Beyrut’tan Londra’ya, Tunus’tan Roma’ya; İsrail’in Gazze’ye yönelik amansız bombardımanını sona erdirecek bir ateşkes için yapılan çağrıların arasına şu slogan dikkat çekti: “Nehirden denize, Filistin özgür olacak!” (From the river to the sea, Palestine will be free!)
Filistin bayrakları sallayan kalabalıklar için dünyanın dört bir yanında yankılanan bu slogan, tarihi Filistin topraklarında baskıdan kurtulma arzusunu ifade ediyor. Ancak bu ifadeyi “Hamas yanlısı” olarak nitelendiren de var. Onlar için, "Yahudi karşıtı bir suçlama taşıyan örtülü bir şiddet çağrısı".
Pazartesi günü Birleşik Krallık İşçi Partisi, Filistin yanlısı bir mitingde yaptığı konuşmada “Nehir ile deniz arasında” ifadesini kullandığı için milletvekili Andy McDonald’ı görevden uzaklaştırdı.
Bu ayın başlarında İçişleri Bakanı Suella Braverman, Filistin yanlısı gösterileri “nefret yürüyüşleri” olarak tanımladı ve sloganın İsrail’in ortadan kaldırılmasına yönelik şiddetli bir arzunun göstergesi olarak yorumlanması gerektiği uyarısında bulundu.
İngiltere Futbol Federasyonu, oyuncuların özel sosyal medya hesaplarında bu sloganı kullanmalarını yasakladı.
Avusturya polisi de benzer bir tutum sergileyerek Filistin yanlısı bir protestoyu, bu slogan nedeniyle yasakladı ve aslen Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) tarafından formüle edilen sloganın Hamas tarafından benimsendiğini iddia etti. Alman yetkililer sloganı yasak ve suç unsuru olarak ilan etti ve başkent Berlin’deki okullara Filistin atkısı olan kefiye kullanımını da yasaklama çağrısında bulundu!
Slogan daha önce de Batı’da sert tepkilere yol açmıştı. Gazeteci Marc Lamont Hill, 2018 yılında “Nehirden denize kadar” Filistinlilere özgürlük çağrısı yaptığı için CNN tarafından kovulmuştu.
SLOGANIN KÖKENİ
Bölünme tartışması 1948’de İsrail devletinin kurulmasından öncesine dayanıyor. Birleşmiş Milletler tarafından bir yıl önce ortaya atılan ve bölgeyi -eski İngiliz mandasının yüzde 62’sini işgal eden- bir Yahudi devleti ve ayrı bir Filistin devleti olarak bölmeyi öngören plan, o dönemdeki Arap liderler tarafından reddedilmişti.
Nakba ya da “felaket” olarak bilinen olayda 750 binden fazla Filistinli evlerinden sürüldü.
FKÖ liderliği daha sonra iki devletli bir çözüm olasılığını kabul etti, ancak 1993’te Oslo barış sürecinin başarısızlığa uğraması ve ABD’nin 2000 yılında Camp David’de nihai bir anlaşma sağlama girişimleri, Filistinlilerin kitlesel ayaklanması olan ikinci İntifada’ya yol açtı ve o zamandan beri tutumlar sertleşti.
SLOGAN NE ANLAMA GELİYOR?
Hem Filistinli hem de İsrailli gözlemcilere göre, sloganın anlamına ilişkin farklı yorumlar “özgür” teriminde düğümleniyor.
Londra’daki Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu’nda (SOAS) hukuk alanında öğretim görevlisi olan Nimer Sultany, sıfatın “tarihi Filistin’in tüm sakinleri için eşitlik ihtiyacını” ifade ettiğini söyledi.
İsrail vatandaşı bir Filistinli olan Sultany, El Cezire’ye yaptığı açıklamada, “Apartheid ve Yahudi üstünlüğünü destekleyenler eşitlikçi sloganı sakıncalı bulacaklardır. Buradaki özgürlük, İngiltere’nin 1917 Balfour Deklarasyonu ile Yahudilere Filistin’de ulusal bir vatan kurma hakkı vermesinden bu yana Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme haklarının gerçekleştirilmemesine atıfta bulunuyor” dedi.
Sultany, “Filistinlilerin herkes gibi eşitlik, özgürlük ve haysiyet içinde yaşamalarının süregelen inkarı, sorunun özünü oluşturmaya devam ediyor” diye ekledi.
SOAS öğretim görevlisine göre, on binlerce Filistin yanlısı göstericinin cumartesi günü Londra’da birkaç Yahudi grubun da eşliğinde yürümesi, sloganın Yahudi karşıtı olarak yorumlanamayacağının bir işareti.
“Bu sloganın İngilizce olduğunu ve Arapça kafiyeli olmadığını, Batı ülkelerindeki gösterilerde kullanıldığını hatırlamak önemli” diyen Sultany, “Tartışma, Batı’da Filistinlilerle dayanışmayı engellemek için uydurulmuştur” görüşünde.
Brandeis Üniversitesi’nde Yakın Doğu ve Yahudilik Çalışmaları profesörü ve Kudüslü bir haham olan Yehudah Mirsky, “Yahudi İsrailliler için bu ifadenin söylediği şey, Ürdün Nehri ile Akdeniz arasında tek bir varlık olacağı, bunun Filistin olarak adlandırılacağı -Yahudi devleti olmayacağı- ve ortaya çıkan varlıkta Yahudilerin statüsünün çok belirsiz olacağıdır” dedi.
“Kulağa bir kurtuluş vaadinden çok bir tehdit gibi geliyor. Yahudilerin tam bir yaşam sürebilecekleri ve kendileri olabilecekleri bir geleceğe işaret etmiyor” diye belirterek sloganın sol görüşlü İsraillilerin diyalogu savunmasını zorlaştırdığını ekledi.
Mirsky bu sloganı atanların “Hamas destekçisi” olduğunu savunurken, Sultany binlerce kişinin katıldığı protestolarda silahlı hareketin yeşil bayrağını sallayanların istisna olduğunu söyledi.
Pazartesi günü yaşanan tartışma, İşçi Partisi’nin McDonald’ı söylediği sözler nedeniyle görevden almasıyla İngiliz parlamentosuna kadar uzandı. McDonald, “Adaleti sağlayana kadar rahat etmeyeceğiz. Nehir ve deniz arasındaki tüm insanlar, İsrailliler ve Filistinliler, barış içinde özgürce yaşayana kadar” demişti.
Parti, İngiliz milletvekilinin İsrail-Gazze savaşıyla ilgili “son derece saldırgan” yorumlar yaptığını iddia etti. Yerel basında çıkan haberlere göre McDonald, suçlamaları reddederek sözlerinin bölgedeki “ölümlerin sona ermesi için içten bir yakarış” olduğunu söyledi.
Sultany, söz konusu dinamiği “Siyonistlerin ve İsrail yanlısı propagandacıların İsrail’in bir devlet olarak varlığı ile Yahudi üstünlüğünün ideolojik aygıtı arasındaki ayrımı ortadan kaldırma girişimi” olarak değerlendirdi. Ona göre, bu çarpıtılmış mercek sayesinde, “eşitlikçilik ve apartheid sisteminin ortadan kaldırılması çağrısı varoluşsal bir tehdide dönüşmekte.”
"NEHİRDEN DENİZE İSRAİL" Mİ?
Kendisini muhafazakar ve milliyetçi olarak tanımlayan Binyamin Netanyahu’nun Likud partisi, “Eretz İsrail” kavramının ya da Yahudi halkının İsrail toprakları üzerindeki İncil’den gelen hakkının sadık bir destekçisi oldu.
Yahudi Sanal Kütüphanesi’ne göre, partinin 1977’deki ilk manifestosunda “Deniz ile Ürdün arasında sadece İsrail egemenliği olacaktır” ifadesi yer alıyordu. Ayrıca bir Filistin devletinin kurulmasının “Yahudi nüfusunun güvenliğini tehlikeye attığı” ve “İsrail devletinin varlığını tehlikeye attığı” savunuluyordu.
İsrail’in İngiltere Büyükelçisi Tzipi Hotovely, Yahudilerin nehirden denize kadar olan topraklar üzerindeki tarihi hak iddialarının uluslararası alanda tanınmasını destekleyenler arasında yer aldı.
Birbirini izleyen İsrail hükümetlerinin işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yerleşim yerlerini genişletmesi, İsrail’in Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e kadar olan toprakları kontrol etme ve Filistinlilerin bağımsız bir devlet kurma isteklerini reddetme girişimi olarak görülüyor.
Brandeis Üniversitesi’nden Mirsky, İsrailli kamuoyunun tüm topraklar üzerinde siyasi otorite iddia etmek için İncil’deki tartışmalı kavramı kullanırken, konunun modern İsrail’de “hararetle tartışıldığını” söyledi. Mirsky, bölünmeye neden olan şeylere odaklanmak yerine “çabaların çözüm bulmaya yönlendirilmesi gerektiğini” belirtti.
“Oturalım ve pratikte Yahudiler ve Araplar için hayatı daha iyi hale getirecek fikirler üretebilir miyiz (bakalım)” diyen Mirsky, mevcut bölünme arasında köprü kuracak yeni bir slogan bulunması da önerdi: “Kulağa ne kadar uçuk gelse de, bu savaşın sonunda daha iyi bir gelecek yaratmaktan bahsetmek için yeni bir fırsat doğacağını düşünüyorum.”
Kaynak: aljazeera.com/Evrensel