Mihail Sergeyeviç Gorbaçov, 1985-1991 yılları arasında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri ve ardından Sovyetler Birliği'nin ilk ve son devlet başkanı olarak görev yaptı.

Gorbaçov, "glasnost" (şeffaflık) ve "perestroyka" (yeniden inşa) politikalarıyla Sovyet sistemini reforme etmeyi amaçladı. Ancak bu politikalar, hem içerde ekonomik ve siyasal istikrarsızlığı derinleştirdi hem de sosyalist bloğun çözülme sürecini hızlandırdı. Gorbaçov’un liderliği, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla sonuçlanan tarihsel bir dönemin merkezinde yer aldı.

Sovyet Genel Sektrete(Sovyetler Birliği Komünist Partisi son Genel Sekreteri ve Sovyetler Birliği ilk ve son Başkanı Mihail Gorbaçov)

1991’de Sovyetler Birliği dağıldığında, yalnızca bir devlet çökmemişti; 20. yüzyılın en büyük işçi iktidarı ve onun ardındaki devrimci birikim de yerle bir edilmişti. Bu yıkımın merkezindeki figür Mihail Gorbaçov, kapitalist dünyanın gözünde bir “reformcu”, bir “vizyoner” olarak alkışlanırken, dünya emekçi sınıflarının belleğinde çok farklı bir yerde durdu. SSCB’nin çöküşünden sonraki yaşamı ise, bu çelişkili mirasın hem sonucu hem de devamı niteliğindeydi.

BATI'NIN KAHRAMANI, DOĞU’NUN HAYAL KIRIKLIĞI

Gorbaçov, Sovyetler Birliği’nin çözülmesinde oynadığı rolle Batı’nın sevgilisi haline geldi. ABD Başkanı Ronald Reagan’ın danışmanı olan Richard Pipes, onu “Batı’nın en değerli müttefiki” olarak tanımladı. Margaret Thatcher ise onu “güvenebileceğimiz bir Sovyet” olarak selamladı. Bu övgüler, onun hangi sınıfsal cephede konumlandığını net biçimde ortaya koyuyordu.

Nobel Ödülü

(15 Ekim 1990. Gorbaçov Nobel Barış Ödülüne layık görülüyor)

Ona verilen 1990 Nobel Barış Ödülü, aslında dünya sosyalist hareketinin çözülüşünün taçlandırılmasıydı. Zira o yıl, Doğu Avrupa’daki halk demokrasileri çözülmüş, Berlin Duvarı yıkılmış ve kapitalist restorasyon dalgası tüm sosyalist coğrafyayı sarmıştı. Bu nedenle Slavoj Žižek’in deyimiyle, “Gorbaçov’un aldığı Nobel, emperyalist Batı’nın, sosyalist bir deneyimi içeriden çökerten kişiye verdiği sadakat madalyasıdır.”

Gorbaçov, SSCB’nin çöküşünden sonra aktif siyasetten uzaklaşmış olsa da birkaç yıl sonra, 1996’da Rusya devlet başkanlığı seçimlerine liberaller ile ittifak yaparak katıldı. Aldığı oy ise sadece %0,5'ti. Bu hezimet, artık Rusya halkının gözünde “ülkeyi dağıtan lider” olarak görüldüğünü kabul etmesine yol açtı. Buna rağmen, Batı’da “Soğuk Savaş’ı sonlandıran adam” olarak selamlandı.

1-36

(Gorbaçov'un 1996 Başkanlık seçimleri propaganda posteri. "Neden seçimlere katılıyorum? Benden sonra gelen politikacılar ülkeyi uçuruma sürüklediler. Vatan borcu beni müdahale etmeye zorluyor... Benim için en önemli şey: 'Tüm değişiklikler – çoğunluğun yararına olmalı.'”)

KARŞI-DEVRİMİN SİYASETİ: REFORMİZM VE TARİHSEL UYUM

Gorbaçov, 1992’de kurduğu Gorbaçov Vakfı ile küresel sorunlara dair liberal bir gündem sundu. Ancak bu gündem, iklim değişikliği ya da nükleer silahlar gibi başlıkları, kapitalist sistemin yapısal çelişkilerinden kopuk bir şekilde ele alıyordu. Burada devrimci bir dönüşüm değil, küresel elitlerin katıldığı konferans salonlarında yapılan “iyi niyetli” çağrılar vardı.

Gorbaçov kan emici bir canavar olmasa bile o canavarlara yol açan bir piyondu.

GORBAÇOV’UN REKLAM YÜZÜ OLARAK YENİDEN DOĞUŞU

1990’ların sonunda ekonomik olarak zorlanan Gorbaçov’un, Pizza Hut reklamında oynaması büyük ses getirdi.

Pıza Hat Reklamı 20027

(Gorbaçov'un yüzü olduğu Pizza Hut reklamından bir kare. 1995)

Ardından Louis Vuitton kampanyasında yer alarak lüks tüketimin yüzlerinden biri haline geldi. Bu durum sadece kişisel bir düşüş değil, aynı zamanda devrimci ideallerin tüketim kültürü tarafından yutuluşunun trajik bir sahnesiydi.

Luis Reklamı 2007(Gorbaçov'un oynadığı Louis Vitton reklamı. 2007)

Gorbaçov, artık proleterya devletinin son lideri olan bir tarihsel figür değil, anlamı boşaltılmış bir imaj, pazarlanabilir bir yüz haline gelmişti.

PUTİN DÖNEMİNDE SESSİZ MUHALEFET

Vladimir Putin’in yükselişiyle birlikte Gorbaçov zaman zaman Rusya’nın otoriterleştiğini dile getirse de, bu çıkışlar etkisiz ve yüzeyseldi. Özellikle 2014’te Kırım’ın ilhakını “uluslararası hukuka aykırı” bulması Batı basınında yankı buldu, ancak Rusya’daki etkisi neredeyse sıfırdı.

Rosa Luxemburg’un uyarısını burada hatırlamak gerekir: “Özgürlük, her zaman farklı düşünenin özgürlüğüdür.”

Gorbaçov’un bu sözleri hatırlaması güzeldi belki ama onun 1980’lerde başlattığı çözülme süreci, sosyalizmin içindeki gerçek özgürlük alanlarını da yok etmişti. Bu nedenle, bugün sergilediği eleştirel tavırlar hem geç hem içeriksizdi.

RUS HALKININ GÖZÜNDE TECRİT

Gorbaçov’un ölümü 2022’de gerçekleştiğinde, Kremlin onun için resmi bir yas ilan etmedi. Putin cenazesine katılmadı. Rus halkının büyük bölümü onun mirasına dair sessiz ya da olumsuzdu. Rusya Komünist Partisi lideri Gennadi Zyuganov, onu “büyük Sovyet halkına ve sosyalizme ihanet eden biri” olarak tanımladı.

Putın Ölüm

(Rusya Devlet Başkanı Putin, Gorbaçov'un cansız bedenine bakıyor)

Çünkü halk, Gorbaçov sonrası gelen her şeyi: yoksulluk, mafya düzeni, emperyalist iş birlikleri ve Batı’ya bağımlılığı onun açtığı yolun sonucu olarak görüyordu. Batı’nın alkışladığı reformlar, dünya işçi sınıfı için özelleştirme, işsizlik, açlık ve belirsizlik anlamına gelmişti.

Mezar(Gorbaçov, 1999'da hayatını kaybeden eşi Raisa'nın yanına defnedildi)

TARİHİN YARGISI

Mihail Gorbaçov, yalnızca bir birey değil, bir tarihsel eğilimin vücut bulmuş halidir. Onun hayatı, kapitalist düzenle uzlaşının, emperyalist sistemin çıkarlarına “şeffaflık” adı altında teslim oluşun sembolüdür.

Fidel Castro’nun Gorbaçov hakkında sarf ettiği şu söz, onun tarihsel portresini özetler niteliktedir:

“O, sosyalizmin ilkelerine ihanet etti. Kapitalizme göz kırptı ama onun dost olmadığını anlamakta çok geç kaldı.”

SONUÇ: İHANETİN SESSİZLİĞİ, EMPERYALİZMİN ALKIŞI

Gorbaçov’un SSCB sonrası yaşamı, karşı-devrimci bir çizginin, emperyalist sistemle uyumlu hale gelişinin sürecidir. Emekçi halklar için değil, sistemin devamı için çalışan bir figürdür artık. Nobel’le onurlandırılmış olabilir, ama bu onur, işçi sınıfının gözünde bir utanç nişanıdır.

Bugün onun mirasına sahip çıkmak, halkları yeniden reformist hayallere sürüklemekten başka bir işe yaramaz. Asıl görev, bu karşı-devrimci deneyimden ders çıkarıp, dünya halklarının sosyalist geleceğini devrimci kararlılıkla savunmaktır.

.....................................................................                ........................................................... .....................................................................                             .............................................................................................     NOT: Mihail Gorbaçov'a "başkan" denmesinin nedeni, Sovyetler Birliği'nin ilk ve tek Devlet Başkanı (Sovyetler Birliği Başkanı) unvanını taşıyan kişi olmasıdır. 1990 yılında bu unvan oluşturuldu ve Gorbaçov bu göreve getirildi. Ondan önceki liderler "Genel Sekreter" gibi unvanlar taşırdı. Bu yüzden Gorbaçov’a “başkan” denirken diğerlerine denmez.