlerine kadar her şey bol, pazarlarda "ihracat fazlası" üründen geçilmiyor. Raflardaki ürünlerin menşeine bakacak olursak yine yok yok, envai çeşit ülkeyle ticaret hacminin genişliğini görüyoruz. Ancak aradığını bulmak/almak herkese nasip olmuyor. Varsa paran ithaliyle yerli ve millisiyle her şeye ulaşmak çok kolay. Eğitimden sağlığa, gıdadan lüks tüketim maddelerine kadar hemen her şey var. Var oğlu var yani.

"Yoksulluğun olduğu eski günler"den kasıt içinde yaşadığımız yüz yıllık Cumhuriyet'in ilk seksen yılı. Son 23 yılı yazıyla yirmi üç yılı ise "Yeni Türkiye." İşte bu "Yeni Türkiye " için " Çok ağır bedeller ödeyerek elde ettiğimiz kazanımlarımızı kimsenin elimizden almasına müsaade etmeyiz." Lafını boşa söylememiştir, sandığa rağmen mi, müsaade edilmeyecek bilemedim!

"-Eski günleri özleyenlere, bizi eski karanlık günlere tekrar çekmek isteyenlere asla eyvallah etmeyiz." Cümlesini de bir kenara koyalım. Kenardakiler de epey çoğalıyor ama neyse...

Bu eski Türkiye'de kalan yoksulluk neden akla geliyor durup dururken? Çarşıda pazarda gördüğünü alamamak olabilir mi acaba! "Camekanların" önü, "sinemaların kapısı " veya.

Kimi malın mülkün içinde yüzerken kiminin kuru soğana muhtaç olmasının reddi, bu muhtaçlığın geride kaldığını söylemenin adı ve manası nedir? Bile bile yalan söylemektir demiyorum demem, zira bunu söyleyenin sıfatları var. Cumhurbaşkanlığı ve parti başkanlığı iki ayrı sıfat, hangi sıfatla söylediğini karıştırırsa insan maazallah durup dururken kodesi boylamak işten bile sayılmaz. Eğer eleştiri yapacak olanlar bu sıfatları birbirine karıştırırsa en iyi olasılıkla davalık olabilirler. Sırasını savmış biri olarak söyleyeyim:  Doğru değildir. Asgari ücretin 17 bin, emeklinin 12 bin 500 lira aldığı bir memlekette hemen her ay yapılan hesaplamalar ile sürekli artan açlık ve yoksulluk sınırının iktidarın gözüne gözüne sokuluyor olması sebebiyle söylenen sözler ister, "Yazlık Saray" da ister "Kışlık Saray"da söylensin isterse parti genel merkezinde söylensin doğru değildir. Doğru değildir. Keza sözün sahibi bir siyasetçidir. Parti genel başkanıdır.

Siyaset yalan söyleme sanatıdır diyenlerin aksine bir zamanlar R.T. Erdoğan söylemişti: "Siyaset yalan söyleme sanatı değildir. Siyaset insanları dürüstçe, adil yönetme sanatıdır."

Politikacıların söyledikleriyle yaptıklarının bir birini tutmadığını bir fıkra ile anlatalım.

"İki yaşlı adam, parkta oturmuş muhabbet ederken bir yandan da güvercinlere yem atıyorlarmış. Biri, bir süre dalgın dalgın kuşlara baktıktan sonra şöyle demiş:

- Biliyor musun arkadaşım, şu kuşlara ne zaman yem versem hep politikacılar aklıma geliyor.

Diğer emekli, duydukları karşısında şaşırır:

- Allah Allah! Neden ki?

- Neden olacak? Ne zaman karınları acıksa ve yem isteseler ayaklarımızın dibine kadar inip elimizden yem yiyorlar. Ama karınları doyup, havalanınca hemen kafamıza ediyorlar."

Yoksulluk Amerikalı yazar John Zerzan'ın dediği gibi olabilir mi acaba:

"Yoksulluk ne malın mülkün az oluşu, ne de sadece amaçlarla araçlar arsındaki bir ilişkidir; yoksulluk her şeyden önce insanlar arasındaki bir ilişki biçimidir. Toplumsal bir statüdür. Ve bu haliyle de, uygarlığın bir icadıdır."

 Yoksulluk bugün için bir toplumsal statü olsa da hep var olacak değildir elbette. Malın mülkün bir sahibinin olmadığı yani varsıllığın da olmadığı adil bir bölüşümün olacağı bir dünyada yoksulluk da olmayacaktır.

*)Paul Lafargue

**)Leo Huberman