Politika

Özgür Özel Diyarbakır'da: Kürt sorunu, Kürtler 'Sorun var' dediği sürece vardır

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, bölgede altı kentte yapacağı temaslara bugün Diyarbakır’da başladı.

Abone Ol

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, bölgede altı kentte yapacağı temaslara bugün Diyarbakır’da başladı.

Özel ilk olarak kentteki kadın sivil toplum kuruluşları ile kahvaltıda bir araya geldi. Burada yaptığı konuşmada eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'la yaptığı görüşmeye, kadın cinayetlerine ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin son açıklamalarına değinen Özel, "Kürt sorunu Kürtler sorun var dediği sürece vardır. Demokrasilerde birisi sorun yoktur diyene kadar sorun vardır" ifadelerini kullandı.

Artı Gerçek'ten Seda Taşkın'ın haberine göre, "Meseleye şuradan bakıyoruz" diyen Özel, şöyle devam etti:

"Sayın Bahçeli'nin söylediği söz bir kişiye af ve ona verilecek bir kürsü, lağvolacak bir örgüt her şey tamamdır ise hiçbir şey tamam değildir. CHP, barışa giden, annelerinin gözyaşı dökmesini ve şehit gelmesini engellemek, terör örgütünün ortadan kalkması için her sözü anlamlı bulur. Ama Kürt sorunu yok, bir kişi konuşunca her şey çözülecek diyemezsiniz. Kürtlerin sorunu olup olmadığını devlet değil Kürtler karar verir. Kürtlerin sorunları, 'Kürtler sorun yoktur' diyene kadar vardır ve çözülmesi gerekir. Biz de bununla ilgili elimizden gelen her katkıyı ifade etmeye devam edeceğiz."

'DEMİRTAŞ'IN ÇAĞRISININ HER KELİMESİNE KATILIYORUM'

Demirtaş'ın kendisine ilettiği, kadın haklarında ilerleme için yol haritası çizen açıklamasına katıldığını vurgulayan Özel, "Demirtaş'ın çağrısının her kelimesine katılıyorum" dedi.

Özel, AKP'nin yeni anayasa çalışmaları için de "Anayasa'yı çiğneyenlerle anayasa yapmayız" tavrını yineledi.

DEMİRTAŞ'IN ÇAĞRISININ HER KELİMESİNE KATILIYORUM

Özel'i açıklamasından öne çıkanlar şöyle:

"Biz Diyarbakır'da güne tam olması gerektiği yerden başladık, kadın STK'ları ile bir araya geldik. 24 kadın STK temsilcimizle bir toplantı gerçekleştirdik. Tabii maalesef söze şuradan başlamak gerekiyor. Dün akşam saatlerinde Kayapınar'da sokak ortasında Evin Demirtaş isimli bir kadın daha katledildi. Bundan duyduğumuz derin üzüntüyü ve başsağlığı duygularımızı ifade ederek söze başlamak isterim ve 2024 yılında bu 321'inci kadın cinayeti oldu kayıtlarda geçmiş olan. Daha geçtiğimiz günlerde Adana'da bir günde beş kadın cinayeti işlendi.

Sayın Demirtaş'la pazartesi günü Edirne Kapalı Cezaevi'nde bir çalışma toplantısı gerçekleştirdik. Öncesinde bu toplantının gündemi için karşılıklı hazırlık ziyaretleri olmuştu; avukatlar ve Sezgin Bey aracılığıyla. Orada kendi gündemimizin başına kadına karşı şiddeti koymuştuk. Ve ziyaret öncesi avukatları eliyle de kamuoyuyla paylaşacak bir metni sunmuştu.

O çağrı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, bana tüm siyasi liderlere ve sırasıyla Türkiye'yle kamu gücü kullanan ya da sivil toplum gücünü temsil eden tüm başkanlara yönelikti. Ve kadına karşı şiddet için içimizdeki erkekle yüzleşerek başlamak ve devamında sorumluluk almayı tartışan, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasının karşı tarafta, katillerde ve şiddete başvurulanlarda yarattığı cesareti gören bir metindi. Ve buna karşı bir duruş sergileyen, kısa ve orta vadede yapılması gerekenleri ifade eden bir metindi.

O metin kamuoyunca da malum, ilk metni almış kişi olarak orada da ifade ettim; ama burada, Diyarbakır'da, o çağrı metninin her kelimesine katıldığımı ve altını imzaladığımı, ilk adımı kadına karşı şiddetten atmamız gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum. Bizim önümüzdeki engel ve varmamız gereken nokta, toplumsal barış. Bunun ilk ayağı, ilk çökülmesi gereken noktası da kadına karşı şiddet. Orada erkekler olarak, katillerle aynen cinsiyetten olmanın verdiği utancı, bu meseleye karşı bir sorumluluk ve bir enerji olarak ortaya koymamız gerektiği ve daha fazla inisiyatif almamız gerektiğinin altını çizerek sözlerime başlamak isterim.

'BELEDİYELERİMİZ KADIN PROJESİNDE KÜRTÇEYİ DEĞERLENDİRMEYİ GÜNDEMİNE ALDI'

Yoksulluk herkesi vuruyor ama kırılgan grupları daha çok vuruyor. Yine Güneydoğu'daki kadınları daha çok vuruyor. Nafaka yetersizliğinin nasıl bir soruna karşılık geldiğini karşılıklı olarak konuştuk. KADES'in Kürt kadınlara yönelik Kürtçe olarak yapmış olduğu hizmetin önemine, kıymetine çok vurgu yapıldı. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak benzer uygulamalarımızda Kürtçe dilinin yardımı isteyen kişinin anadili olması durumunda bizim belediyelerimiz veya Cumhuriyet Halk Partisi'nin, örneğin kadınların başvuru yapabildikleri, hukuki destek sağladığımız bir yaşamak projemiz var. Aynen devletin yönetiminde olan KADES projesinde olduğu gibi Kürtçenin değerlendirilmesi gerektiğini notlarımız arasına aldık.

KÜRT SEÇMENLERE TEŞEKKÜR ETTİ

Tabii bugünkü toplantı gün sürecek olan ziyaretlerin ilk toplantısı olduğu için sembolik olarak burada ilk söylenecek sözün de önemi var. Ben Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı olarak ilk söze, gecikmiş bir teşekkürü yaparak başlamak isterim. 14 Mayıs ve 28 Mayıs'ta adayımıza ve daha sonra da süreci tamamlandıktan sonra gerek 14 Mayıs'ta gerek 28 Mayıs'ta adayımıza oy veren, destek veren çok kişi kurum, kuruluş, parti teşekkür duydu ama duymayanlar vardı. Gecikmiş bir teşekkürü burada yapmak durumundayım. Adayımıza gerek Diyarbakır'dan gerek bölgede verilen büyük destek..

Ve aday çıkarmayarak 14-28 Mayıs'ta Cumhuriyet Halk Partisi adayına böyle yüksek bir oyun bölgeden çıkmasına katkı sağlayan o günkü YSP, bugünkü DEM Parti'ye hem kurumsal olarak hem burada yaşayan hangi siyasi görüşten olursa olsun tüm Kürt kökenli vatandaşlarımıza bir teşekkürü çok görmememiz gerekiyordu. Bu teşekkürü Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanı sıfatıyla burada bir kez daha ifade ederek sözlerime başlamak isterim.

Cumhuriyet Halk Partisi 31 Mart'ta da çok önemli bir başarı elde ederek Türkiye'nin birinci partisi oldu. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin kurucu partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi son 47 yıldır seçimlerden birinci parti çıkamazken 31 Mart'ta yüzde 38 gibi bir oy oranıyla, Türkiye'de 413 belediye başkanlığını kazanarak çok önemli bir başarı elde etti.

'31 MART'I BİR SORUMLULUK ALANI OLARAK GÖRÜYORUZ'

Biz o gün şunu ifade etmiştik; tekrarlayayım. Biz bunu bir zafer değil, bir sorumluluk olarak omuzlarımızda hissediyoruz. Verilen oyların içinde Cumhuriyet Halk Partisi'nin klasik tabanının dışında çağrıda bulunduğumuz Türkiye ittifakı vardır. Bu içinde sosyal demokratların yanında muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar ve Kürt demokratlar vardır. Bu tüm demokratların bir araya gelip ortaya çıkardıkları büyük seçim başarısını bundan sonra yapılacak ilk genel seçimlerde Türkiye ittifakını iktidar yaparak Türkiye'nin birikmiş bütün sorunlarını çözme noktasında bir ortak iradeye dönüştürmenin ve bunu demokratik siyasetin önünü açan, Türkiye'de siyaseti olması gibi demokratikleştiren bir büyük adım olacağına inancımız var. 31 Mart'ı bir son ve zafer anı değil, bir başlangıç ve sorumluluk alanı olarak ifade ettiğimizi gördüğümüzü ifade etmek isterim.

'İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN ÇIKILMASI KATİLLERİ CESARETLENDİRDİ'

Biz bugünkü toplantıda İstanbul Sözleşmesi'nden aslında çıkılmadığını, Meclis'in oy birliğiyle girdiği bir sözleşmeden bir kişinin tek imzasıyla çıkılamayacağını, sorumluluğun devam ettiğini, hukuki süreçlerin devam ettiğini ve bu konuda daha dirençli, hep birlikte mücadele edilmesi gerektiğini ifade ettik. İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması, her ne kadar 6284 duruyorsa da devleti bütün ihtişamıyla, bütün caydırıcılığıyla kadınların arkasından çekmiştir. Katillere ve şiddet uygulayanlara demiştir ki, "Eski kadar kararlı değiliz. Siz anladınız dediğimi"... Onlar da anlaşmıştır. Bu kadar kadın cinayetinin artmasının sebebi iradenin ortaya konuş biçimindeki aksaklık ve geri çekilmedir. Kadınların arkasından, çocukların arkasından devleti çekerseniz karşındakilere cesaret verirsiniz. O yüzden rakamlara kimsenin şaşırmıyor.

NARİN GÜRAN İDDİANAMESİNE TEPKİ

Dün akşam yine Diyarbakır'dayken 14 sayfalık bir iddianame gördüm nihayet ama içinde bir şey göremedik maalesef. Narin evladımız katledildi. İddianamede dört kişi müştereken Narin'i öldürmekle suçlanıyor. Anne, amca, ağabey ve itirafçı komşu. Ama cinayetin kimin işlediği yok. Cinayet işlenirken orada bulunduğu söylenen kardeşin iki arkadaşı hakkında bir şey yok. Bu cinayeti işlenme sebebi, işlenmesinden önce ne oldu da bu cinayet işlendi, bir anne, bir amca, bir kardeş altı yaşında bir kızı, neden katlettiler, bu yok. Bilmediğimiz hiçbir şey yok maalesef. Son zamanlarda toplumsal infial uyandıran bütün davalarda olduğu gibi ya da toplumda merak uyandıran tüm konularda olduğu gibi yasama olsun, yürütme olsun ve yargı olsun, topluma bilmediği bir şey söylememeye devam ediyor.

Biz davayı çok yakından takip edeceğiz. Gündemde tutacağız. En ciddi dayanışmayı bu salonda bulunan kadın örgütlerinin, yöneticileriyle ve tüm üyeleriyle göstererek bu işin peşini bırakmayacağız. Ama AK Partili milletvekilinin 60 gün önce bildiğini dün akşam saatlerine kadar savcı bilmiyorsa burada bir tuhaflık var. Burada ittifak kurulmuş, geçmişi karanlık, geleceğe de kaygı veren bir siyasi yapının kollandığı meselesini görmezden gelemeyiz.

'TAYYİP BEY BİR TEK HÜDA PAR-A VERDİĞİ SÖZÜ TUTUYOR'

Bir kez daha söylüyorum. Tayyip Bey seçimden önce verdiği sözlerin hiçbirini tutmadı. Ne emekliye, ne emekçiye, ne esnafa, ne çiftçiye, ne yoksula, ne kadına, bir tek HÜDA Par'a verdiği sözü tutuyor. Tutmaya da devam ediyor. Öyle görünüyor. İstanbul Sözleşmesi konusundaki tutumunda da görülüyor. Hiçbirimiz sakınmıyor, HÜDA-PAR'la ilişkisini sakınıyor. Bunu ifade etmeden Narin meselesi de konuşamaz. Bir kez daha evladımıza Allah'tan rahmet ve gerçek ailesi olan bütün Türkiye'ye sabır diliyorum.

BAHÇELİ'NİN AÇIKLAMALARI

Bugün buraya gelmeden 24 saat önce Türkiye'de böylesi bir önemli bir gündem vardı ama bu duruma evrilmemişti. Sayın Bahçeli'nin açıklamalarıyla önemli bir eşikteyiz. Şimdi herkes neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Ama biz meseleye şuradan bakıyoruz: Eğer Sayın Bahçeli'nin söylediği söz, bir kişinin özgürlüğü, bir kişiye af, ona verilecek bir kürsü, oradan söylenecek bir söz lağvolacak bir örgüt ve her şey tamamdırsa, maalesef hiçbir şey tamam değildir o anlamda.

'KİMİN SÖZÜ VARSA KIYMETLİDİR'

Son söyleyeceğimi baştan bir kez daha söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partisi barışa giden annelerin gözünün yaşını durdurmaya yönelik olan, şehit gelmesine, çatışmalar olmasına ve Türkiye'nin gelişimine engel olan bu sürecin tamamlaması, bitmesi, ortadan kalkması için, terörün durması için, terör örgütünün ortadan kalkması için, Türkiye'nin 86 birden barış içinde kucaklaşabilmesi için atılacak her adımı da önemsiyor ve engel olmayacak; kimin sözü varsa da kıymetlidir, söylesin.

'SORUNU BİR TEK KİŞİNİN KONUŞMASI BİTİRMEZ'

Ama şu söz söylenmesin 'Türkiye'de Kürt sorunu yoktur. Bir sorun vardır. Onu da birisi konuşunca bitecektir'. O zaman işte şu noktaya geliyorsunuz; bu masayı Diyarbakır'daki kadınların sorunlarını, bu masayı daha da genişleterek, Diyarbakır'daki Kürtlerin sorunlarını, Türkiye'deki 26 milyon Kürdün sorununu yok sayıyorsunuz.

'KÜRT SORUNUNUN BİTİP BİTMEDİĞİNE KÜRTLER KARAR VERİR'

O zaman aslında iyi bir şey yapayım derken hepimizi çok daha kötü bir şeye razı etmeye çalışıyoruz. Bunu kabul etmek mümkün değil. Kürt sorunu vardır, tam da şuradadır Kürt sorunu: Kürdün sorununun olup olmadığına Kürtler karar verir, devlet karar veremez. Büyük devlet karar vermiş, küçük devlet de dün ilan etmiş gibi görünüyor. Onların demesiyle Kürt sorunu bitmez. Aksine onlar böyle dedikçe derinleşir. O yüzden Kürtlerin sorunları, Kürtler 'Sorunum kalmadı' diyene kadar vardır ve çözülmesi gerekir. Birisine senin sorunu yok demek otoriterliktir. Demokrasilerde o birisi sorununum yok diyene kadar sorun var demektir. Biz de bununla ilgili elimizden gelen her türlü katkıyı ifade etmeye devam edeceğiz.

Ülkemizin, bütün vatandaşlarımızın istediğini konuşabildiği, istediği dilde konuşabildiği, kamuda temsil edildiği, siyaset yapma haklarının olduğu, ayrıştırılamadığı, hukuki öngörülebilirliğin olduğu bir ülke olana kadar Cumhuriyet Halk Partisi sosyal demokratik bir parti olma sorumluluğuyla çalışmaya ve mücadele etmeye devam edecektir.

'İKİ SORUN EŞ ZAMANLI ÇÖZÜLMEDİKÇE...'

Terörün varlığı tüm Türkiye'nin sorunudur. Ama Kürtlerin sorunları da sadece Kürtlerin değil tüm Türkiye'nin sorunudur. Bu iki sorun eş zamanlı olarak çözülmedikten sonra bu iki sorun birbirini doğurmaya devam edecektir. Bunun olmaması için biz Diyarbakır'daki iyi niyeti, umudu görüyoruz. Ama Diyarbakır'daki endişeyi sabah yaptığınız toplantıda da kaydettik. Çünkü bir kez daha bir süreç yürütülmesi, bir kez daha bir umut ve bir kez daha başarısızlık, geçen sefer ne acılar yaşattıysa çok daha fazlasını yaşatabilir. Bu sebepten dolayı son derece dikkatli olmak durumundayız.

Ve Kürtlerin yaşadığı sorunların sadece bir kişinin Meclis'te konuşmasıyla değil, 86 milyonun temsilcilerinin parlamentoda oturmasıyla, konuşmasıyla, demokratik siyasi önünün açılmasıyla ve kurulacak masaya 86 milyonun oturmasıyla çözülecektir.

'ALELACELE BİR ŞEYLER YAPMAK RİSKLİ'

Bugün Cumhur İttifakı'nın Kürtlerin sorunlarını görmediği, gündemine almadığı alelacele bir şeyler yapmaya çalıştığı süreç son derece riskler, tehlikeler barındırmaktadır. Bir yandan bir sorunu çözeceğiz derken hangi sorunun çözülmeye çalışıldığı konusunda derin şüpheler vardır. Kürt sorununu yok sayıp bir sorunu çözenlerin Erdoğan'ın sorununu çözmek üzere bir süreç yürüttüklerine ilişkin endişeler, hızla bertaraf edilmelidir.

YENİ ANAYASA UYARISI

Cumhuriyet Halk Partisi olarak da daha önce farklı vesilelerle, kamuoyu önünde açık biçimde Meclis başkanı ağzıyla, Sayın Erdoğan çağrısıyla sivil anayasa söylemyiyle davet edildiğimiz anayasa masasına oturmadık. Mevcut anayasaya harfiyen uyulmadıkça ve İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılma gibi bir somut örneği de bir kez daha aslında hatırlatayım- bütün anti demokratik tavır vazgeçilmedikçe, Anayasa Mahkemesi kararları, AİHM kararları kabul edilmedikçe, yani anayasanın en ufak virgülüne kadar tam sadakat gösterilmedikçe biz anayasa çiğneyenlerle bir anayasa yapmadık.

O yüzden 'Böyle yaptık olmadı, öyle yaptık olmadı. CHP Kürt soruna duyarlı, o sorunu çözecek-miş gibi yapıp, CHP'yi masaya böyle sokabilir miyiz' diyorsa, niyet buysa, biz o oyuna gelmeyiz. Ama sizin niyetiniz demokrasiyse bu işin bütün aşamalarında samimiyetli oluruz. Bir tek şeye itiraz ederiz; samimiyetsizliğe itiraz ederiz.

'ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPACAĞIZ'

Sonuç olarak kapalı kapılar ardında biz yaptık oldu diyen anlayışı değil, Kürtlerin yaşadığı sorunları gören, çözme iradesi gösteren, önerileri ortaya koyan ve zemini 86 milyonun temsilcilerinin olduğunu Mecliste kuran bir anlayışı savunuyoruz. Bu ülkede yaşayan herkesin, Türklerin ve Kürtlerin de geleceği yalnızca sivil, demokratik siyasetten geçer. Doğru yol budur. Biz bu noktada üzerimize düşen ne varsa bunu yapacağız. Buna katkı koymak, risk almak, haklı-haksız tüm eleştirilerle muhatap olmak dahildir.

Dün ifade ettiğimiz sözü bir daha ifade edelim. Devlet Bey beklenmedik bir şey söyleyince, 'Beklenmedik bir şey de ben söyleyeyim size, Kürtlere devlet vaat ediyorum' dedim. Cümlenin buraya kadar ki kısmından bile medet uman bir kötücül akıl var.

Ben Kürtlere, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin eşit, ayrımsız, kendilerini tamamen mensubu ve sahibi hissettikleri, 86 milyonla birlikte eşit vatandaşlığı iliklerine, kemiklerine kadar hissettikleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bizlerle birlikte sahibi olmalarını teklif ediyorum. Bu noktaya geldiğimizde zaten bütün sorunlar çözülecek.

Bu noktada geçen gün sayın Demirtaş'la da mutabıktık. Bugün kadın STK'larıyla da mutabıkız. Yarın görüştüğümüz tüm Kürtlerle de, bu bölgenin insanlarıyla da mutabık olacağız. Çünkü biz bu şehrin de, bu şehrin siyasetçilerinin de, bu şehrin STK'larının da bu ülkeyi sevdiklerini, insanları sevdiklerini, hayatı sevdiklerini, yaşamı sevdiklerini biliyoruz, hayata, yaşama, insana ve barışa dair her türlü düşmanlığın ve kötülüğün karşısında onlarla el ele, omuz omuza olacağız. Diyarbakır'daki ilk programımızdan hepinizi selamlıyorum."