Sümer halkının kökenleri hakkında pek çok spekülasyon yapılmaktadır. Tarihsel olarak konuşursak, birdenbire ortaya çıkmadıkları, tarih öncesi birikim üzerine şekillendikleri görünüyor. Ancak konuya girmeden önce bir soruya yanıt arayalım: Tarihsel ve Sosyolojik olarak varlığı yazılı kayıtlarda açık seçik belgeli bir halkın, kendinden binlerce yıl sonra tarih sahnesinde görünen başka bir halka, (halkın kökenine) ait olması mümkün mü? Sümer kökeni üzerine en fazla spekülasyon bu noktada yapılıyor.

Sümer'den asırlar sonra ortaya çıkmış olanlar, Sümerlerin kendilerinden olduğunu kabul ettirmek gibi komik durumlara düşüyorlar. Buradan da anlaşılacağı üzere Sümerlerin kökenleri hakkında, tahminlerin çok üstünde farklı teoriler öne sürülmüştür. Onların, Afrika'dan, Anadolu'dan, Hindistan'dan, İran'dan, Orta-Asya'dan, Tibet'ten, Kafkas dağlarından (Kafkasya) göç ettikleri öne sürülmektedir.

Sümerler on dokuzuncu yüzyılın ortalarında ilk kez keşfedildiğinden beri insanlar bu konu üzerinde kesintisiz spekülasyonlar yapıyorlar. Dünyanın ilk uygarlığını, büyük kentlerini kuran bir halk birden bire herkesin dikkatini çekmiş, herkes Sümer'de kendinden bir şeyler bulmuş ve onların kendi kökenlerinden geldiğini iddia etmişlerdir. Bu konuda, Bahreyn, Irak, İran gibi ülkeler kuşkusuz onların yerli halk ve kendilerinden olduğunu söyleyeceklerdi, ki zaten Sümerlerin devamcısı olarak Basra ''bataklık insanları'' hala Basra'da yerli yerlerinde yaşamaya devam ediyorlar; sayıları oldukça azalsa bile hala ''biz buradayız'' diyorlar; Tıpkı, Antik Sümerliler gibi kamıştan evlerini kuruyorlar, sığır, camız besleyiciliği yapıyorlar.

Fakat 19. yüzyıla kadar Sümer uygarlığı o kadar derinlere gömülmüştü ki insanlar onun var olduğunu, Mezopotamya'nın Çöküşü'nden beri (MÖ. 2000) unutmuştu. İşte akademisyenler Sümerlerin kökenini 150 yıldan fazla bir süre boyunca tartıştılar ancak kesin bir sonuca varamadılar, hala da varamıyorlar. Sümer halkının kökenini çevreleyen gizem, bilim adamlarını bugün bile rahatsız etmeye devam ediyor. Buna "Sümer Sorunu" diyorlar.

Unnamed (1)-1

Sümerlerin kökenini belirleme arayışında Sümer dilini dünyadaki diğer dillerle ilişkilendirmeye yönelik çok sayıda girişimde bulunuldu. Dravitce, yani Hint ve genellikle Tamilce bu konuda öne çıktı. Sümer dilini Hint dillerine bağlamak için bugün bile çok çaba gösterilmekte. Sudan dilleri ise, dil benzerliği konusunda bütün diğerlerinden daha önde. Ancak bir dil için bir kaç yüz ortak kelime var diye o halkı birilerine bağlamak ne kadar mantıklı ve bilimsel olabilir?.. Bir halkın diğeri ile ticari ilişkileri varsa, zaten üç yüz beş yüz kelime iş ilişkilerinde ortak sözcük haline geliyor. Tarihsel olarak geri kalan coğrafya insanı, daima sosyo-ekonomik olarak ilerlemiş coğrafyadan dil dahil bir çok kültür almış, hatta onun etkisine bile girmiştir. Tarihte sömürgecilik dediğimiz bir kolonyalizm yani imparatorluklar çağı yaşandı. Günümüz Türkçesinde on binlerce Farsça, Arapça, Rumca, Fransızca, İngilizce, vb. yabancı dillerinden kelimeler var. Şimdi durduk yere sözcük bağımlığından dolayı Türkleri, Araplara ya da Farslara mı bağlayacağız?. Bu dil üzerinden üretilen filoloji teorileri çok saçmadır; ve çökmüştür.

Bunların bir örneği de, Sümerceyi, modern Fince ve Macarcanın türetildiği eski Ural Dil Sistemine bağlama çabasıdır. Bu teori, Sümerlerin ve modern Avrupalıların Kafkasya kökenli aynı genetik kökenden evrimleştiğini öne sürüyor. Avrupalılar kuzeye; Hint, İran ve Sümerler ise güneye doğru ilerledi ve dilleri aynı kök dilden ama bağımsız olarak gelişti, diyorlar. Özcesi Sümerleri Finliler gibi Hint-Avrupa 'ya bağlamak istiyorlar. Oysa tarih bilinci olan herkes bilir ki bugün 40 dilli Afganistan'da, o geçilmez ve aşılmaz sıra dağların arasında hala Finli gruplar yaşıyor. Dil benzerliği de buradan geliyor, yani hayatın içinden geliyor. Burada, Fince, Türkçe ve Moğolca iç içe geçmiştir (ortak olan ''oymak'' sözcüğü gibi). Bir finli konuşurken kulak misafiri olun ne konuştuğu size yabancı gelmeyecektir.

Ancak Sümerce bambaşka. Sümerce canlı olarak konuşulur ve yazılırken Türk ve Türkçe Dili var mıydı?. Yoktu. Pro -Türkçe ve Pro Türkler olabilir. Bugün Pro Türkçe ile Sümerce arasında tarihçiler 60 bilemedin 70 ortak kelime olabilir diyorlar. Bunu konunun uzmanları söylüyor. Kimileri bunu çok abartarak 400'e çıkarıyor ama 700 de olsa bir şey değişmez. Sümerce'nin Sudan dilleri ile bundan kat kat fazla ortak sözcükleri var. Ki bu da bir şey ifade etmez, Sudan'dan geldiklerini, onların kökenlerinin Sudan olduğunu kanıtlamaz.

Bir diğer çaba ise Tibet diliyle ilgili. Teoriler, Sümerlerin bu bölgelerden geldiğini veya tam tersi, erken Proto-Sümerlerin bu bölgelere taşındığını ve dilleri etkilediğini öne sürüyorlar. Sümerler kalkacaklar Basra'dan Tibet'e, Tibet'ten Basra'ya gelecekler. Bana olanaksız geliyor. Bu yolculukta kaç tane ulus ve halk ile savaşmaları gerekecek. Asıl zorluk, Sümercenin "izole bir dil" olması, yani Sümerce’nin dünyadaki eski veya modern, ölü ya da diri hiçbir dille akraba olmamasıdır. Hiç bir dil grubuna dahil olmamasıdır. Asıl konu bu.

Unnamed (4)

Sonuç olarak Sümercenin diğer dillerle bağları en iyi ihtimalle zayıf kalıyor. Sümerce’nin başka bir dile benzediğine dair açık bir gösterge olsaydı, bilim adamları bunu zaten son 150 yıl içinde keşfederdi ve şimdiye kadar yaygın bir bilgi haline gelirdi. Bu konuyu tartışmazdık ama konu hala net değil ve bu hamur daha çok su çeker...

Sümerlerin, orada yaşayan yerli halka boyun eğdiren yabancı işgalciler olduğu öne sürüldü. Ancak bu pek mümkün görünmüyor. Fatihlerin kendi dillerini yerli halklara dayatmaları çok zordur ve eğer uygarlıklarını isteksiz bir nüfusa dayatmışlarsa Sümerlerin her türlü değişime rağmen binlerce yıl dayanabilecekleri şüphelidir. Üstelik bu, Sümerlerin oraya nasıl ulaştığına dair temel soruyu hâlâ yanıtlamıyor.

''Sümerleri dil bilimi kullanarak diğer insanlarla ilişkilendirmek olanaksız olduğundan, Sümer halkının kökenini bulmak için başka kanıtlar aramak gerekir''.

Unnamed (3)-1

Başka kanıtlar var mı?

Hem de çok var!... Domuz Tepe bunlardan birisi. Halaf kültürü ile özdeş Domuz Tepe kültü, ayrıca, Göbekli-Tepe ile Sümer Tarihi arasında bir köprü. Bundan sonra Sümerler tartışmalarında Domuz Tepe'yi çok sık duyacaksınız. Bunu daha öncede dillendirmiştim. Domuz Tepe'de ortaya çıkarılan Hayat Ağacı, kesinlikle, Sümerlerin Hayat Ağacı'nı önceliyor. Hayat Ağacı, onlarca kez yazdık, aslında çam ya da servi veya hurma türü bir ağaç. Ölümsüz bir ağaç. Hıristiyanlıkta Noel Ağacına dönüşüyor. İşte bu Hayat Ağac'ının en eski biçimi Domuz Tepe'de bulundu. Domuz Tepe figüratif ve sembolleriyle, Sümerlerin figür ve sembolleri neredeyse birebir örtüşüyor. Bu da şöyle bir düşünceyi önceliyor:

70 yıldan beri ve Paleolitik Çağda ılıman iklim koşullarında Sümer coğrafyası zaten boş değildi. Ancak günümüzden 14 bin yıl önceden kuzeyden güneye halk topluluklarının inmeleri ve yaşamaları-yerleşmeleri var. 12 bin yıl önce, Doğu Torosların kuzey yamaçlarında Göbekli Tepe ve diğer taş tepeler kurulmaya başlanmış. MÖ. 7 500'lerde ise Torosların kuzeyinden, Torosların güney yamaçlarına göçen insanlar Domuz Tepe ve hemen akabinde Suriye'deki yerleşimler ile birlikte Irak'ta bulunan Halaf Kültürünü kurmuşlar. Kısacası Sümerler ile Domuz Tepe ya da Anadolu arasında hep gördüğümüz organik ilişki, şimdi, daha da net ve parlak olarak inorganik bir ilişki haline dönüşüyor...

Unnamed-1

Sümerler bu bölgeye girme cesaretini gösteren ilk göçebe avcı-toplayıcılar değildi, ancak arazide hasat edilebilecek yabani tahıllar vardı ve sulama için bol miktarda su mevcuttu, bu da istikrarlı bir gıda tedarikini garanti ediyordu. Bu, Sümerlerin yerleşip çiftçi olmaları için güçlü bir teşvikti. Ama hâlâ bize nereden geldiklerini söylemiyor.

İnsanlar öylece topraktan doğmazlar. Herkes kendi topraklarına başka bir yerden geldi. Tabi ki, Sümerlerin de bir hikayesi vardı. Sümer'in hikayesini Sümerlere yakışır şekilde bilim (insanları) yazacak. Yazılıyor da zaten...

Peki Sümerler nereden geldi?

Sümer göçünün yolunu izleyecek hiçbir arkeolojik kanıt yoktur ve dilsel bir kanıt da yoktur. “Sümer Sorunu”nu çözmenin en iyi yolunun ona coğrafi açıdan bakmak olduğunu düşünüyorum. Gelin bölgedeki bazı bölgelere göz atalım ve Sümer halkının en olası doğum yerini bulabilecek miyiz görelim. Ancak, Domuz Tepe ve Taş Tepeler ile Sümerler ilişkisini mutlaka kafamızda bir yere oturtalım... Kesin mi değil ama en akli, en mantıklı, en belgeli, en ampirik, en elemanter, ve en nesnel bilgi şimdilik bunlar...

Arap Yarımadası: Sümerler ilerleyen tarihi zamanlarında kelimenin tam anlamıyla Samilerle çevriliydi, dolayısıyla Sümerlerin de Sami olduğunu varsaymak doğaldır. Ancak Sümerler Sami dili konuşmuyordu. Sümerlerin Sami dili konuşmayan, ama Sami halklar denizinde yaşayan özgün bir halk olduğu düşünülmeli. Tarih, Sümerlerin etnik açıdan komşuları Samiler ile aynı olmadığını doğruluyor. MÖ 2350'de Sümerler, Büyük Sargon yönetimindeki Akadlılar tarafından fethedildiler. Akadlılar sonraki iki yüzyıl boyunca Sümer'i yönetti. O dönemde Sümerler komşuları gibi olsaydı asimile olmaları, “geri uyum sağlamaları” çok kolay olurdu. Bunun yerine, tabi bir ulus olarak bile 200 yıl boyunca etno-kültürel kimliklerini korudular. Daha sonra bağımsızlıklarını yeniden kazandılar, Akadları yıktılar ve Sümer uygarlığının nihai ifadesi olan ''Neo-Sümer Dirilişini ve Rönesansını'' başlattılar.

Sümerler komşuları gibi Sami değilse başka olasılıklar neler olabilir?

Tibet: Tibet çok uzakta. Eski Tibetlilerin Sümer'e ulaşmak için Hindistan, Pakistan ve İran'dan geçmesi gerekecekti. Ayrıca Sümerlerde Asya'ya özgü hiçbir şey yoktur, dolayısıyla bu hipotezi daha başlangıçta reddedebiliriz.

Hindistan: Hindistan bir olasılık. Medeniyet İndus Vadisi'nde erken gelişmeye başladı. Soru şu: Hintliler Hindistan'ı neden terk etsinler? Hindistan'da artan nüfusu barındırmak için hala yeterince yer vardı. Sümerler, İran'ın engebeli ve dağlık arazisine girmek için yemyeşil ve verimli Hint alt kıtasını terk etmek ve ardından bölgedeki savaşçı halklara karşı savaşmak zorunda kalacaklardı. Tabii ki, tekneyle seyahat ederek, kıyı şeridini kullanarak (bununla ilgili bir kanıt olmasa da) bu sorunu önleyebilirler. Birkaç nesil boyunca yavaş yavaş göç ederek tekneyle seyahat etselerdi, Sümer'e nispeten hızlı bir şekilde ulaşırlardı; bu durumda Sümer dili üzerinde güçlü bir Hint etkisi olurdu ve bu kanıtlanmamıştır. Ama Sümer Mitolojisinde bulunan Aratta miti, günümüzde İran ile Hint arasında kıyı şeridine yakın mesafede geçmiş olabilir. Oranın arkeolojisi 15 yıldan bu tarafa hala devam ediyor ve İranlı ünlü bir arkeolog oranın Sümerlerin ilk yurdu Aratta olduğunu iddia ediyor.

Sümer halkının kökenleri açısından İran makul bir seçim gibi görünüyor.

Ancak İranlılar (Elamlılar) MÖ 2004'te Sümer uygarlığını yok ettiğinden bu çok ironik bir seçim olacaktır. Söylemeye gerek yok ki !.. Sümerler de, Elamlı oldukları yönündeki iddiaya oldukça kızacaklardır. Sümerler tüm tarihleri boyunca Elamlılarla (ve kuzey İran'ın barbar kabileleri olan Gutilerle) savaş halindeydiler, dolayısıyla İran'ın Anavatanları olduğuna kesinlikle inanmıyorlardı.

Unnamed (2)-1

Eğer rahip kral ya da tanrı kralda denilen Gudea'nın gerçek boyutlu heykellerine göz atmışsanız Sümerlilerin siyahi olduklarını görmüşsünüzdür. İlk kez Sümer'de gerçek boyutlu ve gerçeği yansıtan sanat ürünleri ve heykeller onun döneminde yaratıldılar ve heykelleri yapılan insanlar siyah olarak betimlenip heykelleştirilmişler. Buradan yola çıkarak Sümerlerin siyahımsı bir halk olduğunu söyleyebiliriz: Sümerler siyahımsı bir halk. Tamiller, Hintliler, Pakistanlılar ya da Afrika siyahları gibiler. Sümer ile Sudan'ın çok fazla ortak yanları var. En faza dil benzerlikleri bunlarla. Dil yanında Sümer’de göksel Tanrı Anu'nun bir Sudan Tanrısı olduğu konusunda ciddi makaleler var. Afrika'dan Yemen'e atlamış ya da kuzeyden Akdeniz'e çıkarak Filistin-Suriye üzerinden Mezopotamya'ya gelmiş olabilirler. Ancak bunlar yeterli kanıt değil tabi.

Sümerler Transkafkasya'dan da gelmiş olabilir. Dicle boyunca Van gölü civarından aşağıya inmiş olabilirler. Yedi bin yıl önce oralarda, ciddi bir nüfus birikimi olmuştu. Bingöl Ovası dışında gerçekten Dicle havalisi çok seyrek insan toplulukları barındırsa bile, Torosların kuzey yamaçlarından, Torosların güney yamaçlarına, oradan da daha güneye bir insan akını mevcuttu. Haliyle, Sümerlerin, hem Kafkasya hem de Transkafkasya'dan da gelmiş olabilecekleri fikri daima zihinleri kurcalamaktadır. Domuz Tepe ile halaf kültürünün ortak özellikleri, neredeyse özdeşliği ve ikisinin organik bağları bu düşünceyi güçlendiriyor. Ancak bilim yorum değil, bilgi, belge ister...

Sümerlerin, Türkmenistan ve Afganistan topolojisinden geldiği iddiaları da, Hint iddialarına benzer. Afganistan dağlarından doğan Amu Derya ile Siri Derya nehirleri Hazar Denizine dökülürken iki nehir arasında Mavera-ün-nehir oluşur. Sümerlerin burayla bağı olduğu da söylentiler ve iddialar arasındadır. Ama oradan Sümer'e ininceye kadar hayli yol almaları bir çok topluluğu çiğnemeleri gerekecektir.

Şimdi gelelim sorunun özüne.

Sümerler nereden geldi? Gerçekten bir yerden gelmeleri gerekiyor mu?

Sümer mitolojisi; kendilerinin yedi dağın gerisinden geldiğini mitleştirir. Bu yedi dağ Elam-İran dağlarının Hindistan’a bağlandığı o müthiş sıradağlar coğrafyası mı yoksa Doğu Toroslar civarına uzanan, oradan Anadolu ve Kafkasya coğrafyasına uzanan dağlar mı? Hangisi? Yedi Dağ'dan kastedilen Kuwawa-Humbaba'nın yaşadığı Sedir Ormanları. Başka deyişle Van gölünün kuzeyinden Zağroslara doğru Dicle havalisini, iki nehir arasını Kuwawa'nın yurdu olarak tanımlayabiliriz. Bu mümkün. Mitoloji bunun için bir belge.

Ancak diğer bir Sümer Mit'i, Sümerlilerin denizden geldiğini söyler. Her halkın bu tür mitleri var: ''Biri denizden (Maral-Geyik) diğeri (Börü kurt) ormandan geldi, şeytanlar gibi çiftleştiler, her ağaç altına bir döl bıraktılar ve çoğaldılar'', der bir Moğol mitolojisi. Sümerlerde denizden gelenler yedi bilge Apkallular ve liderleri Oraunes. Bu da mümkün. Mitolojilerinde var bu denizden gelen göç anlatımı. Ancak Mitoloji tarih değil, fakat başka belge yoksa söylenceler bir belge olabilir.

Soruyu döne döne tekrar soruyorum: Sümerler gerçekten bir yerden gelmeleri gerekiyor mu?

Son olarak söylemeliyim ki; Sümerlilerin Hikayesi aynı coğrafyada başladı aynı coğrafyada bitti... Günümüzden 70 veya 80 bin yıl önce atalarımız Homo sapiens Afrika'dan eski halklar mezarlığından ikinci kez Ortadoğu'ya çıktılar. İlkinde Neandertal akrabalarımız bu çıkışa izin vermemişti. Oradan yeryüzüne yayıldılar. Ancak Basra bölgesi ve Mezopotamya'nın tamamen boşaldığını söyleyemeyiz. O günden bu tarafa atalarımız Basra civarında var oldular. Zagrosların Şanidar Mağarasında 80 bin yıl önceden Neandertal insanın sonrasında Homo Sapiens'in kemikleri bulundu. Buzul Çağında atalarımız Anadolu üzerinden Boğazları, Karadeniz’i buz üzerinde yürüyerek Avrupa'ya ulaştı: Güneyden Orta Avrupa'ya oradan Asya steplerine av peşinde göçebe bir hayat yaşadılar. Mezopotamya ise buzul iklimden etkilenmedi. İnsanlar hayatlarını normal sürdürdüler. 14 bin yıl öncenin toplu yaşam alanları keşfedildi. Ilıman iklimle birlikte buzullar eridi, Basra bölgesinde sular yükseldi. İnsanlar sular altında kalan yaşam alanlarını terk eylediler; diğer bir deyişle doğanın çok cömert olduğu, insana çalışma zorunluluğu dayatmadığı cenneti terk-ederek yukarılara çıktılar; Hassuna, Halaf, Ubaid-Eridu, Uruk-Warka, jemdet Nasr kültürleri Sümer Uygarlığının tarih öncesi olarak bu evrede şekillendi ve bu birikim Sümer Uygarlığını doğurdu. Nicel değişimler Eridu ve Uruk ile nitel dönüşümlere sıçradı, büyük kentler, elli bin insanın yaşadığı yerleşimler ortaya çıktı. Bu bir devrimdi.

Bu süreçte basit meta değişimi ve ticareti halktan halka deney tecrübe aktarımını hızlandırdı. Ticari ürünler ile birlikte insanlar kendi dillerini, sembollerini, mitlerini, destanlarını, yazılarını, kültürlerini, inançlarını, hatta tanrılarını bile birbirlerine taşıdılar, kaynaştılar. Muhtemelen dil benzerlikleri, inanç benzerlikleri bu basit meta değişimi ve ilişkilerin bir sonucuydu.

Sümerliler bir yerden gelmedi, oranın en eskileri ve yerlileriydiler. Basra'da yarattıkları uygarlık Küçük Buzul Çağı ardından sular altında kalınca kıyılara çekildiler. Onların cennet dediği Dilmun'da günümüzdeki Bahreyn adasından başka bir yer olamaz... Başta Mısır, Fenike, Anadolu, Kafkasya, İran, Afganistan, Orta Asya, Pakistan, Hint, Yemen, Sudan, vb. leriyle ticari ilişkiler yürüttüler; ticari yolları geliştirdiler. Devletlerin olmadığı o koşullarda halktan halka ilişkiler çok güçlüydü. Ve onların açtığı ticaret yolları zamanla göçmen yolu haline geldi ve Sümerler ciddi bir göçmen baskısı altında uygarlıklarının sekteye uğradığını gördüler. Göçmenler, önce uygarlığa taze kan olsalar bile ardından, Sümer şehirlerini Sami Akkadlıların örneğinde olduğu gibi fethettiler (MÖ. 2350 ve ilerleyen on beş yıl içinde Samiler istilayı tamamladılar).