Kuşkusuz tarih boyunca tüm devrimlerin özel bir yeri vardır fakat 20.yüzyıla damga vurmuş üç büyük devrimden biri olan bir devrimin ise tarih sayfalarında kendine has bir yeri vardır. Çünkü bu devrim olmazları olur kılmış, yapılamayanı yapmış, imkansız gibi görüneni gerçekleştirmiştir.
26 Temmuz 1953 Moncado Kışlası baskınıyla başlayıp 1 Ocak 1959 devrim zaferiyle sonuçlanan devrimden bahsediyoruz. Küba devrimi.
Küba devriminin Türkiye solu açısından da çok önemli ve özel bir yeri olduğu aşikâr. Böyle olmasının nedeni bir "dönem devrimi" olmasının yanında o güne kadar gelen devrim pratiklerinin dışında bir yolu izlemesidir.
Fidel Castro ve arkadaşları Moncado'ya ayak bastığında nihayetinde yüz kişi etmeyen bir gerilla birliğinden bahsedersek ne demek istediğimiz daha net anlaşılır. Şimdi Küba halkı bu günü "Ulusal İsyan Günü" olarak kutluyor. Çünkü her ne kadar bir zaferle sonuçlanmış olmasa da ardından gelecek fırtınanın bir işaret fişeği olmuştur 26 Temmuz Moncado Kışlası Baskını.
Fidel Castro daha sonra ismi 26 Temmuz hareketi olarak kalan bu baskın için şunları demiştir:
"26 Temmuz Hareketi hiç kimsenin politik fitne veremeyeceği Küba işçi sınıfının kurtuluş umududur, ataları tarafından özgürleştirilen topraklar üzerinde paryalar halinde yaşayan köylünün toprak umududur, göçmenlerin, üzerlerinde çalışamadıkları ve yaşayamadıkları topraklarına geri dönüş umududur, açlara ekmek ve unutulmuşlara adalet umududur"
Küba uzun bir dönem, yaklaşık 400 yıl İspanyol sömürgecilerinin hakimiyeti altında kalmıştır. Küba halkı kendi bağımsızlığını kazanmak için uzun ve çetin mücadeleler vermiştir. Jose Marti önderliğinde İspanyol sömürgecilerine karşı mücadele etmiş fakat savaşa ABD'nin müdahil olmasıyla 1901 yılında ABD güdümünde bir kukla devlet kurulmuştur. Ta ki 1 Ocak 1959'daki sosyalist Küba devrimine kadar...
Küba 1 Ocak 1959 öncesine kadar Batista diktatörlüğü tarafından yönetiliyordu. Batista ülkeyi yolsuzluk, kumar, turizm ve uyuşturucuyla yönetmeye çalışmış ve zaten yoksul olan Küba halkı yıllar içinde iyice fakirleşmiştir. Bu durum Küba'da güçlü bir halk muhalefetinin oluşmasına sebep olacaktır. Bundan sonra tüm mesele bu halk muhalefetinin nasıl bir araya getirileceği meselesi olmuştur. Küba tüm bunlar düşünüldüğünde bizim ülkemiz açısından da zengin bir deneyim olacaktır. Çünkü Küba'da bizim ülkemiz gibi ABD güdümünde "yeni sömürge"* bir ülkedir.
Moncado Kışlası Baskını'nda Fidel Castro ve arkadaşları yakalanır ve hapis cezasına çarptırılır fakat oluşan kamuoyu baskısı sonucu Batista yönetimi tarafından genel af çıkarılır ve tüm politik mahkumlar salıverilir. Fidel Castro ve arkadaşları ise Meksikaya sürgün edilir. Burada Fidel Castro Che Guevara ile tanışacak ve Che'de daha sonra onlara katılacaktır. Meksika günleri yaklaşan devrimin adeta hazırlık aşaması olmuştur.
Burada eski askeri lider ve devrimci general Alberto Bayo tarafından gerilla taktikleri ve askeri mücadele konusunda ciddi bir eğitime tabi tutulurlar. Takvimler 1956 yılını gösterdiğinde Gramma yatına atlayan Kübalı gerillalar Batista askeri garnizonlarına saldırılar gerçekleştirmiş fakat önemli kayıplar vermişlerdir.
Aralarında Fidel Castro, Che Guevara, Camilo, Raul Castro'da bulunan az sayıdaki Kübalı gerilla Sierra Maestra dağlarına sığınarak güç toplamaya çalışmışlar ve kısa zamanda politik kontrolü ele geçirmişlerdir. Diktatör Batista ise Küba ordusunu harekete geçirmeye çalışmış ve çoğu eğitimsiz olan ordunun büyük çoğunluğu savaştan geri kalmıştır. Bundan sonraki süreç toplamda 12 kişi kalan devrimci gerillaların yerel köylü ve güçlerinde desteğiyle savaşı tekrar büyütmesiyle sonlanacaktır. İçerde ekonomik ve siyasi krizle uğraşan Batista hükümeti dışarda ABD ambargosuyla da karşı karşıya kalınca yaygınlaşan ve büyüyen gerilla güçlerine karşı mücadele gücünü tamamen kaybedecektir. Bunun sonucunda da yerel bölgelerdeki direniş güçlerinin birleşmesiyle panikleyen Batista ülkeden kaçmak zorunda kalacaktır.
1 Ocak 1959 itibariyle de başında Fidel Castro ve Che Guevara'nında olduğu gerillaların Havana'ya yürümesiyle Küba devrimi zaferini ilan edecektir.
Bugün Küba devrimi 65 yaşında ve bir ulusal onur abidesi olarak hala dimdik ayakta. Fidel, 16 Nisan 1961'de CIA’in desteklediği Domuzlar Körfezi harekatında hayatını kaybeden Kübalılar için Havana'da düzenlenen törende ilk kez devrimin sosyalist karakterini şu sözlerle ilan etmişti:
"Bu, sıradan insanların sıradan insanlar için yaptığı ve uğruna hayatlarımızı vereceğimiz sosyalist ve demokratik bir devrimdir. Bu nedenle bizi asla affetmeyecekler. ABD'nin burnunun dibindeyiz ve sosyalist bir devrim yaptık."
Bugün Küba hâlâ acımasızca ambargo ve yaptırımlara maruz kalmaktadır. Trump döneminden alınan yaptırım kararları
(243 yaptırım kararı) Biden döneminde de aynen devam etmiştir. Tüm bunlara rağmen Küba ekonomisi sağlık ve eğitim alanında ciddi atılımlar yapmaktadır. Kapanma günlerinde kendi Covid 19 aşısını geliştirmiş ve halkının tümünü aşılamayı başarmıştır. Diğer ülkelerle de sağlık alanında dayanışmacı bir rol üstlenmiştir. ABD bugün Küba'ya karşı hâlâ dostane tutum takınmamaktadır. En ufak krizi Küba sosyalizmini yok etmek için bahane olarak kullanmaktadır.
Küba devrimi yarattığı etkiyle tüm dünyadaki demokrasi mücadeleleri ve anti emperyalist mücadelelere ilham kaynağı olmuştur. 12 kişiyle Sierra Maestra dağlarında başlayan süreç koca bir ülkenin sosyalist bir devrime gitmesiyle sonuçlanmıştır. Bu açıdan Türkiye'deki 68 öğrenci hareketleri ve 71 devrimci hareketine de ilham kaynağı olmuştur.
O dönem FKF ve Dev-Genç hareketinin içinde Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan'ın fikirlerinin biçimlenmesinde rol oynamıştır. Mahir Çayan'ın Toplu Yazılar'ında Kesintisiz 2-3'deki emperyalizmin 3.bunalım dönemi ve yeni sömürge ülkelerde proleter devrimin yolu görüşlerinin teorik anlamdaki yansımalarını net olarak görebiliriz.
Bugün ulusal onur ve bağımsızlığın dünya ölçüsünde bir simgesidir Küba.
Mao ve Çin devrimi ile birlikte milli demokratik devrim ve sosyalist mücadeleler tarihinin büyük bir parçasıdır. Küba halkı bugün onlarca ambargo ve abluka altında olsa da ulusal onurundan ve bağımsızlığından en ufak taviz vermiyor. ABD'nin dibindeki bu küçük ada ülkesi ne olursa olsun bağımsızlığını korumakta kararlı. ABD gibi emperyalist ülkeler Küba halkını sömürememekte ve Küba topraklarını yağmalayamamaktadır. Küba hükümeti ve anayasasını baltalayamamakta ve sosyalist ekonomiyi manipüle edememektedir. Bu açıdan düşünüldüğünde evet kısıtlı olanaklara sahip olsalar da bizim gibi ekonomisi ve toprakları yağmalanan bir ülke değildir Küba. Bugün Anayasası delinen, yargısı siyasallaşan, sağlık ve ulusal eğitim sistemi paralı hale getirilip çökertilmiş, ekonomisi hallaç pamuğuna dönen bir ülke mi gerçekten özgürdür yoksa kısıtlı olanaklarla da olsa tüm ulusal dinamiklerini ve değerlerini korumuş, sağlık ve eğitimi tüm yurttaşları için baş sıraya yazmış, her yurttaşının onurlu bir yaşam sürmesini elinden geldiğince sağlamaya çalışan bir ülke mi daha özgürdür?
Bu soruya verilecek cevap, dünyanın en güzel yılbaşısı olan 1 Ocak 1959'da Küba'nın yarattığı devrim zaferinden bugünlere Türkiye'nin nasıl bir rotaya sokulup bağımsızlığının ortadan kaldırıldığını irdelemekle olur...
feliz cumpleaños Küba!
-mutlu yıllar Küba!-