Sümerlerin tarih sahnesine çıkışı; yazıyı icat etmeleri, astronomi, tıp, mimari ve sanatın pek çok dalında geldikleri seviye ile medeniyetin başlangıcı kabul edilir. Antik Sümer kent ve mezarlarında arkeolojik kazılarla bulunan sanat eserleri, Sümer tapınaklarında bulunan taş tabletler, onların, çağının çok ilerisinde bir kültür ve bilgi birikimine sahip olduğunu gösterir.
Peki bu birikim nereden geliyor? Kuşkusuz onların da tarih öncesine uzanan izleri var, zaten mitolojilerinde bunları çok açık görürürüz. Apkallu, Lamassu, Anzud gibi tanrısal varlıklar coğrafyanın tarih öncesine ait tanrılarıdır ve Sümerler zamanında bunlar bir tür alt tanrı, büyük tanrıların hizmetçileri, onların kuşları veya Lamassu gibi ''koruyucu cin'' olarak işlevleri devam etmektedir. Hatta Yedi Apkallu (Yedi Bilge) Sümerlerin eğitimcileri olarak bilinmekteler; Tabletlerde Sümerlere uygarlığın tüm unsurlarını; ev yapmayı, yazıyı, sanatı, sembolleri, vb. Yedi Bilgelerin öğrettiği yazılıdır; Sümerler, kendi özel tanrıları yanında, şefaatları olur misali bu tarih öncesi kutsal varlıklara hala tapıyorlardı.
Buradan anlıyoruz ki Sümerlerde bilgi ve gelenek kutsaldır. Bunun sembolü Apkallu bilgelerinin elindeki çanta ve kozalaktır (kova ve koni). Yedi Apkallu Bilgesi geçmişten bu yana gelen bilginin, birikimin ve tecrübenin sembolüdür. Apkallu, kara, deniz ve havadaki tüm canlıların ortak özelliklerini üzerinde taşırlar. Yani Apkallular birleşik bir canlıdırlar: İnsan gövdeli, kuş başlı, balık derili mitolojik karekterlerdir. İnsan başlı, kuş kanatlı, balık derili pelerinli olan betimlemeleri de aynı derecede fazladır.
Mezopotamya kültüründe Apkallu sembolü çanta, Göbekli Tepe kazılarında bile çok önemli bir megalite işlenmiş figür olarak görünür. Çanta figürü, Göbekli Tepe ile Sümer-Babil-Asur geleneği arasında organik bir ilişkidir, ortak bir özelliktir. Başka bir deyişle ok silahı ve obsidyen taşından keskileriyle donanmış Göbekli Tepe avcı ve toplayıcıların, modern bir kullanım aracı ya da tahayyüllerinde sanatsal olarak yarattıkları ''mitolojik sembol'' çantayı megalitlere sanatsal olarak figürleştirmeleri ufuk açıcı bir gelişmedir.
Ancak, Sümerler, Göbekli Tepe yerleşimcilerin devamıdır gibi bir yargıya varmıyoruz. Sadece organik, nesnel ve tarihsel bir bağa işaret ediyoruz. “Sümerler nereden Geldiler?” sorusunu ayrıca yanıtlayacağız. Zira Göbekli Tepe'de yerleşimler varken aynı oval yapıları eş zamanlı olarak Sümer'de yerleşke olarak görüyoruz. Bunlar Çanak Çömleksiz Neolitiğin izleri oluyor. Araştırmalar gösteriyor ki Sümer coğrafyasında kesintisiz insan varolagelmiş. Paleolitik, Mezolitik, Neolitik devirlerin izleri son arkeolojik kazılarla beraber görünür olmuştur.
Mezopotamya'da Paleolitik dönemden itibaren insan yaşamaya başlamıştır. Kuzey Yarımküre'nin büyük bir kısmı buzullarla kaplı olmasına rağmen güney yani Mezopotamya bu soğuk iklimden etkilenmemiş ve insanlar için oldukça uygun bir yaşam alanı haline gelmiştir. Musul yakınlarında erken Paleolitik döneme ait taş aletler keşfedildi. Küçük gruplar halinde yaşayan bu ilk insanlar, kökleri, yemiş benzeri bitkileri ve yaprakları toplayarak ve bazen de büyük hayvanları avlayarak geçimini sağlıyordu. Kuzey Irak'ın Küçük Zap bölgesindeki yaklaşık 80.000 yıllık Barda-Balka kamp alanı ve Büyük Zab Nehri Vadisi'ndeki Şanidar Mağarası, Paleolitik halkın önemli yaşam alanlarıdır. Şanidar Mağarası'nda hem Homo Sapiens, hem de Neanderthalensis türü insana (Neandertal Adam) ait iskeletler ve kullandıkları taş aletler bulundu. Bunlar ne anlama geliyor?
İNSANIN TARİHİ GÖÇ TARİHİ
Bu anlattıklarımızın hemen öncesinde, günümüzden 70 bin yıl önce atalarımız Homo Sapiens Afrika'dan yani Mısır'dan Filistin'e geçerek oradan dünyaya yayılmıştı. Yine günümüzden 150 000 yıl öce Homo Sapiens Kızıldeniz'den Ortadoğu'ya çıkmış ama Neandertal insan türü ile çatışıp geri gitmişti. Neandertal'in bu coğrafyada modern insana göre önceliği var. Bu esnada bazı evliliklerin olduğu, Neanderta türün, Homo Sapiens'in genlerine bıraktığı yüzde dörtlük katreden anlıyoruz. Yani kanımızdaki Neandertal insanın karışım ve etkisinin de farkındayız. Bu bilgiler bize modern insanın Neandertal akrabalarımız ile hem Ortadoğu hem de Avrupa'da eşzamanlı ama ayrı yaşam alanlarında yaşadığımızı ve çatıştığımızı gösteriyor.
Belki Neandertal akrabalarımızı modern insan Homo Sapiens yok et, bu kuvvetli bir olasılık. Ancak bir gerçek var ki, Sümer ve Mezopotamya coğrafyasında daima insan varolagelmiş. Kısacası, ilk modern insanlar yaklaşık 70.000-150.000 önce Afrika'yı terk etmeye başlamışlardır. İnsan, başarılı bir şekilde yerleşik hayata geçen, uyum sağlayan ve dünyadaki karasal bölgeleri büyük oranda değiştirdiği bilinen tek türdür. Bu da derin tarihsel ve çevresel etkileri beraberinde getirir. Yine Homo Sapiens'e ait en eski izlere yaklaşık 300 000 yıl önce Fas'ta bulunan bir kafatasıyla rastlanmıştır. Neandertalensis ve Heldelbergensis insan türü ise yaklaşık 600 000 yıl önce Homo Erectus ve Homo Habilisis gibi akrabalarımızdan evrimleşmişlerdi.
SONSUZ EVRİMLEŞME
Tarihsel olarak geriye gitmeye devem edersek: Modern insan Homo sapiensler, ilk insan benzeri varlıklar olan insansılar (hominid) grubunun bir parçasıdır. Arkeolojik ve antropolojik kanıtlara dayanarak, insansıların 2,5 ila 4 milyon yıl önce Doğu ve Güney Afrika'da diğer primatlardan (Proconsol) evrimsel olarak ayrıldığını düşünüyoruz. İnsansı familyası arasında çeşitlilik olmasına rağmen, bipedalizm yani iki ayak üzerinde yürüyebilme yeteneği hepsinde ortaktır. İnsanı insan yapan iki ayağı üzerinde doğrulabilmesi ve ellerini kullanabilmesidir. İnsansılar evrilmeye ve eşsiz özellikler geliştirmeye devam etti. Beyin kapasiteleri arttı ve yaklaşık 2,3 milyon yıl önce homo habilis olarak bilinen insansılar basit aletler yapmaya ve kullanmaya başladı. 1 milyon yıl kadar önce bazı insansı türleri, özellikle Homo erectus, Afrika'dan Avrasya'ya göç etmeye başladı ve burada ateşi kontrol etmek gibi gelişmeler kaydetti. Önceden birçok insansı türü olmasına rağmen, bugün, bunlardan yalnızca biri hayattadır: Homo sapiens. Neslin tükenmesi de, evrimin normal bir parçasıdır...
Çok daha geriye gidersek 20 milyon yıl önce adına Prokonsol dediğimiz varlık, canlıların gelişim ve evrim aşamasında yerini alıyor. Primatların soyu tükenmiş bir cinsi olan bu Proconsül'ü,10 milyon yıl önce evrim ağacına maymun ve insanımsı olarak evrildiğini, geliştiğini görüyoruz. Bundan dolayı insan maymundan mı geldi? Sorusuna hayır diyoruz, bu kaba anlayış yerine bilimi ve evrimi savunuyoruz. Maymun da evrimin bir parçasıdır. O da evrimleşmiştir. Maymun ve insan ortak bir ataya sahiptir; ortak atadan Prokonsül dediğimiz primatların soyu tükenmiş bir cinsinden evrimleşmişlerdir. İnsanın tek nesnel gerçekliği doğanın bir parçası olarak evrimleşmesidir. Evrim, bir insanın kısa hayatı boyunca bile gözlemleyebileceği nesnel gerçekliktir.
Konuyu özetleyecek olursak: İnsanın bilinen en eski atası bundan 20 milyon yıl önce yaşayan, varlığı Afrika-Kenya'da tespit edilen, görünüşü İNSAN VE MAYMUNU andıran PROCONSUL'dur. Prokonsül, Afrika'da meydana gelen primatların soyu tükenmiş bir cinsidir. Prokonsül hem insanın hem de maymunların atasıdır. O aslında primat olmayan primat, insan olmayan insan, maymun olmayan maymun idi... Ondan oluşan atamız (Homo Sapiens) ayakta kalabildi. Neandertaller ve Heidelbergenler ile Homo Habil – Kabilis - Erectus gibi akrabamız insan türleri yok oldular...
Modern İnsanda görülen en temel olgu, kesintisiz evrilme, sonsuz evrimleşme, gelişme, değişim ve değiştiriciliktir: İnsan kendi tercihi olmayan bir dünyaya düşer ancak o dünyayı değiştirir, kendi yaşam alanını yaratır. Başka bir deyişle koşulların ürünü olan insan, kendi koşullarını aynı zamanda değiştirendir. Yoksa sonu azap verici yok oluştur. Neandertal insan rekabetten düştüğü an tarihten silinmeyi kabullenmişti. Çünkü doğanın cömert koynunda barışçıl yaşayan, fazla çocuk yapmayan, kendi cennetinde yaşayan bir varlıktı. Evrimin bir sonucu olarak azap verici bir yok oluş yaşadı.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Doğanın cömert ve verimli olduğu koşullarda insan değişmiyor, tam tersine doğanın koynunda mahrur bir hayat sürüyor; avlıyor, derleyip toplayıcılık yaparak cennetinde yaşıyor. Ancak ne zaman kıtlık, kuraklık başladı, ya da büyük yangınlar oldu, açlık çekti, güvenlik sorunları, vb. doğdu, insan aletlerini geliştirmeye, üretim araçları yapmaya, doğayı işlemeye, üretmeye ve değişime zorunlu kalıyor, bu aşamada ihtiyaç icadı tetikliyor. Gelişimi ve değişimi zorunlu kılan olgu ihtiyaçlar oluyor. Yani insan verili olanla yetinmiyor. Koşullarını değiştiriyor… Fakat her yerde aynı zorunluluk işlemiyor...
Sümer Devrimini bu temelde, insan tarihinin fiziki ve düşünsel evrilişinin bir parçası olarak da düşünmeliyiz.