"Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar

Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar

Mendilimde kan sesleri."*

Bir sendika hadi adını da yazayım; Türkiye'de ilk toplu sözleşme yapan kamu sendikası  olma ünvanına da sahip Tüm Bel-Sen her yıl masa ve duvar takvimleri bastırıp üyesi olan olmayan kamu emekçilerine dağıtıyor. Önemli gördüğü günleri de belirtmekten geri durmuyor. 1 Mayıs, 8 Mart, 23 Nisan, 29 Ekim gibi günlerin yanında 2 Temmuz Madımak, 24 Aralık Maraş, 28 Aralık Roboski, 10 Ekim Gar katliamları gibi önemli günleri de unutmuyor. Dağıtılan yeni yıl takvimleri bir çok belediyede "tartışmaları" da beraberinde getirirdi.

Bu sendikanın en büyük rakibi yetkili/yetkisiz yandaş hükümet sendikasından çok daha fazla muhalefet eden kendi içinden çıkan, kendisini Cumhuriyetçi, Atatürkçü ve hatta CHP’li ilan eden "sendika"nın yerel yöneticilerinin kara propagandasıyla uğraşmak, iddialara cevap vermek gibi yapay gündemlerin içinde kalırdı. Hala öyle midir bilmiyorum. "Takvimde Türk bayrağı yok ama Roboski var" diye ağızdan ağıza "aidatlar terör örgütüne gidiyor " türü dedikodu üretirlerdi. Buradaki köy isminin Kürtçe olmasıydı bütün mesele. Takvimde Uludere Katliamı yazsaydı mesele sadece S.Demirel'in bir dönem söylediği "bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz" minvalinde  çok daha cılız bir "tartışma" olurdu en fazla.

Niye bu girizgaha ihtiyaç duydum söyleyeyim. Mesele Roboskinin Kürtçe olmasıydı. Dolayısıyla çözülmeyen bir sorun olan Kürt meselesinden başka bir şey değildir takvimdeki bu kelime. Okulda yasak, TBMM'de  "bilinmeyen dil" Kürtçenin yıllardır yaratılan bölünme/bölücülük paranoyasına dayanak yapılabiliyor oluşundandır.

 28 Aralık 2011 gecesi, Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı  Roboski (Ortasu) köyünde Türk Hava Kuvvetlerinin F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombardıman sonucunda 19'u çocuk yaşta 34 sivil kişinin ölmesi, olmuş bitmiş bir olay değildir. Çözül(e)meyen Kürt meselesinin bir parçası olan Roboski bu sebepten  hala kanıyor...

“30-40 kişilik grup, katırlar, insanlar var. O yükseklikten bu Ahmet midir? Mehmet midir? Bilmek mümkün değil. TSK görevini samimi şekilde yapmıştır. Tazminatı da açıkladık. Ama birileri istismar ediyor. Allah aşkına tazminatsa tazminat... İlla terör örgütünün istediğini mi söyleyeceğiz. Kusura bakmasınlar,”

Dönemin başbakanı Erdoğan'ın dediği gibi bir "istismar" konusu mudur, tazminat ile üstü örtülecek bir mesele mi yoksa çözül(e)meyen devasa  bir sorunun  parçası mıdır Roboski?

Sınırda geçimini kaçakçılık ile yapanların her vakit tepelerine F-16'lar bomba yağdırmadığına göre bir "hassasiyet" olduğu kesin. Bu hassasiyet bu "samimi " görev, savaş politikalarının bir argümanı olmasın sakın. İstihbaratı, vur emrini veren bilindiği için mi, bu cezasızlık politikası. Tazminat ödemekle adalet yerini mi bulacak...

Aşağıdakinin Ahmet veya Mehmet oluşu çözüme savaş penceresinden bakmaktan başka yol ve yöntemleri yok saymaktan ibarettir. "Samimi görev" tam da budur.

Roboski meselesi çözülmediği sürece bir iç mesele olduğu ve hatta olduğundan daha çok dış meselenin bir parçası olarak da önemlidir.

Sınırların hemen öte tarafındakiler ile aynı dilin konuşuluyor olması ve ötedeki Kürtlerin hepsinin yaşadığı ülkelerde aynı sorunun değişik şekillerde yaşandığı da bir gerçek. Türkiye'nin de içinde bulunduğu dört ülkede de temel hak eşitliği yok.

Kendi ülkemizde bu meseleyi bir kaçakçılık/tazminat meselesine  indirgemek, geçmişten bu güne bu meselenin "geri kalmışlık " veya bir  "terör " meselesi saymak ağacı görüp ormanı görmemek manasına gelmez mi? Körfez savaşıyla parçalanan Irak'ta  Kürt meselesi şöyle ya da böyle bir "çözüm" yolunda katettiği mesafeye rağmen debelenip duruyor. Başta ABD olmak üzere emperyalist devletler bu sorunun  tabi ipleri kendi ellerinde tutma koşuluyla içinde. Tavşana kaç tazıya tut diyenler kendileri, işbirlikçi muktedirlere  "istihbarat" ve "silah " verenler de kendileri yeri geldiğinde "hami" rolünü üstlenenler de kendileri.

Suriye Savaşının daha da yakıcı bir şekilde Kürt meselesinin  çözümünü dayattığı tamamen inkarcı "ez/vur kurtul" diyenlerin bile ittifakıyla  "iç cepheyi sağlamlaştırmak" için çeşitli manevralar ile top çevirdikleri bir durumda Roboski görülmek durumundadır. İç mesele olarak görüp kardeşlik temelinde çözmek, barışın yolunu açmak veya yok edemiyorsa ezmek ki;  bu 40 yıldır deneniyor ve olmuyor, yok demekle yok olmuyor, öyle "yedeklemek" ile de olmayacak gibi. Kürt meselesine duyarlı olduğunu söyleyen Hüda-par gibilerle değil bu soruna çözüm üretecek güçleri cendereye almakla, köşeye sıkıştırma  ve rehin politikalarıyla daha önce  denenmiş yöntemlerle olmadığı da ortada. Yok sayarak, erteleyerek veya sorun yaşadığını döverek bir yere varılamaması  100 yıl içinde bir  hal yolunun bulunamaması kanayan bir yara değilse nedir!

Suriye’de ki oluşturulan Kürt kantonlarını taşeron SMO veya yeni HTŞ'li Suriye yönetimiyle birlikte ortadan kaldırmaya çalışmak meseleyi derinleştirmekten başka hangi işe yarar merak konusu.

İsviçre'de 4 anadil konuşuluyor: %73 Almanca,%20 Fransızca, %6,5 İtalyanca, %0,5 Romanşça dili. En büyük oran İsviçre Almanlarındır demiyor, binde 5'lik nüfus Romanşça konuşuyor diye kıyamet kopmuyor. Başka ülkelerden tam tersi örnekler de vermek mümkün. Konuşulan dil ve kültür bakımından "herkesin farklı herkesin eşit olduğu" yerlerde bu meseleler tarih olmuşken "Türkiye Türklerindir", Uygurlara rağmen Çin Çinllilerindir, Azeri ve Kürtlerin varlığına karşın İran Farsların, Irak Araplarındır demek bir işe yaramıyor. Roboskiyi "tazminat", Kobani'yi "terör" meselesi olarak adlandırmak yarayı sarmak değil kanatmaktır, barış ve kaderini özgürce tayin etmek tek seçenektir aksi durumda bugün değilse yarın daha büyük çapta problem olmaya devam edecektir.

 *Edip CANSEVER