Geçtiğimiz Pazar günü CHP'nin Ankara'da 38.Olağan Kurultayı gerçekleşti. 4 Kasım günü başlayan kurultayın ilk gününde Başkan adayları yarıştı. 5 Kasım Pazar günü ise parti meclisi ve idari kurullar belirlendi. Adaylık için 4 isim imza topladı ve adaylardan ikisi kurultay günü adaylıktan çekildiğini açıkladılar.

İlhan Cihaner ve Örsan Kunter Öymen kurultay günü adaylıktan çekildiler. Bunlardan İlhan Cihaner sosyal medyadan yaptığı açıklamada; "çirkin bir ortam yaratıldığını, bu anti demokratik, siyasetsiz ve kişilere indirgenmiş yarışın parçası olmayı reddediyoruz" ifadelerini kullandı.

Öymen ise Cihaner'in açıklamasının ardından ileri ki saatlerde adaylıktan çekildiğini açıkladı.

f449ae21-b09c-40c3-b1e8-35b7b742911b

Cihaner ve Öymen'in çekilmesiyle birlikte, partide liderlik koltuğu yarışı Kemal Kılıçdaroğlu ile Özgür Özel arasında geçti.

Kurultayın sloganı ise; "İkinci Yüzyılda Demokrasi ve Birlik" olarak belirlenmişti. Kurultaya 81 ilden 1367 delege katıldı ve salt çoğunluğu alacak olan aday başkan seçilecekti. İlk turda salt çoğunluk sağlanamayınca ikinci tura gidildi ve oyların 812 sini alan Özgür Özel CHP'nin yeni başkanı seçildi.

Kurultay öncesinde Mayıs ayında yapılan seçimleri kaybeden CHP'de Genel Başkan Kılıçdaroğlu'na ve parti yönetimine eleştiriler yoğunlaşmış ve "değişim" söylemleri ön plana çıkmıştı. Kemal Kılıçdaroğlu kurultayda yaptığı konuşmada seçim sürecindeki '6'lı masa ittifakı' eleştirilerine de yanıt verdi. Kılıçdaroğlu, 'Yolu doğru olanın yükü ağır olur, hançerle beraber yükümüz ağırdı. Beni asıl üzen sırtımdaki yük değil sırtımdaki hançerlerdi. Seçim bitti, kazanamadık' dedi. 

Buna karşılık Özgür Özel ise yaptığı konuşmada; "....burada bize ve kendinize yeni bir görev vereceksiniz. Bu görev Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında CHP’yi yeniden iktidar yapma görevidir. Partimiz, 1979’dan bu yana 44 yıldır ağız tadıyla iktidar olamadı. İyi niyetli çabalara rağmen 44 yıldır bunu yapmayı beceremedik. CHP Kurultayları sadece kendi partimiz için değil ülke siyasetini de şekillendirir, şekillendirmiştir. Biz bugün sadece partimize genel başkan seçmeye gelmedik. Yeni bir hikayeye başlamak, Türkiye siyasetini yeniden şekillendirmek için buradayız. Özellikle tarihimizdeki iki büyük kurultay memleketimizin önüne önemli hedefler koydu ve partimizi iktidar yaptı."

Bir başka başlıkta ise Özel; "....sokağın sesini duymazdan gelemeyecek yüreklerimiz, umutsuzluğa kapılmayacak delegelerimiz var. Biz altı okumuzdan mahçup olmayacak, sokaktan ve meydandan korkmayacak bir parti anlayışına hızla evrilmek durumdayız..."

Özgür Özel'in bu açıklamaları her ne kadar CHP içerisindeki "değişim" isteğinin bir parçası olsada temelde "nasıl" bir değişimin istendiği ve yaşandığı net değildir. Kurultay konuşmalarında demokrasi ve birlik mesajları vermek dışında değişim içerikli bir siyasal tutum ve mesaj verilmemiştir. Gerçi böyle bir niyet ya da istek CHP'de ne ölçüde vardır bu da tartışmalıdır. Oy kullanan 1367 delege hangi değişim ve yenilenme talebini CHP kurultayına taşımıştır belli değildir. Kısacası CHP kurultayında böyle bir hava da yoktur zaten.

Kılıçdaroğlu'nun kurultaydan önce, "partiyi sağlam bir sosyal demokrata devredeceğim" söylemi gerçekleşmiş midir bilemeyiz ama CHP'deki değişim dinamikleri "sağa mı sola mı" olacak onu ileri de daha net olarak göreceğiz.

Şunu ifade etmek gerekir ki, Cumhuriyet Halk Partisi ülkenin kurucu ve en köklü siyasal partisidir. İçerisinde ilerici, laik, demokrat ve aydın bir zümreyi temsil eden bir siyasal anlayışı her zaman taşımıştır. Fakat bu özelliklerinin yanında düzenin gerici ve statükocu, burjuva liberal ve kapitalist unsurlarını da içinde her zaman barındırmaktadır. Ve bu anlayışıyla çoğunlukla, ülkedeki sermaye yanlısı burjuva çıkar çevrelerinin de siyasal etki alanı dışında bir politik aksiyon alamamaktadır. Bu durum aslında temsil ettiği sınıf ya da zümrenin sınıf karakterinden bağımsız olarak değerlendirilemez.

CHP bu açıdan şu ya da bu biçimde emekçi sınıflar içinde bir siyasal etkiye sahip olsa da işçiler ve toplumun ilerici katmanları arasında net bir siyasal güven krizi her zaman yaşamıştır ve bu krizi aşacak dinamikleri ise içinde barındırdığını net olarak söyleyemeyiz. CHP her ne kadar geçmişte siyasal düzenin bir çeşit "balans" partisi olma özelliğini taşısa da günümüzde böyle bir "denge" partisi olma özelliğini giderek yitirmiştir. 12 Eylül askeri darbesi ve 21 yıllık siyasal İslamcı iktidar CHP'nin kuruluş ilkeleri de olan tüm Cumhuriyet ilkelerini son kırıntısına kadar yok etmiş, orduda ki Kemalist subayları da tasfiye ederek devletin bürokratik tüm yapısını bütünüyle değiştirmiştir. Çünkü bugün yitirilen bağımsızlıkçı ve ilerici değerlerin bir "denge politikası" içerisinde korunması mümkün olamamaktadır. Şimdi tüm bu değerlerin kora kor bir mücadeleyle savunulması ve tekrar kazanılması gerekmektedir.

Tabii CHP'nin parti politikasında emperyalizmle girilen ikili ilişkilerin etkisi kadar Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte liberal ya da küreselleşmeci politikaların sosyal demokrat kimlikli siyasetler üzerindeki etkisinin de büyük rolü vardır. Bu açıdan düşünüldüğünde 60'lı ve 70'li yıllardaki kısmi kamucu ve devletçi politik tutum yerini Deniz Baykal'lı yıllara bırakmış, Ecevit'in emekçiler nezdindeki yarattığı "Karaoğlan" imajı 1990'lı yıllarda bürokratik, güvenlikçi ve liberal  bir parti biçimine bürünmüştür. 2010 yılında Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında ise parti çizgisi hep sağcılığı kendisine referans almış ve ANAP'ın siyasi çizgisinden çok da farklı olmayan bir "merkez parti" olma özelliğini benimsemiştir. Velhasıl bugünkü CHP'nin oluşmasında böyle bir tarihselliğin yattığını da gözardı etmemek gerekir.

Gelinen noktada "değişim" kavramının da politik içeriğinin doldurulması gerekmektedir. Özgür Özel, daha çok emek eksenli ve sokağın sözünün daha çok geçerli olacağı bir politik imaj vermek istemiştir fakat İBB başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gölgesinde bir çeşit "siyasi ortaklık" kurulacağı -yaklaşan yerel seçimlerinde etkisiyle- İyi partililerin de denkleme çekileceği bir değişim dinamiği pek de hayra alamet olmasa gerek!

Bu açıdan CHP'deki "değişim" dinamikleri politik bir içerik taşımaktan çok "makyaj değişimi" olarak durmaktadır. Böyle bir değişimin ise toplumsal muhalefetin önünü açabileceği bir değişim olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Evet değişim ve farklılık yeni bir yolun başlangıcıdır ama bu değişimin düzen siyaseti açısından "gelen gideni aratır" tarzda olup olmayacağını ileride daha net göreceğiz. Şimdiden net bir şey söylemek zor olsa da "görünen köyde klavuz istemez" diye de bir söz vardır.

Umarız biz yanılırız!