Türkiye’deki yargı krizinin artık Avrupa düzeyinde uluslararası kurumların da gündeminde. Demokrasi ve Dünyada İnsan Hakları İçin Avrupalı Hukukçular Derneği (European Association of Lawyers for Democracy and World’s Human Rights / ELDH), Türkiye’de Can Atalay’a destek için oluşmuş Can’ın Arkadaşları / Meslektaşları grubu ile birlikte Türkiye’deki Anayasal krize ve Atalay’ın hukuki durumuna odaklanan bir konferans düzenledi.

“Türkiye’de Anayasal Kriz: Can Atalay Kararının Etkileri” başlığı ile düzenlenen çevrimiçi etkinlikte Türkiye’den ve Avrupa’dan hukukçular söz alarak süreci değerlendirdi.

Temelde iki oturum olarak kurgulanan etkinliğin ilk oturumunda Türkiye’deki anayasal kriz değerlendirildikten sonra Anayasa ve AİHM kararlarının uygulanmaması ve Türkiye aleyhine Avrupa Konseyi’nde süregelen ihlal prosedürü konuşuldu.

Bu bölümde Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Erinç Sağkan, İngiltere ve Galler Hukuk Cemiyeti’nden Av. Tony Fisher ve Middlesex Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi (TLSP) koordinatörü Av. Ayşe Bingöl Demir söz aldı.

Can Atalay‘ın hukuki durumu, Gezi yargılaması sürecinde yaşanan hak ihlalleri ve Atalay’ın tutukluluk koşulları ile dayanışma faaliyetleri üzerine odaklanan ikinci bölümde ise, PEN Norveç Türkiye Danışmanı Caroline Stockford, Atalay’ın avukatı Av. Akçay Taşçı ve Bolonya Barosu Uluslararası İlişkiler Komisyonu başkanı Av. Antonio Fraticelli yer aldı.

Konferansa İngiltere ve Galler Hukuk Cemiyeti, ELDH, PEN Norveç, Türkiye İnsan Hakları Davaları Destekleme Projesi üyelerinin yanı sıra yüzlerce Türkiyeli avukat ve İtalya Demokratik hukukçular, Avrupa Barolar Federasyonu İnsan Hakları Komisyonu, Verona Barosu, Cumhuriyetçi Avukatlar Derneği / Almanya, Midilli Hukuk Merkezi, Fransa Sınır Tanımayan Avukatlar, Freedom House, Avukatlar için Avukatlar (Hollanda) ve Tehlikedeki Avukatlar Günü Vakfından da katılım sağlandı.

“AYM ÜYELERİ HAKKINDA SUÇ DUYURUSU TÜRKİYE’YE ÖZGÜ BİR DURUM”

Etkinlik, ELDH adına ELDH’nin eş genel sekreteri Thomas Schmidt’in açılış konuşması ile başladı. Schmidt, “Can Atalay davası ile ilgili gelişmeler bizim dikkatimizi çekmiştir. Türkiye’deki hükümetin ve Yargıtay’ın tepkisini yakından izledik ve hiç şaşırmadık. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını uygulamamakta. AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulması da çok Türkiye’ye özgü bir duruma işaret ediyor. Bu nedenle Türkiye’deki gelişmeler nedeniyle endişelenen meslektaşlarımıza bu toplantıya katıldıkları için teşekkür ediyoruz” dedi.

Konferansta söz alan Can’ın Arkadaşları / Meslektaşları Sekreteryası adına Av. Bilge Sayıcı, Gezi direnişinin hukuka aykırı, çarpık kentleşmeye ve ranta karşı atılan bir çığlık olduğunu belirtti ve Atalay’ın gerek gerek kent hukuku ve ekoloji alanında uzman bir hukukçu gerekse aktivist bir hak savunucusu olarak bu çığlığın en önemli seslerinden biri olduğuna vurgu yaptı.  Şubat depremlerinin esasında Gezi sürecinde tepki gösterilen çarpık kentleşmenin acı sonuçlarını ortaya çıkardığını belirten Sayıcı, Can Atalay’ın tahliye edilmemesinin aynı zamanda depremden ağır şekilde etkilenen Hatay ve diğer şehirlere uzmanlığı ile katkı sunmasına da hukuka aykırı şekilde engel olduğunun altını çizdi.

ERİNÇ SAĞKAN: KARARIN GEREKÇESİNDE KULLANILAN DİL HUKUKÇUDAN ZİYADE SİYASETÇİ AĞZI

Sayıcı’nın akabinde söz Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Erinç Sağkan’a verildi. Sorunun tek başına Türkiye’de bir AYM kararının uygulanmaması olmadığını belirten Sağkan, Kavala ve Demirtaş hakkındaki AİHM kararları çerçevesinde aslında 2024’ün Türkiye’nin Avrupa karşısında politikasını belirleyeceği bir yıl olacağını vurguladı.

Kılıçdaroğlu'ndan Akşener'e gönderme: İşbirlikçi çıktı... Kılıçdaroğlu'ndan Akşener'e gönderme: İşbirlikçi çıktı...

AYM’nin Berberoğlu, Gergerlioğlu kararlarının uygulanmasında da sorunlar yaşandığına dikkat çeken Sağkan, Türkiye’de yaşanan yargısal krizin adı geçen AİHM kararları ile bütünlüklü düşünülmemesinin yanlış sonuçlara varılmasına yol açacağını belirtti.

Atalay kararında tercih edilen üslubun ise Türkiye yargı tarihinde bir ilk olduğunu belirten Sağkan, Yargıtay’ın bu kararla Anayasa’nın 153. maddesine uymayacağını ilan ettiğini belirtti. Sağkan; kararın gerekçesinde tercih edilen dil için “bir hukukçu kimliğinden ziyade, bir siyaset ağzıyla yazıldığını gördüğümüz bir üslup” dedi. Yargıtay’ın AYM’ye yönelik zaman zaman yetki aşımı yönünde eleştirileri olduğuna dikkat çeken Sağkan, bu kararla eleştiri ile meydan okuma arasındaki farkın ortadan kalktığını vurguladı.

AYM kararının Atalay hakkında adım adım izlenmesi gereken usulü anlattığını belirten Sağkan, bu usulü uygulaması gereken mercinin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi olduğunun altını çizerek, hukuka aykırılığın henüz ilk aşamada başladığına dikkat çekti.

Sağkan ayrıca Türkiye Barolar Birliği’nin Hakimler ve Savcılar Kurulu’na giderek Başkan vekili ile görüşme gerçekleştirdiklerini ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üyeleri hakkında disiplin sürecinin işletilmesi için de yazılı başvuru yaptıklarını ve bu başvuruda Hakimler ve Savcılar Kanunu’nu kapsamında ilgili mahkeme heyetinin tedbiren görevden alınmasını talep ettiklerini belirtti. TBB’nin ayrıca Yargıtay başkanı, başsavcısı ile görüşme gerçekleştirdiklerini belirten Sağkan, burada da eleştirilerini ilettiklerini ve aynı gün Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyeleri hakkında görevden el çektirme yaptırımı uygulanması için başvuru yaptıklarını aktardı.

Birlik’in ayrıca 10 Kasım günü Anayasa Mahkemesi önünden başlayan bir yürüyüş düzenleyerek de tepkisini dışa vurduğunu belirten Sağkan, ilk günden başlayarak bu yaşanan sorunu bir Anayasa değişikliği ihtiyacının kaynağı olarak görmediklerini, ancak yargının kendi içinde çözmesi gereken bir sorun olarak gördüklerini belirtti.

Bu sürecin bir Anayasal değişiklik sürecine malzeme edilmesinden kaygılı olduklarını belirten Sağkan, AYM’nin yürürlükteki mevzuat gereği bugün hak ihlali tespit ettiğinde bu ihlalleri giderebilecek mekanizmalara sahip olduğunu, ihlallerin AYM eliyle giderilebilmesinin önüne geçen bir düzenlemeye gidilmesinin, AYM’nin salt tazminata hükmedebilecek bir idari makama dönüştürülmesinin Türkiye’de güncel olarak yaşanabilecek en olumsuz gelişmelerden biri olacağını vurguladı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin verdiği kararın da AYM önünde bir bireysel başvuru konusu olduğuna dikkat çeken Sağkan, AYM’nin bu konuda vereceği kararın önemine dikkat çekti.

“AYM ÜYELERİNE SUÇ DUYURUSU YARGI DOKUNULMAZLIĞI İLE ÇELİŞİYOR”

Sağkan’ın ardından söz alan İngiltere ve Galler Hukuk Cemiyeti avukatlarından Av. Tony Fisher söz aldı. Türkiye’deki durumu uluslararası insan hakları hukuku kapsamında kabul görmüş yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma prensipleri kapsamında değerlendiren Fisher, “Bağımsızlık, yargıçların hükümetlerden, fon sağlayan kuruluşlardan, ordulardan veya ceza veya hukuk adalet sisteminin farklı bölümlerinde görev yapan diğer yargıçlar da dahil olmak üzere herhangi bir kaynaktan gelen baskılardan uzak bir şekilde vicdanlarına ve davanın adaletine göre hareket edebilecekleri bir konuma getirilmesi anlamına gelmektedir” dedi.

Atalay’a ilişkin hukuki süreçte Anayasa Mahkemesi yargıçları hakkında suç duyurusu yapılmasının yargı bağımsızlığının temel güvencelerinden biri olan yargı dokunulmazlığı kavramıyla tamamen çeliştiğini vurgulayan Fisher, AYM yargıçlarının suç işlediklerini ortaya koyan bir delil olmadığına dikkat çekerek şöyle dedi: “Yargıtay yargıçları, Anayasa Mahkemesi yargıçlarının işledikleri “suçun”, sunulan kanıtlar konusunda kendilerinden farklı bir sonuca vararak ‘anayasal yetkilerini kötüye kullanmak’ olduğunu ifade etmektedirler” diye konuştu.

Fisher “Alt mahkeme yargıçlarının Türkiye’nin kendi iç yargı alanındaki en yüksek mahkemenin kararlarını uygulamayı reddettiği mevcut durum, Türkiye’deki manzaraya bir anayasal kriz eklemekte ve endişeleri başka bir düzeye taşımaktadır” ifadelerini kullandı.

Kaynak: TELE 1

Editör: Selda Manduz