“Türkiye yaşanmaz oldu!

Gel gör halimiz yaman!

Haramiler, bezirganlar elinde

Aman, aman!

Kesilmiş mümkünüm, çarem

Vay ne hal olmuş vatan!”

 Enver Gökçe

"Kuzuların Sessizliği" Thomas Harris'in aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlanmış. Jonathan Demme'nin yönetmenliğini yaptığı psikolojik gerilim türünde bir film. 7 dalda Oscar'a aday gösterilen Kuzuların Sessizliği, yönetmenine ve başrol oyuncusuna altın heykelciği kazandıran unutulmayacak filmlerden biri...

"Kurtlar Sofrası" da Attilâ İlhan romanlarından biri. Roman; "1945'te diktatörlüğe ilk baş kaldıran gazetelerden" Birlik gazetesinde yazan ve yolsuzlukları araştıran gazeteci Mahmut Ersoy'un esrarengiz bir şekilde öldürülmesi üzerine kız arkadaşı Ümit'in çabalarını anlatıyor.

Kurtlar sofrası deyimi genellikle ''Kurtlar sofrasına düşmek'' şeklinde kullanılır. Kurt, sinsi ve gaddar bir düşman, ve iş bilen anlamına gelir.

Maksadım ne filmi ne de romanı anlatmak. Halk sanki kurtlar sofrasına düşmüş ve yine bu aynı halk bir kuzu sessizliğinde. Kapana yakalanan da aynı halk, sinen de...

Başta akaryakıt ve temel gıda ürünlerine hemen her şeye zam yapıldı, yapılıyor. Zamların nerede ve ne zaman duracağını ne ekonomistler biliyor ne de kurt politikacılar... Her şeye konan vergiler artırıldı. Yetmedi verginin vergisine yeni vergiler kondu. Toplumda "Kuzuların Sessizliği" hakim. Sinema filmindeki gibi insan derisini yüzen psikopat bir katil yok belki ama baskılarla , zamlarla, vergilerle ve hayat pahalılığının altında derisi yüzülen halk kurtlar sofrasına düştü adeta.

“Memleket bir kurtlar sofrasına döndü mü isyan haktır.”  (Attila İlhan )

Halk dipsiz kuyularda, her kuyunun başında zebaniler, haramiler, bezirganlar...Ana muhalefetin düştüğü/düşürüldüğü kuyunun başında zebani yok. Zebaniye ihtiyaç yok. Orda hep bilindik hikaye, Kuzuların Sessizliği devam filmleri çekiliyor...

Velhasıl Türkiye yaşanmaz oldu...

Sessizliği az da olsa bozan en önemli gündemlerden birisi çevreyi ve yaşam alanlarını korumak için süren Akbelen direnişi. Muğla'nın Milas İlçesi İkizköy Mahallesi’nde yer alan Akbelen Ormanı'nda Limak Holding ve IC Holding ortak iştiraki YK Enerji'nin kömür maden sahasını genişletmek için ağaçları keserek yok etmesine karşı başlayan direniş biber gazına ve jandarmaya rağmen devam ediyor.

Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 1995 yılından beri oturma eylemi yapan Cumartesi İnsanları 954'üncü hafta eylemlerinde yine polis tarafından ard arda 14.kez Galatasaray meydanına çıkması engellendi.

Şenyaşar Ailesinin adalet nöbeti sürüyor.

Sindirilmiş toplumun sessizliği şurada burada süren tekil eylem, grev, direniş ve basın açıklamalarıyla hak ettiği isyana dönüşmüyor bir türlü...

Yaklaşık on arkadaşın sohbetine kulak misafiri oldum . Herkes bir şeylerden yakınıyor. Bilmedikleri bir şey yok, her şeyi biliyorlar. Çöken eğitim sisteminde 100 bin gencin üniversite seçme sınavında sıfır çekmesinden, tarikat ve cemaatlerin palazlanmasına; Cumartesi Annelerinin ısrarlı mücadelesinden, Akbelen'de köylülere sıkılan biber gazından her biri haberdar. Her biri öfkeli. Hayat pahalılığı ve baskılara karşı toplumunun tepkisizliğinden, seçim yenilgisinden hareketle "bu halktan bir şey olmaz" söylemi "bizden bir şey olmaz" noktasına geliyor nihayet. Sonuç şimdilik aynı; batak mı oynayalım, elli bir mi, ne dersiniz...

Sermaye doymak nedir bilmiyor. Açlık içindeki kurtlar kuzuları yemek için uğraşır doğal olarak. Emellerine ulaşamayan, avlanamayan aç kurtlar, halka haline gelir ve içlerindeki en zayıf olanı parçalayarak yerlermiş.

"Kurtlukta düşeni yemek kanundur" (Kemal Tahir)

Bir ihtimal daha var oysa!

"Şiddetin sabahı yakındır

Dayan dizlerim dayan” (Enver Gökçe)