Emek Partisi (EMEP) 24 Aralık’ta 10. Kongresini topluyor.

“Barbarlık yenilecek, işçi sınıfı kazanacak, halklar kazanacak” şiarıyla toplanacak kongre öncesinde EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, emekçilere yönelik ekonomik ve siyasal saldırıların artacağına dikkat çekti.

Gürkan, seçimler ve bireysel kurtuluş arayışlarının çözüm olmadığını vurguladı ve ekledi: “Tek adam iktidarını geriletecek olan halkın, işçilerin mücadelesidir.”

EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, Evrensel’den Zeliş Irmak’ın sorularını yanıtladı.

İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları, katliamları neredeyse iki ayı geride bıraktı. Oradan başlayalım. ‘İnsani ara’ da sona erdi ve saldırılar sürüyor.

İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları yeni değil. Aslında İsrail’in kurulduğu 1948’den beri Filistin toprakları üzerinde yayılmacı emellerini gerçekleştirmek için katliam boyutuna varan saldırıları olmuştur. Ancak bugün açısından hastanelerin bile bombalandığı saldırılarla karşı karşıyayız. Emperyalist kapitalist sistemin ne kadar vahşi bir düzen olduğu, bu sistemin parçası olan ülkelerin ikiyüzlülüğü de Filistin’e yönelik saldırılarda bir kez daha görülmüş oldu. Benzer durumu Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısında da gördük. Örneğin göçmenlere kapısını kapatan Avrupa devletleri, Ukrayna’dan gelen göçmenlere kapılarını açtılar. Eskiden Birleşmiş Milletlerden, demokrasinin beşiği olduğunu savunan ülkelerden “Kaygı duyuyoruz” gibi kısmen daha mesafeli açıklamalar olurdu. Ancak İsrail saldırılarında gördük ki; bırakın İsrail’e temkinli de olsa halka yönelik saldırılarını eleştirmelerini kendi ülkelerinde Filistin halkıyla dayanışma içerisinde olan yurttaşlara polis müdahaleleri ve yasaklar oldu.

Öte yandan süreci sadece İsrail ile Filistin arasındaki bir savaş, toprak kavgası olarak değerlendiremeyiz. Çünkü biliyoruz ki; bu savaşın gerisinde deniz alanları yetkisine dair tartışmalar da söz konusu. Kıbrıs üzerinden Yunanistan-Türkiye arasında dönem dönem çatışmalar, İsrail-Lübnan çatışmaları, petrol rezervleri kavgaları... Yani asıl olarak Kafkasya, Ortadoğu, Balkanlardaki çatışma ve savaşlar, ülkelerde etnik kışkırtmalar, iktidar kavgalarının asıl perde arkasındaki gerekçe petrol ve doğal gaz rezervleri, enerji dağıtım koridorlarının denetlenmesi, dünya siyasetinde egemen olma savaşı bulunuyor. Bir tarafta ABD ve Rusya’nın müttefikleri, bir de ikisinin arasında denge siyaseti gütse de temel eksenleri değişmeyen ülkelerin rol aldığı çelişkiler yumağı içerisindeyiz.

Bahçeli'den Özgür Özel'e 'rakı' tepkisi: Deli saçmasından başka bir şey değil Bahçeli'den Özgür Özel'e 'rakı' tepkisi: Deli saçmasından başka bir şey değil

LAFTA FİLİSTİN, TİCARETTE İSRAİL

Peki Türkiye’de iktidarın Filistin meselesine yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erdoğan ağzını her açtığında İsrail’e laf ediyor. Ancak oğlunun ortaklarının da arasında bulduğu ticari gemiler İsrail’e gidiyor. Eğer mesele Filistin halkının varlık yokluk meselesiyse, ticaretten geri kalın, bu sermaye grupları kâr etmesin. Biz emperyalist ülkeler ve bölgedeki iş birlikçilerine karşı mücadeleyi sürdüreceğiz. Filistin ve İsrail halklarının eşit haklarla bir arada yaşayabileceği, iki devletli çözümün en doğru çözüm olduğunu düşünüyoruz.

GELİR EMEKÇİDEN, TEŞVİK SERMAYEYE

2024 bütçesi, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçti ve genel kurula gelecek. Bütçeye baktığınızda önümüzdeki yılı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu bütçede gelirlerin artan vergiler, giderlerin de sermaye gruplarına teşvik ve istisnalarla hazırlandığını görüyoruz. Bütçeden önce orta vadeli program ve 12. kalkınma planı açıklandı. Bunlar, iktidarın önümüzdeki 3 yıl uygulayacağı politikalardaki yönelimlerini ortaya koyan belgelerdir. Bütçe tartışmalarının asgari ücret talepleriyle beraber yürüyeceğini biliyoruz. Bir tarafta emekçilerin yüzde 60’tan fazlasının asgari ücrete mahkum edildiği bir düzen varken, diğer tarafta milyonların dolandırıcılara verildiğini görüyoruz. Son torba yasada da döviz getirisini artıracak faaliyetlere vergi indirimlerinin yüzde 80’e çıkarılması isteniyor. Hiç vergi ödemeyin bari!

"DOLANDIRICILAR İKTİDARDAN CESARET ALIYOR"

Az önce değindiniz. Yüksek faiz hayaliyle milyon dolarlar veren futbolcular, fenomenlerin yaşamı, kara para aklama operasyonları, saadet zincirleri... Bu sadece dolandıranlar ve dolandıranlardan ibaret bir sistem mi?

Tabii ki kendiliğinden bir banka müdürünün dolandırıcılık hikayesi değil. Bu hikayenin yazılmasına neden olan iktidarın politikalarıdır. Anayasa’yı takmayan bir yargı sistemi ve cumhurbaşkanıyla karşı karşıyayız. Böyle bir kuralsızlık ve adeta mafya düzeni, bankacılık sistemine de gelmiştir. Zaten bankacılık sistemi de işçi ve emekçiler açısından resmi bir hırsızlık düzenidir.

Peki bir banka müdürü bu cesareti nereden buluyor? İktidarın kendi yasalarını tanımayan düzeni, bu kuralsızlık dolandırıcılara alan açıyor, cesaret sağlıyor. Öte yandan aynı Anayasa’ya göre birden fazla sendikaya üye olabilirsiniz ama bu hakkı kullanan işçiler işten atılıyor. Hem de yüz kızartıcı suçlar bahaneler edilerek işten atılıyorlar. Artık dışarıda, Türkiye mafyanın ve uluslararası uyuşturucu ağının geçişi merkezi olarak anılır hale geldi.

"ÜLKEDEN KAÇIŞ ÇÖZÜM DEĞİL"

Özellikle işçiler ve gençler arasında hem bireysel kurtuluş arayışlarının hem de güvencesizliğin mücadele önünde önemli bir engel olduğunun görüyoruz. Partinizin bunu aşmaya yönelik önümüzdeki dönem çalışmaları olacak mı?

İş ve güvenli gelecek kaygısı yurttaşlarda, özellikle gençlerde çok büyük boyutta. Genç intiharları çok yaygın. Yurt dışına gitme, üniversiteli ise kariyer planlarıyla gelecek sağlama beklentisi çok yüksek ama bu şartlarda bu tercih de kurtuluş yolu olmuyor elbette. Gitmeye çalıştıkları Avrupa ülkeleri, Kanada gibi ülkelerde kapitalist politikalar gençlere gelecek sunmuyor. Biz kaçışın bir çözüm olmadığını ortaya koyuyor, gençliğe gelecekleri için örgütlenme ve mücadele tercihini sunuyoruz. Nitekim ODTÜ, Boğaziçi öğrencilerinin direnişleri, son KYK eylemlerinde gördüğümüz hareketlilik bizi doğrular nitelikte.

Peki bu düzenin böyle gitmemesi gerektiğine dair… Bu ekonomik ve siyasal saldırıların püskürtülmesinin yolu nereden geçiyor?

Antep’te Özak işçilerinin hem çalışırken hem direnişte gördüğü zulüm, aslında iktidarın emeğe karşı politikalarının aynasıdır. En başından beri seçimlerin bir kurtuluş olmadığını anlatıyoruz. 15-16 Haziran direnişlerinin yasayı değiştirmesi, grev hakkını getiren Kavel direnişi, tekel direnişinin çalışma yasasını değiştirmesi, ‘89 eylemleri ve sonrasındaki mücadelelerin 12 Eylül baskılarını geriletmesi... Tek adam iktidarının hem ekonomik alandaki saldırıları hem siyasal alanda baskı ve yasakları geriletecek olan da halkın, işçilerin mücadelesidir. Biz bu mücadeleleri ve ittifaklarının rolünü önemsiyoruz.

"EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI DAĞILMADI"

İttifaklar da gündemin en önemli başlıklarından biri. Emek ve Özgürlük İttifakının önümüzdeki dönem yol haritası ne olacak?

Yerel seçimlere giderken tek adam iktidarını değiştirecek gücün de halkın örgütlü mücadelesi olduğunu söyleyebiliriz. Millet İttifakının Erdoğan tarafından parçalandığını düşünüyoruz. Ancak Emek ve Özgürlük İttifakı seçimlerden sonra çeşitli tartışmalara girse de dağılmayı ilan etmedi. Yerel seçimlere ilişkin planlamalar için birkaç toplantı da yapıldı. Ancak ittifakı sadece partilerle sınırlı tutmuyor, sendikalar, meslek örgütleri laiklik için mücadele eden, yerelin özgünlüklerini dikkat alan birliktelikleri nasıl kuracağımızı konuşuyoruz.

10. Kongrenizden güçlenerek çıkmak konusunda hangi tartışmaları yürüttünüz?

En ufak mahalle biriminden fabrika birimlerine kadar geçtiğimiz 3 yılda yaptıklarımızı değerlendirdik, ders çıkarmaya çalıştık. İşçiler içerisindeki çalışmamızın kimi eksiklerine rağmen bir ilerleme kaydettiğini görüyoruz. Önümüzdeki dönemin sermaye programına karşı sorumluluklarını yerine getirecek bir parti olarak kongreden çıkmak istiyoruz. EMEP olarak kendimizi acımasızca eleştiririz ama yaptığımızdan öğrenen bir partiyiz.

Editör: Selda Manduz