Dreyfus Davası gibi nice davalar oluyor dünyanın bir çok yerinde. Hele bizde.Yargılanmayı göze alarak egemen erki açıkça suçlayan Emile Zola'ların olduğu memleketlerde er veya geç adalet yerini buluyor.
"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" demek yerine, “Aydın, üzerine vazife olmayan şeyleri iş edinendir,” demekle kalmayıp gereğini yapan Jean-Paul Sartre gibi Zola'nın ayak izlerini takip eden Dreyfus Davasını aratmayan hatta daha kötüsüne tanıklık ettiğimiz günümüz Turkiye'sinde aydınların sayesinde gerçeğin su yüzüne çıkmasıyla adaletin de sağlandığını gördü toplumlar. Ya yeterince bu tür davalar hak ettiği ilgiyi görmüyor ya Emile Zola gibi aydınlar ortaya çıkmıyor ya da daha kötüsü kanıksanarak önemsizleşiyor...
Bir tarihte Urfa'nın bir ilçesinde AKP İlçe Başkanlığı binasının camları biri kadın 2 kişi tarafından kırıldıktan sonra içeriye el yapımı patlayıcı (molotof) madde atılıyor.Geçen hafta tutuklu sanıklara “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, anayasal düzeni silah zoruyla değiştirme” suçundan verilen ağırlaştırılmış müebbet cezası onandı.
İlçe binası başka bir partiye ait olsaydı camların kırılması ve ufak çaplı bir yangına sebebiyet verenlere hangi ceza verilirdi?
Ana muhalefet partisinin İstanbul’da binası kurşunlandı,sonuç ne oldu? Genel başkanı Ankara’da fiili bir lince maruz kaldığında "devletin birliği ve bütünlüğü " hiç akla gelmedi. Ekrem İmamoğlu Erzurumda saldırıya uğradıktan sonra yargı hangi kararı verdi/verecek? HDP'ye yapılan , saldırıları anmaya bile lüzum yok.Hangi birini söylesem...HDP İzmir İl Örgütü'nü basıp, binayı ateşe veren silahlı saldırgan Onur Gencer, rehin aldığı parti üyesi Deniz Poyraz'ı öldürdü de örgüt üyeliği suçundan mı ceza aldı!
Ülkenin 3.büyük partisi hakkındaki kapatma ve Kobani olayları davalarının temelini oluşturan Yasin Börü davasına ilişkin gizli tanık ifadesiyle 14 yaşından beri tutuklu olan Mazlum İçli'ye verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası da onandı.Bu davadaki sanık Mazlum'un çocuk yaşta iken 4 kişiyi öldürdüğü iddiasını temelden ortadan kaldıracak video görüntüleri mahkemeye sunulmuş olsa da aynı saatte 140 km uzaktaki bir düğünde çalgı çalan ,halay çeken çocuğa yasalarda idam cezasının karşılığı olarak verilen ağırlaştırılmış müebbet cezası onaylanmış.
Adalet arayışında yarışın olduğu her dava belki de birer Dreyfus Davasıdır.Öyle bir durumda ki yargı sistemi arada sırada verdiği evrensel ölçekteki kıymetli kararlar da egemen erkin duvarına çarparak işlevsiz hale gelmesini bile çok gördük, kanıksadık.
Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere dava arkadaşları ve partilerini cezalandırmak için "Mazlum" kurbanların ömürlerini dört duvar arasında çürütmeleri çok sıradan bir durum olabiliyor...
Bir iki dava değil neredeyse bütün siyasi davaların tamamına yakını tartışmalı.
Merdan Yanardağ'ın tutukluluk sürecinden,"yasa dışı " bir bildiri dağıtımından 10 yılı aşkın hapis cezalarının her biri Dreyfus Davası değilse nedir?
Mazlum bir halkın, bir kişinin başına gelenler artık "normal" görülen her olaya ,her duruma burnunu sokan Zola gibi Sartre gibi aydınların yerine "okumamış insanın ferasetine inanan" "hocaların "egemenlerin önünde düğme iliklemesinin garipsenmediği bir yerde başımıza taş yağsa yeridir.
Adı Mazlum kendi mazlum bir köylü çocuğun yıllardır dört duvar arasına hapsedilmesini ne kadarımız duydu,ne kadarımız kulak kabarttı!
6/8 Ekim olaylarında yaşananları aydınlatmak varken davulcu çocuk Mazlum'a verilen ağırlaştırılmış müebbet cezasının onanması mazlumun ahını almaktan öte bir şey olsa gerektir.
Keza HDP ve Demirtaş davasına meşruiyet kazandırmak için ,"bile bile lades" yapıldığını görmek için "aydın" olmak gerekmiyor.
Bir imzayla "Barış Akedemisyenleri"nin başına gelenlerden sonra değil EmileZola olmak, şair yazar Rıfat Ilgaz'ın deyimiyle " korkuluk" olmak bile zor.
Ah bir korkuluk olunsa,korkuluklar çoğalabilse belki de yukarıda andığımız davalar olmayacak veya Dreyfus Davası gibi tekil kalacaktır...