Bu kadar  da olmaz demeden olanlara bakınca...

"Amaca ulaşmak için her türlü araca başvurmanın uygun olduğu" fikrinin hayat bulduğu bugün Machiavelli'nin en bilinen eseri olarak kabul edilen Prens'i yeniden yazdıkları, yeniden sahneye koydukları söylenebilir.

Machiavelli'nin aklına gelmeyenleri cumhurbaşkanı adayı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu'yu bertaraf etmek için sahneye koydukları oyunu izlememiz isteniyor.

Oysa şimdi birlikte söz söyleme ve ortak hareket etme zamanı sadece...

Ütopya 1516’da yazıldı. Thomas More, (7 Şubat 1478 - 6 Temmuz 1535) İngiliz yazar, devlet adamı ve hukukçu. Ütopya ideal hayali bir ada ülkenin siyasi sistemini tarif ediyordu. More'un Kral VIII. Henry'nin  İngiliz kilisesinin başına geçme niyetine ilke olarak karşı çıkması üzerine hain ilan edilip idam edilmesinin üzerinden 400 yıl geçtikten sonra ancak aziz ilan edilir.

Ütopyanın Bilimsel olanı 1917'de Rusya’da hayat buldu. Ütopya gerçek oldu. Yenilse de gerçekti, bir kez buz kırılmıştı yine kırılacağı gerçeğini bir yana koyarak Thomas More'un Ütopya’sında yazdığı bir kaç paragrafı kıssadan hisse  niyetine okumakla yetinelim:

“Barış Avrupa krallarının umurunda değildir. Onlar kan dökerek ülkeleri ele geçirirler sadece. Kralların danışmanları ise daha yüksek mevki kapmaktan, keselerini altınla doldurmaktan başka bir şey düşünmeyen beş para etmeyen dalkavuklardır.”

"Silahla kazanılan şeref, şerefsizliklerin en büyüğüdür."

‘’Bütün zenginliğin bir avuç açgözlü insanın elinde bulunduğu ve çoğunluğun sefalet içinde yaşadığı bir toplumda kimse mutlu olamaz.’’

"Halkın yoksulluğu, kralın varlığını korur.’’

‘’Her şeyin parayla ölçüldüğü yerlerde, lükse ve ahlaksızlığa hizmet eden çok sayıda gereksiz zanaat ortaya çıkmıştır.’’

‘’Kralın istediğini kitaba uydurmaktan kolayı mı var? Ya yasalarda yeri bulunur, ya da bir yasanın sözleri gereğince yorumlanır.’’

"Farz edelim ki beni yakalamak için ormandaki tüm ağaçları kestin ve bu sefer şeytan senin peşine düştü. Tüm o ağaçları kestiğine yani bütün o yasaları yerle bir ettiğine göre neyin arkasına saklanabilirsin."

"Kendini beğenmek öyle bir cehennem yılanıdır ki, insanın yüreğine sinsice süzülüp girer, onu zehirleyip gözünü kör eder, daha güzel bir hayata giden yoldan saptırır onu. Bu sürüngen, insanların öylesine içine işler ki, onu koparıp atmak kolay olmaz."

"Ve açlıktan ölen, soğukta titreyen, hastane kapılarında can veren bir insanın yazgısı ne denli acıysa; doğanın güzelliğinden, düşünceden, şiirden, müzikten haz duyamayan bir insanın yazgısı da o denli acıdır."

‘’…. Aslında kral için tebaasının olabildiğince az malı olması evladır çünkü kendi güvenliği için bunun böyle olması gerekir, aksi halde halk servet ve özgürlükten arsızlaşır. Servetin ve özgürlüğün olduğu yerde insanlar katı ve adaletsiz buyruklara sabırla boyun eğmeyi zül sayar. Buna karşın yoksulluk ve kıtlık insanları köreltir, uysallaştırır ve isyana hazır cüretkâr ruhları eze eze öğütür."

''Ütopialılar aklı başında insanların, yıldızlar ve güneş dururken, bir incinin ya da bir elmasın cılız parıltısına düşkünlüklerine şaşarlar. Bir koyunun sırtında taşıdığı yünün en incesinden yapılmış giysiler giyiyor diye bir insanın daha soylu, daha değerli olacağını sanması deliliktir onlar için. Kendiliğinden hiç de yararlı olmayan altına neden bu kadar değer verildiğini, insanın dilediği gibi kullandığı bir nesnenin nasıl insandan daha üstün sayılabileceğini anlamıyorlardı. Bir de şuna şaşırıyorlardı: nasıl oluyor da bir eşek kadar bile kafası işlemeyen vicdansız, ahlaksız, budala zenginin biri, sadece birkaç torba altını var diye, akıllı dürüst bir sürü insanı buyruğu altında köle gibi kullanabiliyordu?''

“Toplum her insana eşit bir güvenlik sağlamalıdır... Kralın en kutsal görevi kendinden önce halkın mutluluğunu düşünmektir. Zorba kralın tahtta oturmaya hakkı yoktur. Halkın acıları iniltileri ortasında keyif sürmek krallık değil zindan bekçiliği demektir.”

‘’Çiğnenip geçilir kralların çizdiği bütün sınırlar, krallar ölür, ütopyalar değil.’’