"I love you.
Ich liebe dich.
Je vous aime.
Ez ji te hez dikim.
Sizce yukarıdaki cümlelerin hangisi dünya genelinde nüfusları yaklaşık 50 milyonu, Türkiye’deki nüfusları 20 milyonu bulan, “bin yıllık kardeşimiz” dediğiniz Kürtlerin dili olan Kürtçe bir ifadedir?”
Selahattin Demirtaş
CHP’nin yeni lideri Özgür Özel'in uluslararası alanda önemli başarılara imza atan ünlü soprano Pervin Chakar'ın elini öpmesinin ardından oluşturulan tepkilere bakınca ortada koskocaman bir ırkçılık görüyoruz.
Bizde bir söz vardır büyüklerin eli öpülünce, "el öpenlerin çoğalsın" denir oysa.
Özgür Özel'in öptüğü el bir Kürt eli olunca, bu Kürdün ünlü olup olmadığı, Kürt olduğu için kesin bölücüdür mantıksızlığı bir yana bırakılsa da bir sanatçının elinin öpülmesi karşısında el öpenlerin çoğalsın yerine beklenen ve istenen el etek öpenlerin çoğalmasıdır ki, bunu yapanlara bu toplumun yalaka demesi de az şey değildir.
Nazi Almanya’sının ‘Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels; "Bana vicdansız bir medya verin, size bilinçsiz bir halk sunayım” demiş.
Goebbels’in döneminden farklı olarak bilimsel teknolojik gelişmeler medya alanında da büyük sıçramalarla çeşitlendi.
Devasa büyüklükteki medya(lar)da vicdan var mı sorusunun yanıtı bu medyalara hangi sınıfın sahip olduğu sorusunda gizli. Sermayeden bağımsız bir medya bir yere kadar mümkün.
Goebbels’in fikirlerinin iktidarda olduğu yerlerde sermayenin medyası hizmette kusur işlemez, diğerleri de zaten varlığını sürdüremez. Sahibinin sesi bizim gibi ülkelerde daha açık pozisyon alırken burjuva demokrasisinin iyi kötü uygulama alanı bulunan ülkelerde bağımsız ve tarafsız bir çizgi izleyenler olmuştur, olmaya da devam ederler.
Bunların dışında hakim medya grupları her halükarda bilinçleri bulandırmakta ne kadar mahir olduklarını defalarca gösterdiler. Gerçeği ters yüz etmekten olmayanı var, olanı yok saymaktan tutalım akla zarar ve uygun ne varsa hepsinin, doğru ve yalanın bir arada olduğu muazzam bir araçtan başka bir şey değildir medya.
TRT herhangi bir sermaye grubuna ait değil doğrudan katkı payını halktan alan bir devlet kurumudur. Dolayısıyla devleti yöneten anlayışın borazanı olmakta hiçbir dönem sakınca görmedi. Darbe bildirileri TRT'de okunuyor olması sebebiyle mi darbelerde ve bu dönemleri aratmayan tek adam yönetiminde emre amade oluyor, bilmiyorum.
Kemal Tahir'in eseri Yorgun Savaşçı aynı adla TRT tarafından dizi film olarak çekilmiş ve yine aynı kurum tarafından 40 yıl önce yakılmıştı. Bugün de aynı TRT sanatçı Pervin Chakar'a ait arşiv kayıtlarını siliyor. Arşivi silmek ne demek? Sansürden daha kötü. Geçmişi, hafızayı yok etmeye kalkmak Goebbels kafasından hangi farkla ayrılıyor daha doğrusu aynılaşıyor.
40 yıl önce 40 yıl sonra "nato kafa nato mermer.” Oysa aradan geçen zamanda köprünün altından nice sular aktı. Çok şey değişti. Değişmeyen tek şey değişim gibi "sahibinin sesi olmak" bir türlü değişmiyor. Sahip değişiyor diyeceğim ama aslında sahip de değişmiyor, sahibin adıdır değişen sadece. Bu sahibin adının dün Evren, bugün Erdoğan olması fark etmiyor. O hep sahibinin sesi olmayı sürdürüyor. Kırk yıl önce dizi film yakıyor,40 yıl sonra arşiv kayıtlarını siliyor, bu kadar basit işin özü.
Bu sene hayata veda eden Cilavuz Köy Enstitüsü mezunu öğretmen Cemal Yamen ile 2008'de yaptığımız ve bir yerel gazetede yayımlanan söyleşide okuldaki bir kitap yakma olayını anlatmıştı.
Cemal Yamen, kendisine kitap okuma alışkanlığını Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nden Cilavuz'a sürgün gelen komünist lakaplı iki öğretmen tarafından kazandırıldığını, dönemin okul müdürünün öğrencilerden toplattığı kitapları okulun bahçesinde öğrenci ve öğretmenlerin gözü önünde toplu olarak ateşe verdiğini duygusal bir dille anlatmıştı. Kitap yakmalar yetmeyince dönemin ihtiyacına cevap veren bugünkü eğitim öğretim sistemiyle kıyaslandığında çok ileride olan Köy Enstitülerinin niteliği değiştirilerek -dolayısıyla topyekun eğitim öğretim sisteminin kapısına- bir çeşit kilit vurulmuştur.
TRT kendi çektiği sekiz bölümlük bir diziyi yakmış. Nazi Almanyasında yaşandıktan 10-15 yıl sonra bizde öğretmen yetiştiren bir okulda kitaplar yakılmış. İkisinin ortak yönünün faşist kafaların ürünü olmasının yanında ikisin içinde de öğrencilere "rol" verilmiş. Almanya'da faşizmin kışkırttığı üniversite öğrencileri kitap yakmaya öncülük etmişler.
Yakılan kitapların yazarlarından bazıları: Heinrich Heine, Karl Marx, B.Brecht, S.Freud, Kafka, Anna Seghers, Thomas Mann, Ernst Barlach, Jack London, E.Hemingway, Stefan Zweig, Arthur Schnitzle, Franz Werfel, Georg Berhard, vb. toplamda 94 yazarın kitapları Adolf Hitler’in sağ kolu, propaganda bakanı, yakın dostu Goebbels’in ajitasyon içerikli radyo konuşmaları eşliğinde yakılmış.
Sanatçı Pervin Chakar'ın TRT'deki arşiv kayıtlarını silme işgüzarlığı sessizlik içinde yerine getiriliyor. Kürt böreği birden "küt böreği " oluyor. Bugünün konsepti bu olsa gerek. Tahammülsüzlük sadece tahammülsüzlük demek yetmez düpedüz bir ırkçılıktır, faşizmdir bunun adı. Yok saymadır, inkardır.
Yazının başındaki Selahattin Demirtaş'ın sözlerinin devamındaki ifadesiyle; "İngilizce, Almanca ya da Fransızca anlayabiliyor veya konuşabiliyorken bin yıllık kardeşiz dediğiniz yirmi milyon yurttaşınızın dilinden tek kelime bile anlamıyorsanız işte bu sizin Kürt Sorununuzdur."
Kürt böreğinin adını "küt" böreği yaparak, dünyaca ünlü bir Kürt sanatçının TRT'deki arşiv kaydını silerek herhangi bir sorunu çözemezsiniz.
Biz, ana muhalefet partisinin lideri Özgür Özel'in inceliği karşısında "el öpenlerin çoğalsın" diyelim. Eli öpülesi sanatçılarımız da çoğalsın ki sansüre kimse maruz kalmasın, kimse buna cesaret edemezsin. Temel hak eşitliği mücadelesi artsın, eşitlik ve adalet olsun, sen ben olmasın...
Son söz; Clara Zetkin, Enternasyonale sunduğu raporda; “faşizm, proleter devrimini gerçekleştirememiş proletaryanın çekmeğe mahkum olduğu cezadır" diyor ya, bu cezayı yıllardır çekiyoruz biz , hemen her sorunda, hemen her konuda ne yazık ki. Bir nezaket kuralına uyduğu için bir parti lideri topa tutuluyorsa bu cezayı hak etmişiz demek... Büyük Ozanımız Nâzım ne güzel söylemiş:
"Kabahatin çoğu senin ,canım kardeşim!" Senin, benim, bizim. Suç bizim. Bizim!