Güncel

30 yıllık yalnızlık 30 yıllık sessizlik: Özel TİM bizi tehdit etti

14 Ağustos 1993 yılında Kars'ın Digor ilçesinde, silahsız ve savunmasız halkın üzerine açılan ateşle 17 kişi yaşamını yitirdi 200 kişi yaralandı.

Abone Ol

Mustafa Orman

Takvimler 14 Ağustos 1993 tarihini gösterdiğinde Kars’ın Digor ilçesinde ev baskınlarını, gözaltıları, koruculuk dayatmalarını protesto etmek isteyen sivillere devlet güçleri ateş açtı, 17 kişi hayatını kaybederken 200’den fazla kişi de yaralandı.

Digor’da halkın arasına sessizliğin giderek çökmesinin yanında yitmeyen bir hafızadan da bahsedebiliriz.

Rakamların bir önemi yok, herkes yaşanılan olayı biliyor. 14 Ağustos 1993 yılında, silahsız ve savunmasız halkın üzerine açılan ateşle 17 kişi yaşamını yitirdi 200 kişi yaralandı. Geriye onların hikayesi kaldı. Kim kimin hikayesi belli olmasa da söylenenler hikayelerin varlığını asla yok etmeyecek.

Hayatının baharını görmemiş çocukların, genç nişanlı kadınların, genç evli erkeklerin, uzun uzadıya bir ağıdın başına toplanıp toplanıp ölümlerini yad ettikleri büyüklerin mezarları herkesin hafızasında. Kızı artık hayatta olmayacağı için onu son yolculuğuna uğurlamaya önce çeyiz sandığını parçalara ayırıp suyunu ısıtan annenin gözlerinde, nişanlısı öldüğünde nişanlısının kardeşine verilen gelinin son suskunluğunda, kızını büyürken görmediğinden yolunu durmadan gözleyen bir babanın yakarışında unutulmazlık yatıyor.

Bin bahar geçse de aynı kışı yaşayanların hikayesi burada konuşulur, burada yedi gün, elli iki hafta ve on iki ay hep aynı yana düşer zaman: Ölenler öldü, ama geride kalanlar daha çok öldü. İşte böyle başlayıp böyle devam etmekte olanın yitmişliği biraz da olsa insanın aklının tezatında bir hikayeyle ortaya çıkar.

Yaşam sürse de yaşamın arkasında bıraktığı karanlığa vuran ışıklar hep aynı yerden açılıyor. Bir gün kapanır mı bilinmez. Ama yaşamın kuralıdır, dünya yitmemişse hiçbir şey kapanmaz ve hiçbir şey öylece kendiliğinden yok olup gitmez.

Olayın üzerinden 30 yıl geçti. O güne dek köylerini terk etmeyen insanlar, o güne dek kendi topraklarında yaşama heves eden insanların çoğu göç etmiş durumda. Köyler yüzyıllık sessizlikle, yüzyıllık ayrılıkla ve yüzyıllık yüzlerle boş bırakılmış. Geride bırakılmanın hüznü ve gidenlerin özlemiyle düşüyor kelimeler. Zamanın yitimi, ruhun yitiminden sonra uğramıştır bu köylere. Her kapı, her eşik, her pencere bir bakışın mutlak varlığıyla süslenmiş. Aynı zamanda ayrılıkla da.

NE OLMUŞTU?

Kars’ın Digor ilçesine bağlı köyler, 14 Ağustos 1993 tarihinde yaşayan dönemin çatışmalı ortamında evlere sıklıkla yapılan baskınları, güvenlik güçlerinin koruculuk dayatmalarını, keyfi gözaltıları protesto etmek amacıyla harekete geçtiler. Digor ilçe merkezine yürümek isteyen sivillere devlet güçlerinin hiçbir uyarı yapmaksızın ateş açması sonucu 17 kişi ölmüş, 200’den fazla kişi de yaralanmıştı. Olayın yaşandığı gün, birçok yaralının Özel TİM’lerin hastaneleri ablukaya alması nedeniyle yaşamını yitirdiği tanıklar aracılığıyla doğrulanmıştı.

Yaralı köylülerin çoğunluğu da hastaneye gitmekten korktukları için tedavilerini kendileri yapmıştı. Devlet güçleri ise sivil halkın arasına karışan PKK’lilerin kendilerine ateş açtığına yönelik savunuları da tutanaklarda yerini almıştı. 1996 yılında Kars Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatıyor. Bu hamlenin belirsizlikleri sürerken sonunda Ağır Ceza Mahkemesi’ne 8 Özel TİM hakkında kasten adam öldürmekten dava açılıyor. Ama mahkeme 8 Özel TİM’i cezalandırmak yerine olayın tanığı olan 160 kişi hakkında dava açıyor. Çünkü mahkeme TİM’lerin ceza almasını istemediği için baskıları tanıklara uyguluyordu.

Mahkeme, Özel TİM’ler hakkında beraat kararı verdi. Yargıtay iki kez kararı bozmasına rağmen Özel TİM’lerin hiçbiri ceza almadı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınan davada ise devletin dostane çözüm önerisiyle taraflar tazminat konusunda anlaştı. Tarafların anlaşmasıyla birlikte hukuksal olarak dava kapanmış gibi görünse de hâlâ yankıları sürüyor.

MAHMUT ALINAK: DİGOR’A GİTTİĞİMİZDE ÖLÜM SESSİZLİĞİ İÇİNDEYDİ

Digor Katliamı gerçekleştiğinde dönemin milletvekillerinden olan ve olay yerine ilk giden kişilerden biri olan Mahmut Alınak ile o dönemi konuştuk:

Digor’da katliam gerçekleştiğinde DEP milletvekiliydiniz. Digor’a giden milletvekili heyetinde siz de vardınız? İlk gittiğinizde neler yaşandı, nelerle karşılaştınız? Kars Valisi’yle yaptığını görüşmeler olmuştu. Bu görüşmelerde neler konuşuldu?

“Digor katliamı yapıldığında ben Şırnak milletvekiliydim. Katliam günü meclisteki odamdayken Digorlular aradı. Seslerinde dehşet ve telaş vardı. Özel timlerin halka ateş açtığını ve birçok ölü ve yaralıların olduğunu söylüyorlardı. Yaralılar Kars ve Erzurum devlet hastanelerine kaldırılmıştı. Hastaneyi kuşatan polisler yaralılara kan vermek isteyenleri engelliyorlardı. Benden duruma müdahale etmemi istiyorlardı. Telefonda bağırış çağırış sesleri ve kadın çığlıkları geliyordu.

Ben hemen Kars valisini arayıp yaralılara kan verilmesinin sağlanmasını istedim. Vali tedirgindi. Bana emniyetin kendisine verdiği bilgileri tekrarladıktan sonra, hastanedeki polisleri geri çekeceğini söyledi.

Telefonum durmak bilmiyordu, insanlar feryat feryada arayıp yardım istiyorlardı. Gözaltına alınanlara işkence ediliyordu.  Ben de Kars’tan ve Digor’dan aldığım şikâyetleri anında valiye bildiriyor ve duruma müdahale etmesini istiyordum.

Akşam milletvekili arkadaşlarımla bizim evde toplanıp Digor’a bir heyet göndermeye karar verdik. Biz görüşme halindeyken, telefon yağmuru devam ediyordu. Emniyet amirleri telefonuma çıkmıyordu. Bu nedenle ben de sürekli valiyi arıyordum. Valinin çaresizlik içinde olduğunu anlamak zor değildi. Belli ki inisiyatif tamamen özel timlerin eline geçmişti. Bu telefon trafiği sabaha kadar sürdü.

Ertesi gün uçakla Erzurum’a hareket ettik, oradan Kars’a gidecektik.

Erzurum’dan karayoluyla Kars’a gittiğimizde akşam olmuştu.

Vali odasında bizi bekliyordu. Emniyet müdürü de oradaydı. Vali yalan söylemeyi beceremeyen iyi bir insandı. Olup bitenler hakkında bilgilendirilmemiş ve her şey kendisinden saklanmıştı. İliştiği makam koltuğunda iki büklümdü. Sorularımıza cevap veremiyordu, açıkça söylemese de kurduğu cümlelerden katliamın özel timler tarafından yapıldığı anlaşılıyordu.”

Gerek dönemin emniyet müdürü gerek devlet güçleri kalabalığın içinden yani halkın kendilerine ateş ettiğine dair iddialarda bulunmuşlardı. Bununla ilgili neler söyleyebilirsiniz?

“Emniyet müdürü valinin makam odasında yağ tulumu bedeniyle yayıldığı koltukta bir yalan makinesi gibi çalışıyordu. Sorularımıza verdiği cevaplar çelişkilerle doluydu. “'PKK ateş etti, güvenlik güçlerimiz de karşılık verdi,” diyerek, devlet güçlerine toz kondurmuyordu. Aramızda gergin tartışmalar oldu.

PKK’lilerin olayın olduğu yerin üstündeki yüksek bir tepeden ateş ettiklerini söylüyordu. Oysa ertesi gün gittiğimiz Digor’da görgü tanıkları sözü edilen tepenin devlet güçlerince kuşatıldığını ve o bölgede kuş dahi uçurtulmadığını söylediler. PKK’lilerin devlet güçleri içinden ateş açması mümkün olmadığına göre, failler tepeyi kuşatan özel timlerdi. Ayrıca emniyet müdürünün iddia ettiği şekilde PKK’lilerin ateş açması ve devlet güçleri ile PKK’liler arasında silahlı bir çatışmanın olması halinde, devlet güçlerinden ve PKK’lilerden ölen ya da yaralananların olması gerekirdi.

Ama PKK’lilerden, ne de devlet güçlerinden ölü ya da yaralı vardı. Bu çelişkiyi sorduğumuz Kars valisi bizden gözlerini kaçırmıştı. Görgü tanıkları ve mağdurlar özel timlerin topluluğa hedef gözeterek ateş ettiklerini söylüyor ve devlet güçleri ile PKK’liler arasında herhangi bir çatışmanın olmadığında ısrar ediyorlardı.”

“KATLİAMLAR SADECE YILDÖNÜMLERİNDE HATIRLANIYOR”

 Digor davası neden diğer davaların aksine sürekli gölgede bırakılıyor, neden sessizlikle karşılanıyor?

“Sadece Digor katliamı değil diğer katliamlar da -ne yazık ki- sadece yıldönümlerinde hatırlanıyor. İşte yakın zamandaki Roboski, Nusaybin, Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin… katliamları. Ve tarihteki Koçgiri, Gelîye Zilan, Dersim katliamları… Bu elbette acı bir durumdur. İsraillilerin bir Ağlama Duvarı var ve bu duvar tarihte Dünya Yahudilerini bir arada tutan bir çimentodur. Öyle ki, İsraillilerin bugünkü varlıklarını bu duvara borçlu olduğunu söyleyenler bile var. Kürtlerin onca katliama rağmen acılarda ortaklaşacakları bir taşları bile yok. Ben İsraillilerin Ağlama Duvarı’ndan etkilenerek iki yıl önce katliamın yapıldığı alanda Açıkhava Matem Müzesi adıyla ağaçlar diktim. Amacım her yıldönümünde on binlerce insanın bu müzeyi ziyaret ederek ulusal bir ruhta buluşmalarıydı. Devlet bundan çok rahatsız oldu, ağaçlar gece “meçhul” kişiler tarafından söküldü. Ben gidip ağaçları tekrar diktim. Ağaçların üç dört gün ara ile sulanması gerekiyordu. Kars’tan Digor’a giderek birkaç defa suladım, sonra ağaçları sulamaları için Kars ve Digor’daki yöneticilere emanet ettim. İki hafta sonra gittiğimde ağaçlar susuzluktan kurumuştu. Böylece birkaç haber sitesinin yer verdiği Açıkhava Matem Müzesi hayal olarak kaldı.”

Dönemin Digor kaymakamının bu olayların yaşanmaması için uğraş verdiği, devlet güçleri tarafından engellendiğine dair tanıkların görüşleri var. Bu konuda bilginiz var mı?

“Digor’a gittiğimizde ölüm sessizliği içindeydi. İnsanlar dükkânların camekânlarından korku dolu gözlerle bize bakıyorlardı. Digorlu olduğum için hepsini tanıyordum. Bizimle göz işaretiyle selamlaşıyorlardı. Yanımıza gelmek istediklerini biliyordum, ama gelmeye çekiniyorlardı. Bir dehşet havası çöreklenmişti şehrin üstüne.

Halka cesaret vermek için şehrin ana caddesinde yürüyerek Kaymakamlığa gittik. Polis kameraları Digor Kaymakamı’nın makam odasında da çalıştı. Kaymakamın odasını işgal eden polisler kaymakama bile güvenmiyor ve onunla yaptığımız görüşmeyi de kameraya kaydediyorlardı. Biz buna şiddetle karşı çıktık. Polislerle sert tartışmalarımız oldu. Kaymakam çaresizlik içindeydi, polislerden korkuyor, onları odasından dışarı çıkaramıyordu. Kaymakamdan ümidimizi kesince valiyi aradım. Kamera çekimleri ancak valinin müdahalesi ile durdurulabildi. Polisler çekimi durdurdular ama tüm çabamıza rağmen yine de dışarı çıkmadılar.

Katliam yerine gitmek üzere Kaymakamlıktan çıktığımızda, yine polis ve özel tim kuşatmasındaydık. Bir Özel TİM, 'Gerekirse Meclis’i basar, Meclis’ten kelle alırız,' diyerek bizi tehdit etti.

Köylerde bazı yaralılar bize özel timlerin olaydan sonra dipçiklerle kendilerini öldürmeye kalkıştıklarını, ancak jandarma yüzbaşısı ve kaymakamın onları engellediklerini söylediler. Kaymakam ve Yüzbaşı ayrıca Alem ve Ekrek köylerinin olduğu mıntıkadan gelen kalabalığı ikna edip geri göndermiş, böylece daha da büyük bir katliamın önüne geçmişlerdi.”

“BİRÇOK ÖLÜ VE YARALIYI PANZERLERE BAĞLAYARAK ŞEHRE GETİRMİŞLERDİ”

Digor yürüyüşünde bazı yaralıların panzerlerin arkasına bağlanarak ilçe merkezinde sürüklendiğine dair iddialar var. Bu iddialar doğru mu?

“Plânlı saldırıda 17 kişi öldürülmüş yüzlerce kişi de yaralanmıştı. Ölü ve yaralılar Zibini, Zixçî, Mewreg, Nexwşan, Kızılkule, Püfik, Başköy ve Baceli köylerindendi.

Bazı yaralılar gözaltına alınma korkusuyla hastanelere gitmemiş, evlerinde tedavi olmaya çalışıyorlardı. Birçok ölü ve yaralı ibret olsun diye ayaklarından panzere bağlanıp yerde sürüklenerek şehre getirilmişlerdi. Yürüyüşe katılan ve katliamı sıcağı sıcağına yaşayanlar, plânlı bir katliam ile karşı karşıya kaldıklarına dikkat çekiyorlardı.”

“DEVLETLER BİRBİRLERİNİ KORUYOR VE GÜÇLER DENGESİNE GÖRE HAREKET EDİYORLAR”

Türkiye, AİHM’de yalnızca tazminatla cezalandırıldı. Davanın yalnızca tazminatla sonuçlanmasının sebepleri nelerdi?

“Ankara’ya döndükten sonra katliam hakkında hazırladığımız 23 Ağustos 1993 tarihli raporu Cumhurbaşkanlığı’na, Meclis Başkanlığı’na, Başbakanlığa ve Adalet Bakanlığı’na ve basına gönderdik.

Israrlı çabalarımız üzerine katliamı yapan özel özel timler hakkında Kars Ağır Ceza Mahkemesi’ne dava açıldı. Devlet güçleri suçüstü yakalanmış, olayda binlerce mermi yakılmıştı.

Mahkeme mermiler üzerinde balistik inceleme yapmadı. Çünkü mermileri atan uzun namlulu silahların hepsi devlete kayıtlı olan silahlardı.

Yargılama bir formalite olarak yıllarca sürdü, beklendiği gibi özel timler bir tek gün bile ceza almadan dava dosyası zamanaşımıyla kapatıldı.

Mahkeme katil özel timler hakkında beraat kararı verince, dava AİHM’ e gitti. AİHM 2. Dairesi Türkiye'yi tazminata mahkûm etti.

Söz konusu can olunca paranın ne önemi olabilirdi ki?

Katiller devlet bünyesinde bizim cebimizden aldıkları maaşlarla hayatlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Bizim canlarımız ise kara toprağın altındadır.

AİHM’in başka bir karar vermesi söz konusu olamazdı. Devletler birbirlerini koruyor ve güçler dengesine göre hareket ediyorlar. Kimin gücü varsa adalet ona hizmet ediyor.” 

“KURŞUNLAR ETEĞİMİ DELİP GEÇİYORDU”

Digor ilçe merkezinde görüştüğüm kadın tanıklardan biri o günün ağırlığını hâlâ üzerinde taşıyor. Anlatırken gözleri doluyor, susuyor:

“Günler öncesinde yürüyüşe gitmemiz gerektiğini söylediler. Her bir evin önünde bu yürüyüş tertipleniyordu. O günlerde gençtik. Kanımız akıyordu. Sabah traktörlerin römorklarına binip gittik. Düğüne gider gibi gittik, ama cenazelerle döndük. Römorklardan inip yürüyüşe geçtiğimizde yanımda teyzem vardı. Arada birkaç dakika geçti kurşun seslerini duyduk. Teyzem yanımda vuruldu. Öylece orada bıraktım teyzemi, arkama bakmadan kaçtım. Kurşunlar eteğimi delip geçiyordu. Zaten herkes birbirini bırakıp kaçtı. Herkes kendi derdine düşmüştü. Döndüğümüzde arkamızda bıraktıklarımızın vicdan azabını çekiyorduk. Kim döndüyse, “Hepsini vurdular,” diyordu. Korkudan ne yapacağımızı bilemedik günlerce. Ha şimdi gelip evleri basacaklar, ha şimdi gelip bizi öldürecekler diye içimizi kemirdik. Teyzem bacağından vurulmuştu. Hâlâ da sakat. O günleri hatırlamam benim için hiç de kolay değil.”

POLİSLERİN VİDEO KASETLERİNİN MAHKEME TARAFINDAN ÇÖZÜMÜ

Digor Davası tutanaklarında polis kamerasından çekilen görüntülerin deşifresi de yer almıştı. Tutanaklardaki küfürler de o günden bugüne hiçbir şeyin değişmediğini gözler önüne seriyor. Video kasetlerin çözümünde şu konuşmalar yer alıyor:

“Gel la namına koyduklarımın gavatları”

“La namına koduklarımın çocukları lan”

“Gelsinler dostlarla paylaşalım”

“Ermeni Yahudisi”

“Getiriyom garı kız”

“2 3 tane adam öldürdüler halen böyle şeylerle uğraşıyorsunuz be”

BASINDA DİGOR KATLİAMI

Basının yaklaşımı günümüzde olaylara nasılsa geçmişte de aynı çizgisini sürdürüyor. Digor Katliamı’nın gerçekleştiği gün bölgeye ilkin gelen yabancı televizyonların olması ulusal basının ve medyanın durumunu da gözler önüne seriyordu.

RADİKAL: DİGOR İÇİN 350 BİN AVROLUK UZLAŞMA

Radikal Gazetesi’nin 6 Mart 2007 tarihli nüshasında AİHM’deki davaya vurgu yapılıyordu. Gazete, “Türkiye, 17 kişinin öldüğü 63 kişinin yaralandığı 1993 yılındaki çatışmada güvenlik güçlerinin orantısız güç kullandığını kabul etti,” spotuyla haberi duyurmuştu.

MİLLİYET: DİGOR İÇİN 350 BİN EURO TAZMİNAT

Milliyet Gazetesi’nin 6 Mart 2007 tarihli nüshasında da AİHM’deki dava sayfalara taşınmıştı. Gazete, “Türk hükümeti, Kars Digor’da çıkan olayları AİHM’ye taşıyan 7 kişinin ailesine tazminat ödemeyi kabul etti,” spotuyla haberi duyurmuştu.

STAR: DİGOR’UN FATURASI HALKA

Star Gazetesi’nin 13 Mart 2007 tarihli nüshasında yer alan “Digor’un faturası halka” başlıklı haberle Digor Katliamı sayfalara taşınmıştı. Gazete, “Türkiye, Digor olaylarında polislerin beraat etmesine rağmen suçu üstlendi ve 350 bin euro tazminatı kabul etti. Yeni davalar ise sürüyor. Para halkın cebinden çıkacak.” şeklinde haberi vermişti.

MEHMET ALTAN: HİÇ DİGOR’DA ÖLDÜNÜZ MÜ?

Star Gazetesi yazarı Mehmet Altan 7 Mart 2002 yılında kaleme aldığı “Hiç Digor’da öldünüz mü?” Başlıklı yazısında Digor’da yaşanan katliamı konu etmişti. Altan, “Gazetelerin pek ilgisini çekmiyor. Bir tek Radikal Gazetesi hariç. Öldürüldükten sonra kulakları kesilen iki kişinin haberini de… Digor’da ölümü de sadece bu gazetede okudum. Digor’da ölüm… 14 Ağustos 1993’te… İzinsiz gösteri yapan kalabalığa… Güvenlik güçleri… Ateş açmış… 17 kişi ölmüş. 63 kişi de yaralanmış. Ölenler kim? Yedi yaşında bir çocuk. Yetmiş yaşında bir ihtiyar. Yaşasa bir hafta sonra evlenecek olan 21 yaşındaki Suna.” demişti.

YILDIRIM TÜRKER: DİGOR VİETNAM’DA MI?

Dönemin Radikal Gazetesi yazarlarından Yıldırım Türker ise “Digor Vietnam’da mı?” Başlıklı yazısında Digor Katliamı’nı köşesine taşımış, Vietnam vurgusuyla olayın evrensel boyutunu gözler önüne sermişti. Türker de Mehmet Altan gibi basının görmezden gelmesini eleştirmiş, ölen sivilleri adları ve yaşlarıyla anarken “Üstüne ateş açılan ‘terörist’ kalabalıktan oracıkta düşüp ölenlerin ve yaralananların dökümü budur. Özel harekât polisleri besbelli şirazeden çıkmış, oracıkta bir savaş başlatmıştır.” demişti.

“Bu haber, Avrupa Birliği finansal desteği ile üretilmiştir. Haberin içeriği tamamıyla Mustafa Orman’ın ve Gazeteciler Cemiyeti'nin sorumluluğu altındadır ve hiçbir durumda Avrupa Birliği'nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.”

30 yıllık yalnızlık, 30 yıllık sessizlik: 'Digor katliamı, kimsesizlerin davasıdır' -1