Neden Sosyalizm?

Abone Ol

Albert Einstein 1949'da, ABD'de yayınlanan Monthly Review adlı derginin ilk sayısında yayınlanan makalesinin başlığında böyle diyordu. Neden Sosyalizm?

Einstein bu makalesinde bir siyasetçi veya ekonomist olarak değil bir bilim insanı olarak kapitalist toplumun doğal ve kaçınılmaz olarak anarşi içerdiğini, bireyi yalnızlaştırarak yozlaştırdığını ve bunun doğal sonucu toplumun ahlaki olarak çökeceğini ifade ediyordu. O kuşkusuz bir sosyalist olmasına karşın kristalize edilmiş bir siyasi anlayışa sahip değildi. Daha çok evrenin genel ve özel yasaları üzerinde çalışıyor, bilimin ışığında bu yasaların insanlık toplumuna ne gibi faydalar sağlayacağı üzerinde kafa yoruyordu.

Einstein bu makalesinde; tarih boyunca insanın bir dizi deney ve gözlem yaparak evrenin genel yasalarını keşfe çıktığını fakat ekonominin genel yasalarının tespitinde onu etkileyen bir çok "yalıtık faktör" olmasından kaynaklı bu durumun zorlaştığını söylüyordu. Örneğin kütle çekim yasası evrenin genel bir yasasıdır. Bu yasa uzay ve zamanda her yerde her zaman aynıdır fakat insan toplumunun yarattığı ve üretim ilişkilerinden doğan ekonomik yasalar genel geçer gibi görünmesine rağmen kolayca birbirinden ayırt edilemez. Tüm evren için geçerli görünen bilimsel yasalar ekonomi bilimi için benzer kolaylık da tespit edilemez. Mesela üretim araçlarının özel mülkiyeti genel bir ekonomik yasa mıdır? Mülkiyetten doğan artık emek sayesinde oluşan sermayenin özel kişiler (patronlar) elinde toplanması insanlık için genel geçer bir doğa yasası ya da ekonomik zorunluluk içermez.

İşçinin emeğiyle ürettiklerinin tümüne el koyup sermaye biriktiren kişi, bu güçten kaynaklanan ve doğal olarak toplumun üstünde bir takım ayrıcalıklara sahip bir konuma geçecek ve tüm iletişim araçlarını kendi çıkarı için kullanacaktır. Bu durum tüm toplum için fayda üretmek yerine bir yandan bencil bireyler yaratırken diğer yandan tüm toplumun değer yargılarını ve düzenini bozarak anarşi üretecek ve kapitalist krizler süre giden bir şekilde devam edecektir...

Bu sorular büyük fizikçi Einstein için çok önemli ve temel sorulardı...

Kuşkusuz bu soruları tarihte ilk soran kişi Einstein değildir. Tam bir asır önce Klasik

Marksizmin ilk temsilcileri de bu soruları soruyordu. Hatta Fransız devriminden sonraki ütopik sosyalizmin ilk temsilcileri de genel geçer bir toplumsal yasa kavramı üzerinde durmuşlardır.

Örneğin pozitivizmin de kurucularından biri olarak bilinen Henri De Saint Simon, Fransız devriminin mutluluk getirmediğini ve insan toplumunun reformdan geçirilmesi gerektiğinden bahseder. Saint-Simon'a göre, "insanlar kendilerine özgü orijinal varlıklar olmanın yanında, doğada hüküm süren determinizme tabi olan varlıklardır. Fizik ve kimya alanındaki ağır­lık merkezi yasası gibi, toplumları yöneten bir ilerleme yasası vardır. Sosyoloji biliminin görevi, bu yasanın varlığını gösterip, insanlara bu yasaya itaat etmeyi öğretmektir. Zira, Saint-Simon’a göre, bu yasayı insanlar koymuş değildir. Biz, bu ilerleme yasasını, siyasi, ahlâki, ekonomik, vb, olaylar içinde görürüz"¹

Karl Marx ise ilk dönem kendi düşüncesini oluştururken 1844 El Yazmaları'nda (Notlar), özel mülkiyet, sosyalist toplum ve para gibi bazı ekonomik meselelerden bahsetmiştir. Tüm bunların doğa yasalarıyla belirlenmiş bir sürecin zorunlu sonucu değil, insanın meta üretimiyle girdiği ilişki biçiminden kaynaklandığını ve insanlığın gelişmesinde doğal gibi görünen fakat geçici bir süreç olduğunu daha sonraki çalışmalarında bilimsel olarak kanıtlamıştır.

İnsanlık tarihi ve felsefenin temel meseleleri hep daha iyiyi aramak üzerine şekillenmiştir. Bilimin amacı gerçeğin bilgisine ulaşmak ise felsefenin amacı "neden" sorusu üzerine yoğunlaşmak olmuştur. Tarih boyunca tüm bilim insanları, üzerinde yaşadığımız gezegenin "nesnel" bilgisine ulaşmak istemiş, bunun için çeşitli deney ve gözlem yöntemlerini kullanmışlardır. Özellikle formel bilimler ve doğa bilimleri alanında insanlık çok büyük aşama kaydetmiş fakat beşeriyette milliyetçilik, ırkçılık, savaşlar, şiddet ve nefret girdabından hâlâ kurtulamamıştır. En büyük bilimsel gelişmeler 19. ve 20. yüzyıllarda yaşanmış olmasına rağmen faşizm ve holokost(soykırım) yine bu yüzyıllarda insanlığın başına bela olmuştur.

Bugün ise "gerçeğin bilgisi" hâlâ önemini korumaktadır ve insanlığın gelişiminin ileri ki aşamalarında da koruyacaktır. Çünkü gerçek hiç bitmez. Onu ortaya çıkaran, sistematize eden ve insanlığın yararına sunan kisilerin canı pahasına da olsa 'gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır'. Yoksa Giordano Bruno gibi canı pahasına bilimsel gelişmeleri savunan bilim insanlarının Katolik Roma Kilisesi tarafından engizisyonda yargılanıp yakılarak idam edilmesi bilimsel gelişmelerin sonunu getirmeliydi. Fakat bilim ve gerçek her zaman önüne gelen tüm barikatları aşarak ilerlemesini sürdürmüştür...

Albert Einstein özel mülkiyetin insanı bencilleştirdiği ve yozlaştırdığının farkındaydı. O yüzden tutarlı bir sosyalist ve aynı zamanda - bazı eksiklerini de kabul etmesine rağmen- Bolşevik devriminin de savunucusuydu. Sovyetlerin bu yüzden çok büyük bilimsel gelişmeler kaydettiğini hep vurgulamıştır.

Neden Sosyalizm adlı makalesinin son bölümünde;

"kapitalizmin en büyük kötülüğünün bireylerin felce uğraması olduğu görüşündeyim....Bu ciddi kötülüğün ortadan kaldırılmasının tek bir yolu olduğu kanaatindeyim... Bu da sosyalist ekonominin inşasından geçiyor..."

"...Yine de planlı ekonominin henüz sosyalizm anlamına gelmediğinin altını çizmekte fayda var. Bu türden ekonomi bireyi tamamen köleleştiren bir kimlikte de olabilir. Sosyalizmin başarıya ulaşması, çetin sosyo-politik problemlerin çözümünü de gerektirir. Siyasal ve ekonomik gücün geniş kapsamlı merkezileştiği bir ortamda bürokrasinin tüm gücü ele geçirmesi ve aşırılaşması nasıl engellenecektir. Sosyalizmin hedeflerinin ve sorunlarının açıklığa kavuşması geçiş sürecindeki çağımızda büyük önem arz etmektedir..."² diyerek sosyalizmin sorunlarına daha o günlerde parmak basmıştır.

Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Almanya'da dünyaya gelmiş Nazilerin yükselişiyle birlikte Almanya'dan Amerika'ya göç etmiş ve çalışmalarına orada devam etmiştir. Yıllarca Gestapo tarafından takip edilmiş ve kitapları faşist rejim tarafından yakılmıştır. Amerika'da siyahi ayrımcılığa karşıda mücadele vermiş, Sovyetlerde bazı yazarlara yapılan 'CIA ajanı' suçlamalarına da karşı çıkmıştır. Düşüncelerini korkusuzca savunmuş-eleştirilecek yanlarıyla birlikte- tutarlı bir aydındır Einstein. Eğer böyle olmasaydı FBI onun hakkında 1400 sayfalık dosya hazırlamazdı kanımızca...

Karl Marx nasıl "meta"nın ve ekonomi politiğin gerçek bilgisine ulaşmaya çalışmış ise Albert Einstein'da doğa bilimlerinin, fiziğin, astronominin gerçek bilgisine ulaşmaya çalışmış ve insanlık bu şekilde ilerlemeler kaydetmiştir. Görünenin çok ötesindeki bilgiye erişmek bedel ister, insanlık bu bedeli hâlâ ödüyor. 20. yüzyılda yaşanılan sosyalizm deneyimlerinin de insanlığa yeni deneyimler ve dersler kazandırdığı fakat eşit ve özgür bir toplum idealinin ve sosyalizmin yeniden inşa sorunlarının önümüzde bir sorun olarak durduğu bu çağda Marx'ın dediği gibi; "Görünenler gerçek olsaydı bilimlere gerek kalmazdı."

Bugünkü görünen gerçekler ise dünyayı ve ülkemizi talan etmeye çalışan gözünü para hırsı bürümüş bir avuç harami mi kazanacak yoksa bugünlerde Muğla'da Akbelen Ormanında havasına, suyuna, toprağına sahip çıkan köylüler mi kazanacak? Dün Gezi'de ağacına sahip çıkan, Kaz Dağların'da siyanüre karşı mücadele eden, Rize İkizdere'de Cengizlere karşı suyuna, ormanına sahip çıkan halk mı kazanacak yoksa bir avuç para babasının cepleri dolsun diye doğamızı katleden Limaklar, Cengizler, Kolinler mi kazanacak?

Buna halkın mücadelesi karar verecek.

Açık ve net olan gerçek budur...

Dipnotlar:

¹ Henri De Saint Simon, Vikipedi

² Monthly Review, Nisan 2021 10.sayı