Politika

Mustafa Yalçıner: Bizdeki darbeler hep Amerikan emperyalizmi ve çıkarlarıyla ilişkili oldu

Abone Ol

Evrensel Yazarı Mustafa Yalçıner, 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümünde Türkiye’nin darbeler tarihini yazdı.

“Eski günlerde darbe ve darbecilik modaydı. Hatta Türkiye’nin alametifarikalarındandı. İstisnalarıyla, sağcısı da solcusu da darbeleri ve darbeciliği savunur, “kurtuluşu” ya da “çözümü” darbede görürdü” ifadelerini kullanan Yalçıner, “Bir dönem yaklaşık on yılda bir darbelere tanık olduk. Sonra yine herkes darbe karşıtı kesildi” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye darbeler tarihini irdeleyen Yalçıner, darbelerin tekelci sermaye ile ABD-NATO bağlantısını anımsattı.

“Asıl darbecilik mihrakı, bizde de dünyada da tekelci burjuvazi ve onun faşist eğilimi olageldi” değerlendirmesinde bulunan Yalçıner, “Menderes-Bayar’ın faşizme yönelmelerine karşı düzenlenen 27 Mayıs 1960 darbesinin bile ilk ilan ettiği “NATO’ya, CENTO’ya bağlılık” olmuştu. Bizdeki darbeler hep Amerikan emperyalizmi ve çıkarlarıyla ilişkili oldu. İlişkiyle kalmıyor, Amerikancı burjuva gericilik de darbecileri de, işbirlikçi tekelci gericiliğinki kadar Amerikan çıkarlarını esas alıyor, onun borusunu öttürüyordu. Kolay değildi; NATO’nun kanat ülkesiydik, Türkiye’ye zeval gelmesi ABD ve NATO’ya zeval gelmesi olurdu!” dedi.

Mustafa Yalçıner’in Evrensel’de, “12 Eylül ve burjuva siyasetinin ikiyüzlülüğü” ile yayımlanan yazısının bir bölümü şöyle:

2 Eylül 1980 sabahı, CIA Şefi Paul Henze, ABD Başkanı J. Carter’ı, sevinçle “Bizim çocuklar yaptı/başardı” diyerek haberdar etmişti. Bir diğer sevinen de, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Halit Narin olmuş; darbenin işçi düşmanı niteliğini açığa vurmuştu: “Şimdiye kadar biz ağladık, işçiler güldü, şimdi sıra onlarda”!

Başında Kenan Evren, 12 Eylül’ün faşist paşalarının hedefi, yükselişteki devrimci işçi ve halk hareketiydi. Dolaysız olarak işçi sınıfı ve halkı, talep ve kazanımlarını hedef alarak tekelleri gerçekten güldürdüler! Sendikal faaliyeti yasaklayıp sendikaları ve CHP ile Demirel’in AP’sini bile kapsayarak siyasal partileri kapattılar. Artık, bugünkü gibi, her şey yasaktı. Artısı vardı. 200’e yakın kişi işkenceli sorgularda can verdi, 49 kişi idam edildi. Sokaklar ve dağlarda bugünkü gibi sayısız insan öldürüldü, cezaevleri ağzına kadar dolduruldu.

İşçi ücretlerini dondurarak işe başlayan 12 Eylül üç belli başlı kalıcı iş başardı. İlki, Demirel’in Özal’la birlikte aldığı neoliberal içerikli 24 Ocak Kararlarını uygulamaya koymasıydı. Neoliberalizme, dünya Thatcher ve Reagan’la, Türkiye 12 Eylül’le adım attı. Uluslararası kapitalizmin önündeki tüm engellerin kaldırılması, özelleştirmeleri, esnek çalışması ve durmaksızın işçi ve diğer alt sınıflardan kapitalistlere gelir transferiyle neoliberal kapitalizm hâlâ başımızın belası. İkincisi, dinciliğin önünü açıp Türkiye’yi “yeşil kuşak” ve “ılımlı İslam” kıskacına yöneltmesidir. Üçüncüsü, YÖK ve MGK gibi kurumlar kuran ve sonradan değişikliklerle güçlendirilen güncel yasaklar anayasasıdır. 12 Eylül’e sözde karşı çıkıp 20 yıldan fazladır onun anayasasıyla yönetmeyi sürdüren, tek adam yönetimini sürekli kılarak 12 Eylülcülerin eksik bıraktıklarını tamamlayan AKP, şimdi daha da gericileştirmek üzere, bu Anayasa’yı bile değiştirmek istiyor.

Lafta “12 Eylül’e karşıtlık” iddia eden, ama onun orduya dayanarak yaptıklarını, orduyu da kontrolüne alarak sürdürmekte ve gerçek ücretlerin düşürülmesi gibi bazı yönleriyle aşmakta olan AKP, aşağı kalmamak için, zaman zaman, ortağı MHP ile, idam cezasını yeniden uygulamaya koymayı da gündeme getiriyor!

Yazının tamamı burada.