"Geçmiş hiçbir zaman olduğu yerde durup yeniden keşfedilmeyi, aynıyla, olduğu gibi tanınmayı beklemez. Tarih her zaman belli bir şimdi’yle onun geçmişi arasındaki ilişkiyi kurar. Demek ki şimdi’den korkmak eskiyi bulandırmaya yol açıyor. Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir. Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur."

John Berger

Malum Cumhuriyet'in 100.yılındayız. İsteyen kendi meşrebince Cumhuriyet'in 100. yılını kutluyor.

AKP iktidarı yerli ve milli olduklarını ifade etse de milli bayramlara karşı hep mesafeli durdu. Zoraki kutlamalarla göstermelik törenlerle geçiştirdiği de malum.

Tek adam rejimi, İsrail'in Filistin'e karşı sürdürdüğü savaş gerekçesiyle ertelemez ise, "Türkiye Yüzyılı" vizyon belgesi niteliği taşıdığını iddia ettikleri lansmanı(!) 28 Ekim Cuma günü Ankara Spor Salonu'nda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "tek konuşmacı" olacağı törende vatandaşlarla paylaşılacak.

Törende sporcular, "sanatçılar", cemaat vakıfları, Alevi dernekleri ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, sanayici ve işadamları, "çevreci genç ve kadınlar", şehit ve gazi yakınları, engelliler, siyasi parti temsilcileri, yabancı misyon temsilcileri, akredite olan akademisyenler, gazeteciler ve sosyal medya fenomenleri de yer alacak. Sosyal medya fenomenleri "ne alaka" demeyin hemen, vardır bir bildikleri elbette.

Vizyon, misyon, lansman, fenomen, medya kadar cemaat vakıfları da mühim. "Türkiye Yüzyılı" lansmanında Cumhuriyetin 100.yılı mı kutlanacak Osmanlı'nın yıkılışının 100.yılına ağıt mı yakılacak.

Göreceğiz. Cumhuriyetin yüzüncü yılı ifadesi yerine, “Türkiye Yüzyılı” vurgulu  "bağımsız ve tarafsız adaletle", afet ve acil durumlarda AFAD ile, aile ve sosyal hizmetlerde, çevrecilik, orman ve ağaçlandırmada kültür, eğitim ve sporda, istihdamda, sağlıkta, teknoloji, sanayi ve tarımda, turizmde, ulaşımda, diplomaside, TOGG, İHA, SİHA gibi akla gelen gelmeyen hemen her şeyde, her konuda " yüzyılın işini 20 yıla sığdırdık" sloganvari bol hamaset olacak. Bir tek yoksulluk ve sefaletten söz edilemeyeceği kesin. Olması gerektiği gibi "Tek Kişi" konuşacak sosyal medya fenomenlerinin de aralarında olduğu muhterem zevat alkışlayacak. Televizyon kanalları o gün tek kanallı dönemi aratmayacak.

"Cumhuriyet bir gün mutlaka ayağa kalkacak " sözünün yazıldığı bir pankartı TKP’nin açtığı bir Semt Evinin önünde gördükten sonra Partinin resmi sitesinde "100. Yılda Büyük Halk Buluşması"na denk geldim;

Türkiye Komünist Partisi, Cumhuriyet’in yüzüncü yılını selamladı.

"Selamladığımız emperyalist işgale ve çürüyen Saray’a karşı verilen zorlu bir mücadelenin ardından kurulan Cumhuriyet’tir. Selamladığımız Cumhuriyet ile gelen umut ve heyecandır. Selamladığımız Anadolu insanının mücadelesidir. Selamladığımız Mustafa Kemal ve arkadaşlarının iradesidir.

Selamladığımız Milli Mücadele’ye ve Ankara hükümetine başından beri kararlı bir biçimde destek olan ilk işçi devleti Sovyet Rusya'dır. Selamladığımız işgalcilerin karakollarını basan, takalarla veya at sırtında cephane taşıyan, bağımsızlık mücadelesini sosyalizm hedefiyle güçlendiren TKP militanlarıdır. Selamladığımız TKP’yi kurar kurmaz Anadolu'ya geçmeye karar veren ve Trabzon’da kalleşçe öldürülen Mustafa Suphi ve yoldaşlarıdır.

Selamladığımız Türkiye'nin aydınlık geleceğidir.

Selamlıyor ve soruyoruz: Bu ülke nasıl bu hale geldi? Cumhuriyet nasıl içten içe kemirildi ve karartıldı?

 Yüz yıl önce cesur ve kararlıydık. Şimdi de! Türkiye'nin bu hale neden ve nasıl geldiğini biliyoruz. Nasıl ayağa kalktığını da…

Bu ülkeyi holdinglerin ve tarikatların elinden alacağız.

Yüz yıl önce yaptık, yine yaparız!”

Yıllar önce bir sinema filmi yapılmıştı aynı çevreler tarafından "Devrimden Sonra". Hemen her şeyin çözümü ‘Devrimden Sonra’ya havale ediliyordu. İzleyenler hatırlayacaktır; filmin çarpıcı sahnelerinden biri Afganistan'da bulunan Türk askeri birliğinin komutanına bir metin tebliğ ediliyor. Komutan beklediği haberden dolayı mesut ve bahtiyar oluyor.

devrim_yeni_4f9698b5

Tebliğde, "NATO başta olmak üzere emperyalist pakt ve birliklerden çıkıldığı ve hızla ülkeye dönmeleri" emrediliyor. Bu sahnede komutanın heyecanla Türk bayrağına bakarken arkadaki duvarda asılı duran Atatürk posteri de unutulmamış "bağımsızlık" selamlanmış. Devam filmi kısmetse pratik alanda çekilecek. 100.Yılda TKP'nin, Cumhuriyet'i selamlama ihtiyacı her sınıftan mürekkep "cumhuriyetçiler" ile İttifak arayışının gereği gibi duruyor.

Yalçın Küçük de bir vakit şöyle demiş: "Bizler Kemalizm'den geri dönülmesini kabul etmeyiz. Geriye baktığımızda, Kemalizm, bizim frenimizdir. İleriye baktığımızda, Kemalizm'in ötelerine açılma zorunluluğu duyuyoruz."

TKP de ileriye bakarak, "Selamladığımız Türkiye'nin aydınlık geleceğidir", diyor. Aydınlık gelecekten kastı sosyalizm olsa gerek, buna gerçekten kuşku yok.

Ancak sanki AKP iktidarının başta tarikatların palazlanması, sosyal yaşama müdahale, eğitimde dibe vuruş, özelleştirmeler, yap işlet devret(me) modelleriyle aşırı borçlanma ve peşkeş ile zirve yapan "Bu ülke nasıl bu hale geldi?" sorusunun yanıtı Kemalizm’den geri dönülmesi olduğunu söylüyor demiyorum ama gericilik karşısında frene basacak, el frenini çekecek, "kuruluş/kurtuluş kadroları gibi kimselerin olmayışından olsa gerek, “Cumhuriyet içten içe kemirildi ve karartıldı.” dediğine göre durumdan vazife çıkarıldığı anlaşılıyor. Cumhuriyete sahip çıkma dürtüsü, isteği daha çok CHP'nin tabanından yükselen ama bir türlü karşılık bulmayan bir talep oldu hep.

Yenisini yazacak ruh ve heyecan ne  gelmiş geçmiş  iktidarlarda ne de muhalefette bulunmamasından olsa gerek, olur olmaz her yerde 10.yıl marşı söylemeler, "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" ,"Türkiye laiktir laik kalacak" sloganları, koca koca insanların ilkokullarda okutulan ama AKP tarafından kaldırılan “andımız”ı okumaları garip de olsa yaşandı, eskisi kadar olmasa da hala yaşanıyor.

Geçmişte yapılan kötü işler bile cumhuriyete sahip çıkma adına savunuldu. Cumhuriyet, demokrasiyle eşit ve aynıymış gibi muamele gördü. Bu gün tek adam yönetiminin devletle tencere kapak olmasına rağmen, devlete bir kutsiyet zırhını giydirmekle cumhurun "milli" ortağı ve bu ortaktan gayrı milletin 'iyi'sine kadar devlete dolayısıyla cumhuriyete laf söyletmeme konusunda yarışta olan "cumhuriyetçilerin" milliyetçiliği değil de "yurtseverliği" (!) üzerinden bir ittifak arayışında olmak heyecan verici olmalı 100. Yılda. Tekrar olacak ama farklı sınıf ve tabakalardan taraftarı olan "cumhuriyetçi" kitlenin epey bir ağırlığının oluşu iştahları kabartmışa benziyor. Geleneksel partileri CHP bu tabanın ihtiyacına yanıt verebilmiş değil.14/28 Mayıs seçimlerinden sonra ise tam bir hayal kırıklığı yaşayan cumhuriyetçiler sahipsiz bir şekilde ortadalar.

Cumhuriyetin yüzüncü yılı etkinliğinde konuşan TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, komünistlerle Cumhuriyetçilerin yolunun birleşeceğini vurguluyor:

"Biz komünist olduğumuz için Cumhuriyetçiyiz de. Sosyalizm cumhuriyete ihtiyaç duyar. Ama Cumhuriyetçiler de artık sosyalizme ve komünistlerin dostluğuna ihtiyaç duyuyor. Farklı yollardan geliyoruz. Holdinglerin ve tarikatların iktidarına meydan okuyoruz". 

"Cumhuriyetçiler" okumuş yazmış, seküler insanlardan müteşekkil ve her şeyden önemlisi tek adam rejimine öfkeliler. Sol söyleme de yabancı değiller ne de olsa.

Ne yazık ki, büyük bir kesimi başta AKP ve diğer burjuva partilerine oy veren işçi sınıfını ve müttefiklerini örgütlemek de kolay değil.

 "Cumhuriyet bir gün mutlaka ayağa kalkacak " Nasıl ayağa kaldırılacağını biliyor olmalı TKP.

"Yüz yıl önce yaptık, yine yaparız!" 100 yıl önce bir cumhuriyet kuruldu ancak Kurtuluş Şavaşı’na katılmak için yurda gelen önceli saydıkları Mustafa Suphi ve yoldaşlarının alçakça katlinin sorumluları kimlerdir sorusu havada kalmıyor mu?

"ta ata aa ta ta ha ta tta ta/ tarih/ 1921/ Kânunisani 28/ karadeniz/ burjuvazi/ biz/ on beş kasap çengelinde sallanan/ onbeş kesik baş/ onbeş arkadaş/ yoldaş/ bunların sen isimlerini aklında tutma fakat/ 28 Kânunisânîyi unutma/...”

(Nâzım Hikmet, Moskova 1923)

Nâzım'ın vasiyeti de unutulmamış Yüzüncü Yıl selamlaması içinde dikkatinizi çekmiştir.

Kararlılıktaki kasıt ise herhalde 100 yıl öncekini tekrar etmek değildir.  Yerine Sosyalist Cumhuriyet kurmaktır diyeceklerdir. "İster tutucu deyin, ister sekter deyin, ister saplantılı deyin. TKP meselelere sınıfsal bakmaya devam edecek". (K.Okuyan)

Devrim neydi, karartılan ya da düşeni kaldırmak ve restorasyon olmadığı kesin. ”Burjuva devlet mekanizmasının parçalanması, yerine işçi sınıfının iktidarının kurulması gerekiyor ve bunun da zora dayalı olduğunu en iyi komünistler bilirler.

 Karartılan, güçten düşürülen cumhuriyetin niteliği nedir peki?

Kurtuluş Şavaşı’ndaki güdük anti-emperyalist duruşu bir yana “sınıfsız zümresiz kaynaşmış” bir toplum ve onun devleti miydi de sonradan cumhuriyeti kemirenler, Onu karartanlar sayesinde sınıflar dolayısıyla holdingler ortaya çıktı, tarikatlar palazlandı. Cumhuriyetle birlikte kapatılan cemaat ve tarikatlar son 20 yılda hiç olmadığı kadar çoğaldılar ve ekonomik olarak da holdingleştiler. Servetleri milyar dolarlarla ifade edilen cemaat ve tarikatların varlığı dolayısıyla her renkten sermayenin iktidarı var ortada. "Cumhuriyetçiler" sermayenin "yeşil " renkli olanına gösterilen tepkisiyle de geriye düştüler, "Ülker" zenginlikte 1 numara olarak devleşirken üç harfli perakende marketler zinciri ülkenin en ücra yerlerine kadar yayıldı, girdiği yerde yerel esnafı bitirdiği gibi gittikçe yoksullaşan halkın mağaza mağaza ucuz gıda, daha ucuz eşya aradığı uğrak yerleri oldu. Ben üç harfli mağazaların kapısını açmam, "Ülker" bisküvi bile almam "Eti" varken diyenler kalmış mıdır acaba kıyıda köşede.

"Kel ölür, sırma saçlı olur; kör ölür, badem gözlü olur" atasözü geliyor aklıma. Cumhuriyetle birlikte saltanatın ve hilafetin kaldırılması, tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerine son verilmesi, Tevhidi Tedrisat Kanunu (Eğitim Birliği Yasası) başta olmak üzere pek çok konu sebebiyle islamcılar, Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal'i sevmezler. Eskiden bunu açıktan ifade edemezken şimdi bu fikirlerini hemen her platformda dile getiriyorlar. Ortada bir saltanat ve halife yok. Yok olmasına yok, ancak bu hülyaları görenlerin olduğunu söylersek abartmış olur muyuz. Rüya 2053, 2071...

Fırsatını bulsalar cumhuriyetin yerinde yeller esecek. Bunlar doğru ancak cumhuriyet de bir işçi ya da halk cumhuriyeti değil. İçinde tam hak eşitliğinin hiçbir dönemde olmadığı çeşitli milliyetlerden oluşan toplumda sınıf mücadelesinin sürdüğü, bir avuç ezen ve milyonlarca ezilenin/ yoksulun bir arada yaşadığı bir cumhuriyettir nihayetinde.

Cumhuriyete kimler karşı sorusuna verilecek yanıtı bilmeyenimiz yok. Bir tek padişahlık yanlıları, başka da yok şeriatçılar da bu kervana eklenir mi, yok hayır eklenemez diyeceğim ama, bizdeki şeriatçılar padişah yanlısı veya başka bir ifadeyle padişah yanlıları siyasal islamcı. Doğrusu bizim şeriatçılar hep Osmanlı'nın "torunu" olduğundan cumhuriyeti sevmezler. Oysa İran bir Cumhuriyet ve şerî hükümler geçerli. Demek ki, cumhuriyet ile şeriat bir arada oluyormuş. Krallıkla yönetilmeyen birçok islam ülkesinde parlamento var, iyi kötü seçimle başa geliyor siyasal islamcılar veya diktatörler. Diktatörler de seçim yapar... Adında cumhuriyet ibaresi bulunsun bulunmasın dünyanın birçok ülkesinde egemen olan Cumhuriyet rejimidir. Demokrasinin olup olmaması biçimsel bir durum. Cumhuriyet rejimi faşist olabileceği gibi, şeriatçı veya demokratik de olabilir. Güdük anti-emperyalist niteliği Kurtuluş Savaşı sonraları tedricen değişim geçirdikten sonra NATO'ya giriş ile sizlere ömür.

Faşizmi aratmayan bir diktatörlükten, askeri faşist cuntalardan, parlamenter sistemden, Tek Adam Rejimine kadar yaşananların hepsi Cumhuriyet içinde oldu.

İran da Cumhuriyet, Küba da, Fransa da. Çin de bir cumhuriyet. Filistin halkına zulmeden, hastaneleri bile bombalamaktan geri durmayan İsrail de bir cumhuriyet. ABD ve Rusya da cumhuriyet değil mi? Nitelik olarak farklılaşması ilk defa Ekim Devrimiyle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği(SSCB)’nin kurulmasıyla sağlandı. Mesele isimde değil, özdedir.

"Cumhuriyet bir gün mutlaka ayağa kalkacak !"

Kim kaldıracak, kim olacak TKP. Ne zaman, "Devrimden Sonra. "Halkların kardeşliği ve birliğinin sağlandığını o gün geldiğinde sırasıyla duymayan kalmaz nasılsa... İşçiler de bir gün ansızın sosyalizm geldiğini bir "komünistin" tebliğinden öğrenecek herhalde....

Fotoğraf: X (Twiiter) @tkpantalya