"Ya egemenlerin kiralık uşaklığını yapacaktım ve refah içinde yaşayacaktım, ya da halkımın gönüllü hizmetkârlığını yapacaktım ve yoksulluğu, mahpusluğu, işkenceyi hatta ölümü göze alacaktım. Ben, ikincisini tercih ettim."

Fikri Sönmez

Fatsa'nın efsanevi halkçı belediye başkanı Terzi Fikri gibi Ordulu olan Cemal Enginyurt Don Kişotvari AKP'nin tek adam yönetimini hedef almakla kalmıyor CHP’ye de kol kanat geriyor.

Baştan söyleyeyim amacım; ne "Ben ne yaptıysam halkım için, halkımla birlikte yaptım diyen" Terzi Fikri'yle Cemal Enginyurt'u karşılaştırmak ne yarıştırmak ne de aynı kefeye koymaktır.

 İki ayrı dünyanın iki ayrı insanlarından biri olan Cemal Enginyurt'u yazmaya niyetlenince başka bir Ordulu Terzi Fikri aklıma geldi, alakalı olmasa da halkçı/ devrimci başkanı anmadan geçemedim.

Cemal Enginyurt, henüz lise 1 öğrencisiyken "fikri darbeyle iktidar olmuş ama kendisi hapishanede " 3 yılını geçirmiş biri. Memleketi Ordu'da 12 Eylül sonrası (1986) ilk Ülkü Ocakları faaliyetini başlatan biri. Parti il başkanlığı, belediye başkan adaylığından MYK üyeliğine ve milletvekili olarak partisi MHP’nin değişik kademelerinde bulunmuş bir "ülkücü." Solcular, hele hele 12 Eylül öncesini bilip yaşayanlar için o bir faşist. Öyle ki, "Hıra dağı kadar müslüman Tanrı Dağı kadar Türk" olarak Kazakistan'daki Tanrı Dağlarına kadar gidip bozkurt gibi uyuyacak kadar bir fanatik diyelim. Eğer fanatik demezsem ya onun deyimiyle ülkücü diyeceğim yada doğrudan faşist yaftasını yapıştırmak Cemal Enginyurt'un sonradan yaşadığı "değişimi" hepten yok saymak olur. Gerçi Tanrı Dağı eteklerinde "ahdini gerçekleştirdiği " vakit MHP’liydi ve bu partinin sıfatı ayan beyan ortada.

19 Temmuz 2020'de AKP'nin Tarım ve Orman Bakanını ve fındık fiyatı açıklaması üzerinden AKP’yi eleştiren Cemal Enginyurt yaptığı açıklamalarda; “Tarım bakanı ne istiyorsun sen bizden? Niye davet etmiyorsun bizi? AK Partililer niye çağırmıyorsunuz bizi? Ne yaptık size? Muhalefet mi ettik? Her yerde savunuyoruz, her yerde anlatıyoruz. Cumhur İttifakından başka bir şey söylemiyoruz. Biz her söze başladığımızda 'Sayın Cumhurbaşkanı' diye başlıyoruz. Ama bu arkadaşlar bizi yok sayıyorlar. Her yerde yok sayıyorlar. Belediyelerde, sokakta, siyasette yok sayıyorlar... Muhalefet mi ettik size?”.

Sözlerinin üzerinden geçen iki günün sonunda ‘partisi’nden kesin ihraç yoluyla atılmış. Bir süre bağımsız kaldıktan sonra "davet" üzerine Gültekin Uysal'ın başkanı olduğu Demokrat Parti (DP)'ye katılmış. Son olarak da CHP listelerinden meclise giren 39 vekilden biri olarak İstanbul milletvekili seçilmiştir.

MHP’den ihraç edildikten sonra muhalif kanallarda kendine yer bulan Enginyurt, ateşli konuşmasıyla dikkatleri çekiyordu. 14 Mayıs seçimlerinden sonra muhalif televizyon kanallarında daha çok görmeye başladık. Her fırsatta CHP ve Kılıçdaroğlu’na minnettar olduğunu ifade ederken 6'lı İttifakı bileşenlerinin ileri geri konuşmalarını sertçe eleştirmekten imtina etmiyor. Tek kişilik bir muhalif olmasından öteye CHP’den, CHP’liden daha fazla CHP’ye "sahip" çıkması, seçim yenilgisiyle darmadağın olan CHP’li seçmenin hislerine tercüman olması "takdire şayandır."

Televizyon konuşmaları içinde ne Nâzım Hikmet’in, "Sen yanmasan /ben yanmasam/ biz yanmasak / nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa " şiirini okuması ne yıllar önce Enginyurt'un da "başbuğ"u Alpaslan Türkeş'in okuduğu "Davet" şiirindeki “Dört nala gelip uzak Asya’dan/Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan/Bu memleket bizim. Bilekler kan içinde/Dişler kenetli/Ayaklar çıplak/Ve bir ipekli halıya benzeyen bu toprak/Bu cehennem, bu cennet bizim " dizeleri, ne de işine geldiğinde Tayyip Erdoğan'ın Nazım'dan okuduğu şiirler kadar eğreti duruyor... Keza "Davet" şiirinde" yok edin insanın insana kulluğunu," dizesi mihenk taşı gibidir adeta...

"Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,/yok edin insanın insana kulluğunu,/bu dâvet bizim....

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ve bir orman gibi kardeşçesine,/ bu hasret bizim..."

Cemal Enginyurt, halkın yoksulluğunun, gerçek gündem olduğunu, tek adam rejiminden kurtulmak için mücadelenin şart olduğunu, sokağa çıkmaktan başka bir yol kalmadığını söylerken Nâzım Hikmet’in bu şiiri konuşmasının içine cuk oturuyor.

Türkeş ya da Erdoğan'ın Nazım'dan şiirler okuduğu zaman tepkiyle karşılarken, samimi bulmazken, Enginyurt okuduğunda ister istemez dudaklara bir gülümseme yerleşiyor. En fazla nerden nereye diyor insan.

"Milletvekilinin görevi mecliste çalışmaktır. Milletvekili çalışmak için maaş alıyor. Dolayısıyla milletvekili ne tatili yapıyor, niye tatil yapıyor. Zaten haftada 3 gün çalışıyor 4 gün tatil yapıyor. Dolayısıyla 3 ay tatil yapmak, milletvekilinin aldığı maaşın hakkını vermemektir. "Enginyurt'un bu sözlerinin ardından sadece bir kısmını okuduğu şiirin tamamını bir de yüksek sesle okuyalım:

Kerem Gibi

Hava kurşun gibi ağır!!

Bağır

bağır

bağır

bağırıyorum.

Koşun

kurşun

erit-

-meğe

çağırıyorum...

O diyor ki bana:

- Sen kendi sesinle kül olursun ey!

Kerem

gibi

yana

yana...

"Deeeert

çok,

hemdert

yok"

Yürek-

-lerin

kulak-

-ları

sağır...

Hava kurşun gibi ağır...

Ben diyorum ki ona:

- Kül olayım

Kerem

gibi

yana

yana.

Ben yanmasam

sen yanmasan

biz yanmasak,

nasıl

çıkar

karan-

-lıklar

aydın-

-lığa..

Hava toprak gibi gebe.

Hava kurşun gibi ağır.

Bağır

bağır

bağır

bağırıyorum.

Koşun

kurşun

erit-

-meğe

çağırıyorum.