Zonguldak'ta Afgan mülteci işçi Mohammad Nourtani'nin kaçak maden ocağında çalışırken geçirdiği iş kazasının ardından maden sahipleri tarafından yakılmasına ilişkin açılan davanın ikinci duruşması Zonguldak Adliyesi 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Ara karar verilen duruşma 18 Eylül saat 14’e ertelendi.

3 sanığın tutuksuz, 3 sanığın ise tutuklu yargılandığı cinayetin adli tıp raporunda Nourtani'nin iç organlarının yandığı ve bazı organların bulunamadığına dikkat çekilmiş, iddianamede ise madencinin kaçak ocakta vagon arasına sıkıştığı, ocak sahiplerinin de "olay ortaya çıkarsa ocak kapanır" gerekçesiyle hareket ettikleri ifade edilmişti.

6 şüpheli hakkında "İştirak halinde kasten öldürme" suçundan müebbet hapis cezası istemiyle açılan davanın bugün ikinci duruşması görüldü.

Yıldıray Oğur, Narin cinayetiyle ilgili mektubu paylaştı: Tavşantepe köyü masum olabilir mi? Yıldıray Oğur, Narin cinayetiyle ilgili mektubu paylaştı: Tavşantepe köyü masum olabilir mi?

KUZEN SANIKLAR AYNI ODADA İFADE VERMEK İSTEMEDİ

Tutuklu sanıklardan kaçak ocak sahibi Hakan Körnüş ve Ahmet Aydın cezaevinden SEGBİS üzerinden aynı salonda ifade vermek üzere kamera karşısına geçti.

Sanık Ahmet Aydın, Hakan Körnüş ile yan yana aynı ortamda ifade vermek istemediğini mahkeme başkanını bildirdi.

Mahkeme başkanı nedenini sorması üzerine yanıtsız bırakan sanık Aydın'ın talebini yerine getirirken, sanık Hakan Körnüş'ü de ayrı odaya aldırdı.

TANIK İFADELERİYLE DEVAM ETTİ

Duruşmada söz konusu olay öncesi Hakan Körnüş'ün benzin aldığı benzin istasyonu çalışanlarının tanık sıfatıyla ifadesi alınırken, tutuksuz sanık Eray Demiro'nun ağabeyi Eren Demiro ile Nourtani'nin mesai arkadaşlarından Afgan uyruklu maden işçisi Kasım Barani de tanık olarak dinlendi.

Özgür Halkın Sesi Gazetesinin aktardıklarına göre, benzin istasyonu çalışanı tanık Sercan Kabuk, “Olay anında çalışmış olduğum benzinliğe gelip araca mazot koymak istediler. Bidon bulup kendilerine benzin vermemi istediler. 1,5 litreli pet şişeyi buldum. Benzini ona koydum. Sonrasında şahsın alkollü olduğunu gözlemledim. TC yazamayıp plaka üzerinden benzini verdim. Sonrada nakit olarak ödemeyi yaptım. Ayrıca gece vaktiydi. Yüzlerini dikkat edemedim. Normalde bizden bidon veya jeneratör ile yakıt alınmak istendiğinde şahsın TC kimlik numarasını alarak veriyoruz. Olay gecesi TC kimlik numarasını almadım. Sanıklara benzini ben verdim" şeklindeki konuştu.

Bir diğer benzin istasyonu çalışanı Sadık Kargidan da, “Hakan Körnüş, devamlı müşterimiz olması nedeniyle sanırım sistemimizde bilgileri mevcuttu. Olay gecesi Hakan Körnüş, jeneratörü için benzin alacağını söyledi. Elinde bidonla beraber yanıma geldi. Bunun üzerine ben bidonu doldurdum. Ücretini aldım. Sonrasında gittiler. Benzin bidonunu ve ücret aldığım şahsın yüzünü görmedim. Şahıs benden bidonu alırken, benimle yüz yüze gelmeden benzini aldı. 400 TL yakıt tutmuştu, 48 TL'de bidon. Şahıs bana 450 TL verip 2 TL para üstünü almadan gitti” ifadelerine yer verdi.

Tutuksuz sanıklardan Eray Demiro'nun ağabeyi olan tanık Emre Demiro da, “Olay gecesi evdeydim. Kardeşim Eray beni aradı. Benden dışarı çıkmamı istedi. Bir şeyler söyleyeceğini söyledi. Ne olduğunu sorduğumda Hakan ve Eray'ın ocağında çalışan işçisinin bayılıp kalp krizi geçirdiğini belirtti. 'öldü mü?' diye sorduğumda şahsı battaniyeye koyup araca bindirdiklerini söyleyip Hakan ve diğerlerinin ayrıldıklarını ifade etti. Kardeşimin demesine göre Hakan abi, Eray'dan kazma kürek getirmesini istemiş. Kardeşim de korkup gelip bana söyledi. Kardeşimle beraber evden ayrılıp madene doğru giderken onlarla karşılaştık. Alaattin abi, Hakan abi, Enver abi ve Ahmet abi ile karşılaştık. Araçtan indiğimizde ne yapacaklarını konuşuyorlardı. Hakan, Eray'a kazma kürek getirdin mi diye sordu. Bu şahsı hastaneye götürün, kardeşimim de başını yakmayın dedim. Hakan kardeşimden benzin alıp gelmesini istedi. Biz, Enver ve Alaattin abilerle birlikte transite bindik. Olayın gerçekleştiği maden ocağına indik. Araçtan indik. Enver abi ocağa bakmak için ocağa doğru çıktı. Kardeşim eşyalarını almak için peşinden gitti. Enver abi, Eray ve ben tekrar transite bindik. Gelik'e doğru gittik. Hakan abiye baktık bulamadık. Beni bırakmaları için eve doğru gittik.  Hakan abiye rastladık. Eray ile biz transitle oradan ayrılacaktık o esnada Enver abi tekrar bizim araca bindi. Bizi bıraktı.” cümlelerini kullandı.

Demirkol, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kardeşim araçtan benzin bidonun dolu olarak atıldığını söylediği için, biz şahsın hastaneye götürüleceğini düşündük. Sonuçta bir kişi yakılmış. Olaydan önce Hakan abi parayı kardeşime uzatarak benzin almasını istedi. Benzin istenmesi durumunda akla yakılması gelir. Kardeşim benzin bidonunun dolu olduğunu söyleyince biz tam tersi hastaneye götürüleceğini düşündük. Konuşmalar esnasında makdülü yakma eylemi ile ilgili bir şey hatırlamıyorum. Alaattin abi, Hakan ve Enver abilere hitaben, 'Hastaneye götürün, başınızı belaya sokmayın' diyordu. Makdülü görmedim, araçta olabileceğini düşündüm. Ayrıca sanıklardan Hakan abi, Enver abi, Alaattin abi o gün alkollüydüler.”

"ENVER GİDEROĞLU OĞLUMA CESEDİN YAKILDIĞINI SÖYLEDİ"

Nourtani'nin mesai arkadaşı Kasım Barani de Türkçe bilen oğluna Enver Gideroğlu'nun Nourtani bıçaklandığını ve cesedinin yakılmış olduğunu söylediğini öne sürdü. Barani, ifadesinde, “Sanıklardan sadece Hakan ve Enver'i tanıyorum. Saat 14.30'da bizi arayıp servisin bozuk olduğunu ve erken gelmemiz gerektiğini söylediler. Çarşıya indiğimde hepimiz indik, aracın bozuk olduğunu, aracı tamirhaneye götürdüler. Tamirhanenin önünde bırakıldık. Bir taksi ve bir de şahıs arabasıyla oradan alıp ocağa götürdüler. Ben üstümü değiştirdim. Celal usta ve Afgan uyruklu işe yeni başlamış adını bilmediğim kişiyle üst ocağa çıktık. Orada Hakan'ı görmedim. Enver de servis arabasını tamir ettirmek için tamirhanede kalmıştı. Gece saat 23.00 sıralarında aşağı indik ve Vezir Muhammed'i görmedik. Enver'e Vezir'in nerede olduğunu sordum. Enver de çalışmayıp eve gittiğini söyledi. Ben de Enver den Vezir'in telefonunu isteyip, evini aramak istedim. Enver telefonunu verince ya oğlu ya da eşi açtı telefonu tam hatırlamıyorum. Vezir Muhammed'in evde olmadığını, çalıştığını söylediler. Tahminen Vezir'in Habib adlı arkadaşıyla olduğunu düşündüm. Sabah olduğunda eşi arayıp 'Vezir dünden beri gelmedi. Sen onu gördün mü' diye sordu. Ben de 'dün Vezir'in eve gittiğini söylemişlerdi' dedim. Ben de Enver'i aradım, 'Vezir'in eve gitmediğini' söyledim, o da 'ben nereden bileyim' diye cevap verdi. Ben de Habib'i aradım, dün Vezir ile beraber miydin diye sordum. Habib kendisinin yanına gelmediğini söyledi. Bir daha Enver'i aradım, 'Vezir nerede?' diye sordum. Bunun üzerine Enver çarşıya geleceğini, 'sen de çarşıya gel seninle bir şey konuşacağız' dedi. Son konuşmamızda Enver beni arayıp çarşıya gideceğini söyledi. Ben Türkçe bilmediğim için oğlumu yönlendirdim. Oğluma ne olduğunu sordum. Polis, Vezir Muhammed'i sokakta bulmuşlar. Tüm bildiklerimi polise de söyledim. Enver'i aradığımda, Türkçe bilmediğimden oğlumu yönlendirdim. Oğlumun anlatmasına göre Enver çok korkmuş, Muhammed'in bıçaklanıp cesedinin de yakıldığını söylemiş.” sözlerini kullandı.

Müşteki Avukatı'nın, "Bildiği kadarıyla Vezir Muhammed ile ilgili herhangi bir organının istendiğini duymuş mu, biliyor mu?" ve "Kendisi ve oğlundan bir şeyler istendi mi peki?" sorularını yanıtlayan Barani, Hayır duymadım. Benden herhangi bir böbrek vs. istenmedi. Oğlum da okula gidiyor, ondan da istenmedi” şeklinde konuştu.

Tanıkların dinlenmesinin ardından ara kararını açıklayan mahkeme heyeti duruşmayı 18 Eylül’e erteledi.

VEKİL SAKİ: BÖBREK İDDİASININ PEŞİNE DÜŞÜLMELİ

Davayı takip eden DEM Partili vekil Özgül Saki, tanıkların ciddi tehdit ve baskı altında olduklarına dair gözlemlerini paylaştı ve “Tanıkların ürktüğü belliydi ve ifadeler çelişkiliydi. Sanıklar çok belli ki iş birliği içinde Nourtani’yi yakmışlar” dedi.

Dava sonrası açıklama yapan Milletvekili Saki, “Ülkenin her tarafında maden işçilerinin hangi vahşi koşullarda çalıştıkları ve çalıştıklarında başına kaza geldiğinde katledilebilir örtbas edilebilir olduğu açık. Kayseri’de yeni pogromlardan çıktık biz. Suriyelerin evleri işlerinin kolaylıkla yıkılabileceğini gösterdiler. Burada, bu davada ise değersizleştirme var. Vezir Mohemmed’en bahsederken değersiz bir nesne gibi bahsediyorlar. Mahkeme heyeti, tanıkların uzun uzun beyanları alınıyor, ancak Mohammed’in eşi(Kamer) konuşurken aşırı bir duyarsızlığı var. Kamer’in özel kaygısı hiç dikkate alınmıyor. Kamer diyor ki, yakılmadan önce böbrekleri talep edildi. Maden sahiplerinden birinin akrabasının da böbreğe ihtiyacı olması tesadüf mü? Üstelik bütün bedeni de yakılmamış organları yakılmış. Bu iddianın peşine düşülmesini istiyor Kamer. Şu an tutuksuz sanıkların işbirlikçisi olması ortaya çıkmasına rağmen tutuklanma talebi reddedildi. Göçmen ve maden işçilerin sesi olmak zorundayız. 18 Eylül’de bu davayı güçlü takip etmeliyiz. Bu sembol bir dava” dedi.

NE OLMUŞTU?

10 Kasım 2023'te Kirat Mahallesi Koca Osman Sokak'tan geçenler, ormanda yanmış cesedi fark edip, ihbarda bulundu. Gelen ekipler tarafından, benzin dökülerek yakıldığı belirlenen ceset, otopsi için Atatürk Devlet Hastanesinin morguna götürüldü. Cesedin kaçak olarak işletilen maden ocağında çalışan 3 çocuk babası Afganistanlı Vezir Mohammad Nourtani'ye ait olduğu belirlendi.

Otopside Nourtani'nin 9 Kasım'da öldüğü tespit edilirken, ailesinin 10 Kasım sabahı kayıp başvurusunda bulunduğu öğrenildi. Afgan madencinin cenazesi, 11 Kasım'da toprağa verildi. Nourtani'nin çalıştığı kaçak maden ocağının sahipleri Hakan Körnöş (46), Enver Gideroğlu (34) ve Körnöş'ün kuzeni Ahmet Aydın (52) tutuklandı. Ocak çalışanları Sercan Kayabaş (28), Eray Demiro (22) ve kömür ticareti yapan Alaattin Çayırlı (46) adli kontrolle serbest bırakıldı. Kaçak ocağın jandarma tarafından olaydan 4 gün önce kapatıldığı ancak sahiplerinin sonrasında tekrar açtığı belirlendi. Kaçak ocak, olayın ardından imha edilerek kapatıldı. İddianamede; kamera görüntü inceleme tutanağı ve bilirkişi raporunda yapılan tespitlerde Nourtani'nin vinç operatörü S. K. ile çalıştığı esnada ağır şekilde yaralandığı, vinç operatörü K'nın haber vermesi üzerine olay yerine gelen A.Ç ve E.D'nin maktule ilk müdahaleyi yaparak ocağın dışına çıkardıkları, bu süre zarfında Vezir Nourtani'nin hayatta olduğu, sonradan olay yerine Enver Gideroğlu, Hakan Körnöş ve Ahmet Aydın'ın geldikleri, kolluk birimlerine ve sağlık kuruluşuna haber verilmeksizin Nourtani'nin araca battaniye sarılarak bindirildiği belirlenmişti.

Sanıkların beyanlarında olayın kaçak ocakta meydana gelmesi sebebiyle ocak kapatılmasın diye kolluk birimlerine ve sağlık kuruluşuna haber verilmediği, bu sebeple de Nourtani'ye zamanında müdahale edilemediği değerlendirildi. Nourtani'nin araba bagajında kaçak ocaktan götürülmesinin ardından olay yerinde kalan Sercan Kayabaş'ın kamera kayıt cihazın yönünü değiştirerek kırmaya çalıştığı ancak kamera kayıt cihazının kayıt almaya devam ettiği, Eray Demiro'nun ise Nourtani'ye ait kıyafetleri yakarak delilleri ortadan kaldırmaya çalıştı. Yaklaşık 3 saat boyunca bagajda taşınan Nourtani'yi petrol istasyonundan benzin alarak, kaçak ocaktan uzak konumda bulunan noktaya götürerek cesedini yaktılar. Vücudunun tamamına yakını yanmış olan Nourtani'nin cesedinde yapılan otopsisinde göğüs, batın ve diz seviyesine kadar kömürleşme derecesinde yanık olduğundan, iç organlarda, kemiklerde kayıplar olduğu, göğüs ve batın içi organlarda gerekli inceleme yapılamadığına dikkat çekilmişti. Nourtani'nin eşi Qamer Gül Meliki de eşinin daha önceden patronları tarafından para karşılığı böbreklerinin istendiğini söylediğini belirtmişti.

Editör: Selda Manduz