Oppenheimer: Kahraman mı, Katil mi?

Abone Ol

ABD'de 14 Temmuz'da Oppenheimer isimli bir film vizyona girdi. Christopher Nolan'ın yönettiği filmin başrollerinde İrlandalı oyuncu Cillian Murphy ve Emily Blunt oynuyor. Filmin ana konusu atom bombasını icat eden ekibin başında yer alan teorik fizikçi Robert J. Oppenheimer'ın hayatıdır. Yaşamı, kariyeri, çalışmaları, başarıları ve pişmanlıkları...

Geçtiğimiz 6 Ağustos günü, ABD tarafından Japonya'nın Hiroşima kentine atılan atom bombasının (6 Ağustos 1945) 78.yıldönümüydü. O tarihten üç gün sonra  "Fat Man" adı verilen ikinci bir Amerikan uçağı tarafından Nagazaki'ye bir atom bombası daha atıldı. Takvim yaprağı 9 Ağustos 1945 yani tam 78 yıl önce bugündü. Bu iki saldırıda yüzbinlerce insan ölmüş bir o kadar da yaralanmıştır. Bombanın etkisi sonraki yıllarda binlerce insanı atmosfere ve toprağa yayılan radyasyona bağlı sakat bırakmış veya hastalıklardan dolayı öldürmüştür. İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük katliamlardan biridir Hiroşima ve Nagazaki.

2. DÜNYA SAVAŞI

2. Dünya savaşı Sovyet Kızıl Ordusunun Berlin'i kuşatmasıyla faşist Nazi ordularını yenilgiye uğrattığı, Hitler'in ölümü ve Alman ordularının teslim olmasıyla sonuçlanan 30 Nisan 1945 günü fiili olarak sona ermiştir fakat Pasifik Cephesi denilen Güneydoğu Asya Japonya-Çin ekseninde hâlâ devam etmekteydi. ABD Japon emperyalizminin pasifikteki genişleme ve hakimiyet politikasından rahatsızdı.

Japonya daha önce 7 Aralık 1941'de ABD'nin Büyük Okyanus'daki Pearl Harbor askeri üssüne bir saldırı gerçekleştirmiş ve ABD bu saldırıda büyük yara almıştı. Japon İmparatorluğu Nazi Almanya'sı ve faşist İtalya'yla birlikte müttefik devletlere karşı (ABD, İngiltere, Sovyetler) "Mihver İttifakı" kurmuştu. İşte ABD Japonya'nın Pasifikteki bu hamlelerine karşı ve Pearl Harbor saldırısının intikamını almak için harekete geçmiş ve ölüm bombalarını gözünü kırpmadan kullanmıştır. Her iki saldırıda yaklaşık 300 bin insan yaşamını yitirmiş ve bir o kadar insan sakat kalmıştır.

MANHATTAN PROJESİ

ABD'nin 2. Dünya Savaşı sırasında nükleer silahları üretme ve geliştirme projesidir.

Süreç Nazi Almanya'sının nükleer silah tehdidi potansiyeli taşıması nedeniyle Einstein-Szilárd tarafından Başkan Roosevelt'e yazılan bir mektup ile başlar.  Szilard  tarafından yazılıp Albert Einstein tarafından imzalanan mektupta Nazi Almanya'sının nükleer silah geliştireceği ve bunun insanlık için bir tehdit oluşturduğundan bahsedilmiştir. ABD'de California Üniversitesinde birçok bilim insanı ve teorik fizikçi "nükleer füzyon" çalışmaları kapsamında uranyum ve plutonyum denemeleri yapmaktaydı. Amerika daha sonra bu projeyi büyütmüş ve sonuçta 130 bin kişinin çalıştığı ve o dönem 2 milyar dolara mal olan (bugünkü maliyeti yaklaşık 25 milyar dolardır) bir nükleer projeye dönüştürmüştür. Atomun parçalanması ve nükleer füzyon denemeleri kuşkusuz bilimsel gelişmelerin bir parçasıydı. Sanayide ve enerji üretiminde kullanılması insanlık için kolaylık sağlamış fakat proje hedefleri ve amaçları dışına saparak emperyalist devletler arası güç savaşında koz olarak kullanılmıştır. Ayrıca Manhattan Projesi ABD tarafından Alman nükleer çalışmalarından istihbarat toplamak ve ajanlık için de kullanılmıştır.

KAHRAMAN MI, VATAN HAİNİ Mİ?

ABD'de bir grup bilim insanı Manhattan projesi kapsamında Robert J. Oppenheimer öncülüğünde 1942'den itibaren çalışmalarına hız vermiş ve 3 yıl içerisinde atom bombasının yapımını tamamlamıştır. Ayrıca belirtmek gerekir ki Albert Einstein bu projede görev almamıştır. Fakat teorik fiziğe katkıları ve Başkan Roosevelt'e yazılan mektuptaki rolü bu projenin yapılmasına katkısı  olduğunu göstermektedir.

Oppenheimer'ın öncülüğünde yapılan atom bombası her ne kadar Nazilere karşı bir "önlem" için yapılmış olsa da ABD Başkanı Truman'ın emriyle "savaşı bitirmek ve daha fazla insanın ölmesini engellemek için atıldığı" söylenmiştir. ABD daha sonra Hidrojen bombası çalışmalarına başlamış fakat Oppenheimer bu çalışmaları desteklemediği için hakkında soruşturma açılmıştır. 12 Nisan 1954 tarihinde bu soruşturma davası görülmeye başlandı. Oppenheimer bu davada kardeşi ve eşi komünist partiye üye diye sorgulanmış ve ABD'ye bağlılığı konusundaki şüphelerden dolayı (Sovyet ajanı suçlaması) yargılama konusu yapılmıştır. ABD'de ayrıca o dönem antikomünist ABD'li senatör MC Carthy uygulamaları mevcuttur. Sol düşünceli bilim insanları üzerinde baskı uygulanmakta ve halk çeşitli suçlamalarla tutuklanmaktadır.

ABD polisi o dönem adeta "komünist avına" çıkmıştır. Oppenheimer toplamda 9 oturum yapılan bu yargılamalar esnasında Atom Enerjisi Kurumunda sol düşünceye sahip fizikçileri çalıştırdığı konusunda suçlanır. Kendisi yargılamalar da;  "bunun normal bir durum olduğunu, sol düşünceye sahip insanların sorgulayıcı olduğunu ve kanaatkar olmadığını, bu gibi insanlara ihtiyaç duyduğu için çalıştırdığını"  söylemiştir. Bilimsel gelişmelerin ancak bu şekilde sağlanacağını belirtmiştir. Kendisinin de sol düşüncelere yakınlığını gizlemez ve geçmişiyle alakalı herhangi bir inkarda bulunmaz. Oppenheimer bu yargılamalar sonunda ABD'ye bağlılığı konusunda aklanır fakat hidrojen bombası üretimine karşı olduğu ve yavaşlattığı için suçlanır ve nihayetinde Atom Enerjisi Kurumundaki tüm yetkileri elinden alınır.

Burada kanımca sorulması gereken soru şudur:

Oppenheimer kuşkusuz büyük bir bilim insanıdır fakat yapılan keşiflerle (nükleer füzyon) bilimsel ilerleme gerçek amaçlarına ulaşmış mıdır? Nazi Almanya'sının varlığı nükleer bombaların üretim ve kullanımını zorunlu olarak gerektirir miydi? Nazilerin nükleer çalışmaları olduğu bilinmektedir fakat ne aşamadaydı tartışmalıdır. Oppenheimer kanımca "kahraman" olmaktan ziyade Amerikan yönetimi tarafından emperyalist emeller için kullanılmış bir bilim insanı olmaktan öteye gidememiştir. Vicdanı ve cüzdanı (kariyeri) arasında kalmış biridir Oppenheimer. Zaten filmde de esas olarak bu tema üzerinde durulmuştur...

Bilim de diğer üst yapı kurumları gibi sınıfsaldır. Her bilimsel gelişmeye damgasını vuran şey son tahlilde hangi sınıf adına ve ne için kullanıldığı gerçeğidir. Bilimsel gelişmeler halkın yaşamını kolaylaştırmak, refahını ve konforunu arttırmak, insanlığın gelişmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını sağlamak için zorunludur fakat son tahlilde hangi sistem içerisinde var olacaktır temel soru budur. Soğuk savaş döneminde ABD ve SSCB arasında nükleer silah rekabeti olduğu söylenir. Bu bir yanıyla doğru bir yanıyla yanlıştır. Çünkü nükleer çalışmalar ilk olarak ABD tarafından yapılmış SSCB ise bu çalışmaları "anavatanın savunması"  açısından yakından takip etmiştir. 2.Dünya Savaşı'nın sonlanmasından sonra Birleşmiş Milletler bünyesinde BM Atom Enerjisi Komisyonu kurulmuştur. ABD bu komisyona "Baruch Planı" önerisi sundu. Bu plan tüm atomik çalışmaların uluslararası denetleyici bir kurum tarafından kontrol edilmesini öngörüyordu. Sovyetler bu öneriye karşı çıkmıştır ve "evrensel boyutta nükleer silahsızlanmayı" savunmuştur. Son olarak her iki öneride BM tarafından kabul edilmemiştir.

SOĞUK SAVAŞ

SSCB soğuk savaş döneminde hiç bir zaman dünyayı ve insanlığı tehlikeye atacak kapsamlı bir nükleer silah programı geliştirmemiştir. Tüm amaçları Sovyet ana vatanının olası nükleer saldırılara karşı korunmasıdır. Bunun için Manhattan Projesi de dahil diğer nükleer çalışmaları takip altına almış ve casusluk faaliyetleri de dahil bilimsel çalışmalar yürütmüştür. Amerikan emperyalizmi ise uranyum ve plutonyum esaslı nükleer atom bombası üretmiş ve bunu "mihver ittifakı" yenilgiye uğradığı bilinmesine rağmen dünyada ilk olarak Hiroşima ve Nagazaki'de canavarca kullanmıştır. Sonraki yıllarda nükleer silah çalışmalarından vazgeçmemiş Hidrojen bombası üretimi için çalışmalarına devam etmiştir. Kruşcev döneminde ise Sovyet revizyonistleri ABD'den "aşırdıkları" Çar Bombası (hidrojen) adı verilen bombayı üretmiş ve 1961'de test amaçlı kullanmışlardır.

-bu arada Hidrojen bombası atom bombasından yaklaşık 1000 kat daha yıkıcı bir etkiye sahiptir-

SSCB dağılıp sosyalizm dönemi kapandıktan sonra Rusya konvansiyonel silah üretimi yanında nükleer silah üretimini de devam ettirmiştir. Bugün dünyada yaklaşık yirmiye yakın ülkede nükleer silah olduğu bilinmektedir. Bunların sayıları ise net olmamakla birlikte hangi emperyalist devletin çıkarı ve ne için kullanılacağı belli değildir!

SOSYALİZM VE SAVAŞ

Lenin'in, 1.Dünya savaşı yıllarında Ağustos 1915'de yazdığı Sosyalizm ve Savaş adlı broşürün giriş bölümünde;  "sosyalistler, halklar arasındaki savaşları daima barbarca ve canavarca bulmuş ve kötülemişlerdir" diyor. Lenin, sosyalistlerin savaşları sadece gericiliğe, köleliğe ve feodalizme darbe vurması açısından ve vatan savunması için savunabileceğini söyler. İnsanlığın bağlı olduğu prangaları söküp atan tüm savaşlar meşrudur ve haktır, onun dışındaki bütün savaşlar; konvansiyonel silahlar, nükleer rekabet ve canavarca kitle katliamları, işçilerin ve halkların birbirini boğazlaması için vardır. "Sosyalistler tüm dünyada tutarlı barış savunucuları olmalıdır" der Lenin.

Bu açıdan bakıldığında Oppenheimer ne katildir ne de kahramandır. O sadece emperyalistler için kullanışlı bir bilim insanıdır. Bugün de bütün bilim dalları kapitalizmin hizmetine sunulmuyor mu zaten? Öyle ki sağlık ve tıp alanındaki gelişmelere bakmamız yeterli. Kapitalist devletler bir yandan sağlığı özelleştirip paralılaştırmış diğer yandan tıbbi cihazlar ve teknolojilere erişimi sınırlı bir azınlık için erişilebilir hale getirmiştir. Paran varsa sağlıkta vardır, bilimde. Paran yoksa bilimin yarattığı tüm kolaylıkların kapısı halka kapalıdır. İslam'da bir hadis, "ilim Çin'de de olsa gidip alınız" diyor. Peki kim alabiliyor o ilmî ? Sadece parası olanın ilmî alabildiği bir düzeni insanlık neylesin!

Oppenheimer olayı bu açıdan insanlık için önemli derslerle doludur. Umarız insanlar yönetmen Christopher Nolan'ın devasa bütçelerle yapılan filmlerindeki mesajı algılayabilir ve pişman olacağı bir geleceğe doğru yol almaz...