“Süleyman Abi'nin karısı hasta İş de bulamadı… Aramızda birkaç kuruş toplayalım dedik...
Nuri Baba: "İki günlük yemek parası... Sonra... Sadakayla mı geçinecek adam çalışırken? Bununla bir şey çözemeyiz oğlum..."
Ekrem: "İşverenin aklına estiğini işten atmasını durdurabiliyor muyuz?
İşçi 1-"Sendikaya girelim de kapı dışarı mı etsinler işimizden "
Ekrem: "Sendika sendin be... Sen... Ben... O, hepimiz"... Şu ortaya çıkar mıydı (elindeki boya kutusunu gösterir) emeğimiz olmadan? İşte bu yaratan emeğimizin hakkını biz almasak kim verir bize? Ben teknisyenim oğlum, çoluğum çocuğum da yok… Dört çocuğunla sürünmüyor musun Mustafa ha? Ya sen Temel? Altmış lira alırsın haftada, hasta anan, karın, iki çocuğunla nasıl geçiriyorsun? Sen, Hasan...Rıza...Şakir...Hiristo...Moiz...Ulan neyiniz var kaybedecek? Kanun bir hak vermiş size. Köpek gibi korkup titreşeyeceğinize, hele bir sımsıkı tutun birbirinizi, bakın o zaman kimse sizin ekmeğinizle, insanlığınızla oynayabilir mi?”
Laz Harun: "Eee ne yapacağuz greve mu kalkuşacağuz şimdi de"?
Muhacir: Abe tabi grev istiyoruz be Harun"... Karanlıkta Uyananlar, Vedat Türkali
1960'lar Türkiye'sinde bir boya fabrikasında çalışan işçilerin günlük hayatlarını, fabrikada yaşadıklarını, greve doğru gidecek olan hak arama ve sendikalaşma mücadelelerini, işçilerin bilinçlenmelerini konu edinen senaryosunu Vedat Türkali'nin yönetmenliğini Ertem Göreç'in yaptığı Karanlıkta Uyananlar filmi dönemin özelliklerini başarıyla beyazperdeye aktardığı gibi ilk işçi filmi olma özelliğini de taşımaktadır.
1960'lardan bu güne ne değişti? Karanlıkta(n) Uyananlar 1980'lere geldiğinde çoğalıyor kendi sınıf sendikalarını kurmaları bazen sendikalara da rağmen ekmek ve özgürlük mücadelesini büyüttüğü günlerde başka bahanelerle sermayenin has bekçileri askeri darbeyle başta işçi sınıfı olmak üzere tüm toplumu cendereye almak suretiyle yolu düzlemeyi seçtiler. O dönemin bir patron örgütünün başı olan Halit Narin "Şimdiye kadar işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde" demişti, o gün bugündür servetlerinin üstüne servet katan patronlar gülmeye devam ediyor...
Sendika kurmak, sendikaya üye olmak yasal bir hak. Türkiye'de yaklaşık 17 milyon işçi var ve bu sayının yaklaşık 2 buçuk milyonu sendikalı. Her 100 işçinin sadece 15'i. Normalde her işçi sendikanın ne olup olmadığını bilir. Bilir bilmesine de sendikalı olmak öyle kolay değildir. Sendika sevmez, sendikalı işçi sevmez patronlar. Kendilerine rağmen kurulmuşsa sendika, işçiler bu sendikalara üye olmuşsa eğer, sorun istemez sendika ile "uyum içinde olmak" ister. İşi yukarıda halletmek en iyi bildikleri işten bile sayılmaz. Sarı renkli sendikalarla kazanmaya devam ederler mecburen, hiçbir sendika olmamasını tercih ederler, çaresiz ise durum sarısı, yandaşı makbul "sendikanın "...
Patron daha çok kazanmak için giderleri kısmaya özen gösterir, en önemli gider patron için, işçilere ödenen ücretlerdir, ne kadar az işçi ücreti o kadar çok kâr demektir. Asgari neylerine yetmiyor. En iyi bildikleri kâr, daha çok kâr...
İşçi ise emeğinin karşılığını almak, insanca yaşamak ister haklı olarak. Hiçbir sendikanın olmadığı işlerinde yasal hak olmasına rağmen gizli örgütlenmek /sendikalaşmak zorundalar. Yoksa kapının önüne koyuyorlar hemen işçileri. Öyle sendikal neden ileri sürmezler, süremezler ne de olsa her işçinin yasal hakkıdır sendikalı olmak. Öyleyse ya "küçülmeye giderler ya performans gerekçesine sarılırlar ya da kod 46 girmeli devreye hemen. En şerefsizi de bu zaten. Kod 46 ne anlama geliyor peki? İşveren kıdem ve ihbar tazminatı ödemez. Yetmiyormuş gibi işten çıkarılan işçiler İŞKUR'dan da işsizlik maaşı alamadıkları için açlıkla terbiye edilmek istenirler. Bu ve benzer maddeler bir bütün olarak sınıfa gözdağı niteliği de taşımaktadır.
Sendikasız işçiler 18.yüzyıl koşullarında çalışırlar. Sendikanın olmadığı yerlerde sigorta da ya yoktur ya da asgariden yatar primler, çalışma saatleri alabildiğine esnektir, yasalar 8 saat dese de bu saatin çok üstünde çalışırlar geçim derdi fazla mesaiye mecbur kılar işçileri. Bazen de şu bu gerekçeyle mecbur bırakılırken işçiler işini kaybetmemek için sesini çıkarmaz. Her gün biraz daha yoksullaşan açlık sınırının altında hemen her şeyden yoksun bir yaşam sürerler, memlekette yaşanan yoğun işsizlik, ucuz işçiliği dayatmayla kalmaz örgütsüzlüğü de dayatır.
Bayburt Şirketler Grubu çatısındaki Agrobay Seracılık işçilerinin eylemi sürüyor.
Agrobay Seracılık Yönetim Kurulu Üyesi Arzu Şentürk Salık, BBC Türkçe'den Fulya Öztürk'e şunları söylüyor:
“Hak bu şekilde aranmaz, yargıya gidilir. Hepimiz biliyoruz ki işçi zaten bu ülkede 1-0 önde başlıyor. İyi niyetli bir insan arabulucuya gider, sizinle konuşur, olmazsa davaya gider. Ama bunların niyetleri çok başka. Burada birileri kahraman olmak istiyor, birileri de kolaydan para almak istiyor ama bu işler öyle kolay değil. Biz burada gece gündüz çalışıyoruz.”
Kargaların güleceği bir cümle kuruyor patroniçe, "Hepimiz biliyoruz ki işçi zaten bu ülkede 1-0 önde başlıyor."
Ortadoğu, Balkanlar ve Avrupa'nın en büyük serası olmakla övünen Agrobay işçilerinin karşısında 1-0 gerde (!) İngiltere, Almanya, İspanya, İsveç, Hollanda ve Rusya’ya ihracat gerçekleştirenler sıfır, vah vah ...
İlk işten çıkarılanlardan Ayten Yavuz, Cumhuriyet'e konuşmuş:
"İş tanımımız dışında ne kadar iş varsa yaptık. Ben kürekle kum bile taşıdım. Baktık olmuyor, koşulların zorluğu var, ücretsiz izin dayatıyorlar sendikaya üye olduk ve işten çıkarıldık. Üç ay aylık alamadığımız oldu. Zaten kazandığımız asgari ücretle zor geçiniyorduk."3 ay maaş almadan ailesinin yaşamını sürdüren işçiler ise 1,öyle mi?
Ne pahasına sıfırlar? Ülkemizi çok sevdiği için mi (?)Yoksa sihirli sözcük daha çok kâr olmasın...
Ülkenin bir çok yerinde bir çok işyerinde irili ufaklı, kısa veya uzun süreli grev, direniş, basın açıklaması gibi eylemler devam ediyor. Agrobay tarım işçilerinin, Corning Kablo İşçilerinin grevi, uluslar arası haber ajansı Sputnik'te sendikaya üye oldukları için işten atılan gazetecilerin eylemi, Trendyol İşçilerinin eylemleri,(...) şurada burada tek tek sürerken en son Gebze OSB’de üretim yapan Trelleborg fabrikasında çalışan 323 işçiyi ilgilendiren toplu iş sözleşmesi işçilerin 10 günlük fiili grevinin ardından imzalandı.
Karanlıkta Uyananlar kendisi için sınıf oldukça Karanlıkta(n) Uyananlar umut olacaktır buna kuşku yok. Çünkü Paul Eluard'ın, "Aydınlık "şiirindeki dize gibi "Hiçbir vakit tam karanlık değildir gece."
Fotoğraf: İleri Haber/İzel Sezer- Ersan Kınık