"Korkuluk imgesi, yoksulluk ve güvensizlik arasındaki ilişkiyi simgeler. Yoksul korkar ve sığınabileceği gücü, kendisinin dışında, çoğunlukla metafizik bir varlıkta arar. "

Aydın Çubukçu

Yöneticilere göre memleketin beka sorunu var(mış).

Tevatür mü gerçek mi?

Gerçekse hangi memleketin yok. Ya da niye var ?

Türkçe bir sözcük olmadığı için hemen herkes şıp diye bu gizemli sözcüğün anlamını tam ifade edemeyebilir. Onun için ben de eksik bırakmamak, yanlış söylememek için sözlüğe baktım.

Beka: "bir devletin toprak bütünlüğünü, ahdi hukukunu ve anayasal düzenini iç ve dış tehditlere karşı koruması suretiyle hayatiyetini devam ettirmesi"dir.

Tek Adam Rejimine/Cumhur İttifakı’na daha doğrusu kendini sağda konumlandıran siyasi çevrelere göre bir beka sorunu hep var...

"Neler yapmadık şu vatan için!

Kimimiz öldük; Kimimiz nutuk söyledik."

(Orhan Veli)

Etrafımız hep neden düşmanlarla çevrili?

Müttefiklerimiz, "stratejik ortaklarımız" kuyumuzu kazmaya devam ederler. Neden? Neden olacak, bizi, kıskanırlar, çekemezler, sevmezler falan.

Etraf düşmanla çevrili de içerisi güllük gülistanlık mı sanki. İrili ufaklı tek adam rejimine muhalefet eden hemen herkes potansiyel iç düşman olabilir pekâla.

İç ve dış tehdit varsa beka sorunu da vardır herhalde(!)

Özellikle seçim öncesinde bu sorun hep depreşiyor. Genel seçimlerde bir ölçüde beka korkusu/korkuluğu iş görür de yerel seçimlerde niye gündeme gelir? Büyükşehir Belediyeleri işin içinde oldu mu daha da özelleştirerek söylersek İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yeniden ele geçirilmesi tek başına beka sorunu olsa gerek!

Fikri cumhur'da kendi "muhalif" İyi Parti ve Zafer Partisi'nin yerel seçimlerde mesala Iğdır'da kendi adlarına seçimlerde yarışmak varken sırf "beka" için cumhurun adaylarını destekleyecek olmaları da nevi şahsına münhasır olsa gerek.

Mesele beka'nın gerçekten var olup olmadığı kadar bu "meselenin" bir "kalkan" olarak olur olmaz her yerde ve zamanda karşımıza çıkıyor olmasının nedenlerine mi bakmak gerekir?

Beka, sakın bir " korkuluk " olmasın! Sefillerin yazarı Victor Hugo'nun ifadesiyle, “Korkutanlarla korkanlar arasında sessiz bir suç ortaklığı vardır”. Sokak röportajları zaman zaman müthiş sahneler sunuyor izleyene. Yoksulluğun pençesinde hayat pahalılığı üzerine çok doğru tespitlerde bulunan yurdum insanı "sorumlu kim" sorusuna "hükümet değil" diyerek adeta ünlü yazarın ne kadar haklı olduğunu gözümüze, gözümüze sokuyor. Demek ki metafizik ve soyut söylemler suç ortakları yaratma işlevi görüyor. Beka söylemi yerine göre "din, iman" , "vatan, millet, Sakarya", yerine göre "rabia"("Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet") diye parmak sallayarak, yok sayarak herkesi hizaya sokan "çok amaçlı bir bıçak vazifesi" yanında bir "korkuluk" olarak ifade etmek yanlış olmayacaktır.

Ulus devletlerden önce de bugün de devletler var nihayetinde. Devletin de elbette bir geçmişi var "gali beladan" itibaren değil de sonradan ortaya çıkmıştır. Kimine göre "kutsal" kimine göre hakim sınıfın ezilen sınıf(lar)ın üzerindeki baskı aracından başka bir şey değildir. Devlet, kolluk kuvvetlerinden, mahkemelere, eğitim kurumlarından bürokrasiye kadar insanların şahsında /hükümet edenlerin şahsında somutlaşır.

Gözleri bağlı adaleti de temsil ettiği varsayılır, herkese eşit uzaklıkta ,şefkatli elinin yurttaşlarının üzerinde olduğu da iddia edilir. Hiç oy verenle vermeyen bir olur mu(!)Verseydin "garip" kalmazdın, "mahzun" kalmazdın! Kötü kader ile başbaşa kalırsın, cenazeni kefensiz gömersin. Oy vermeyen Hata/y ise, garip kalacak! oy verenler arasında adalet sağlanacak.

"Baba" olduğunu lafta duymayan yok, pratikte koruyan kollayan, seven, kıymet veren, fedakâr somut bir "baba" olduğunu görmek isteyen depremde yakınlarını kaybeden, canından can kaybeden, bir anda yoksullaşan, muhtaç duruma düşen vatandaşlar; işçiler, emekliler, köylüler/çevreciler Akbelen'de , sendikalı olmak isteyen Agrobay tarım işçileri, Urfa’da anayasal haklarını kullanmak isteyen Özak Tekstil işçilerin 'baba'yı karşılarında görmeleri de bir beka sorunu olmuş olabilir mi mesela?

Devlet babanın "şefkatli" elinde biber gazı ve cop varken ortaya çıkan görüntü nasıl bir beka sorunu ortaya çıkardı. İç tehdit olarak işçi ve emekçilerin bertaraf edilmesinin kimin işine yarıyorsa devlet de onun babasıdır. Haliyle "yaramaz " çocukların "baba" tarafından kötekle, yoksullukla vb. "terbiye" edilmesinin şaşırtıcı bir yanı olabilir mi! Bu "hakkı" kendinde gören Baba'nın terbiye etme biçimi farklılık gösterebilir. Enkaz altında "garip" bırakılmayı dillendiren "depremzedelerden" bir yıl sonra en etkili, tek y/etkili de doğruladı. İtiraf mı demeli, şantaj mı ,tehdit mi yoksa hepsi birden mi...

Sosyal baba kimi hak kırıntıları bazen kırıntıdan fazlasıyla işi idare ederek ,sömürünün üstünü örterek babalığını gösterir veya bizim gibilerde zorbalığıyla zırnık bile koklatmayabilir. Herşeyi devletten beklemeyin canım (!)

Akbelen'de köylülerin, Urfa’da Özak işçilerinin karşısında, İzmir Agrobay'da tarım işçilerinin hak alma mücadelesinde devletin şefkatli elinde biber gazının, copun olması gözünün kime karşı ne kadar kapalı olduğu pekâla tartışılır. Herkese eşit bir mesafede durduğu boş bir safsatadan ibarettir.

Terekemenin sözü gibi "kör Allaha nasıl bakarsa Allahta köre ele bakar".

Kendilerini herşeyin üzerinde gören muktedir(ler) halkı "kör" bıraktıkları yetmiyormuş gibi "bana kör bakarsan ben de seni garip ve mahzun bırakırım" demesi bir korkunun, yenilme korkusunun ifadesi olabilir mi peki?

Neden olmasın...