Emek Partisi (EMEP) Genel Merkezi, TSK'nin tarihindeki hak ihlallerine dair yaptığı açıklamalar sonrası hakkında linç kampanyası yürütülen CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'na destek açıklaması yayımladı.
Açıklamada "Sezgin Tanrıkulu yalnız da değildir suçlu da. Çünkü asıl suç zulmün ve darbelerin üstünün örtülmesidir. Orduların görevi yurt savunmasından ibaret olmalıdır ve halka karşı işlenen suçların açıklanması şarttır. Bu temel demokratik bir ilkedir. Sezgin Tanrıkulu’nun başına gelecek her olumsuz durumun sorumlusu da linç ortamını kışkırtanlar olacaktır." ifadelerine yer verildi.
"DARBECİLERİN YARGILANACAĞINI VAAT EDEN AKP İKTİDARI DEĞİL MİYDİ?"
Emek Partisi (EMEP) Genel Merkezi, Sezgin Tanrıkulu'na karşı başlatılan linç kampanyasına karşı yazılı açıklama yayımladı.
CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun bir televizyon kanalında "TSK’nın yaptığı her şey eleştiriden azade değil. Biz milletvekiliyiz bunları sorgularız” açıklamalarının ardından bir linç çemberine alındığı ve hem iktidar hem de kendi partisi tarafından Tanrıkulu'na cephe alındığı kaydedilen açıklamada "Yıllardır 28 Şubat Darbesi’nden mağduriyet öyküsü çıkaran, 2010 Anayasa oylamasında 12 Eylül darbecilerinin yargılanacağını vaat ederek halktan oy talep eden, balyoz ve Ergenekon davalarında ordu kurmaylarını darbecilikle suçlayan, darbecilikle bağının kesilmesi için ordunun sivil iktidara bağlanması gerektiğini iddia eden AKP’nin kurmayları ve basını değilmiş gibi Sezgin Tanrıkulu’nun eleştirileri ‘yanına bırakılmayacak’ bir suç olarak gösteriliyor" denildi.
"ELEŞTİRİ HAKKI TEK ADAM YÖNETİMİNE REZERVE DEĞİL"
TSK’nin yaptıklarının eleştiriden azade olmadığı ve eleştiri hakkının da tek adam yönetimine rezerve edilmediği ifade edilen açıklamada bir milletvekilinin eleştirisinin suç olarak gösterilemeyeceği vurgulandı.
Açıklamanın devamında şu değerlendirmeler yer aldı:
"Kaldı ki aynı zamanda avukat olan Tanrıkulu takip ettiği davalara, AİHM karalarına dayanarak tanıklıkla kalmamış, resmi belgeleri hatırlatmıştır. Tanrıkulu’nun sözlerinin iktidarın ve partisinin en yetkili kişiler tarafından kınanacak bir konu ve suç olarak gösterilmesi; birincisi darbeleri aklamak, ikincisi gerçek suçların üstünü kapatmak, üçüncüsü toplumsal hafızayı kötürümleştirmek anlamını taşıyor. Hepsi birden ‘Orduyu siyasetten arındırarak sivilleşme’ safsatasının boş bir söylem olduğunu gösteriyor ve kurumun doğrudan doğruya iktidar siyasetine bağlanması anlamına geliyor.
"HALKA KARŞI İŞLENEN SUÇLARIN AÇIKLANMASI ŞARTTIR"
Yine bir 12 Eylül yıldönümünde Ordu’nun ‘kutsallaştırılması’ noktasına gelindi. Üzerinden bunca yıl geçtikten sonra 12 Eylül cuntasının attığı temeller üzerine durmadan kat çıkan tek adam yönetimi varoluşunun koşulu olan darbelere laf söyletmiyor. Öte yandan Kürtlere yapılan zulmün üstünü örtmeye devam ediyor.
Sezgin Tanrıkulu yalnız da değildir suçlu da. Çünkü asıl suç zulmün ve darbelerin üstünün örtülmesidir. Orduların görevi yurt savunmasından ibaret olmalıdır ve halka karşı işlenen suçların açıklanması şarttır. Bu temel demokratik bir ilkedir.
Sezgin Tanrıkulu’nun başına gelecek her olumsuz durumun sorumlusu da linç ortamını kışkırtanlar olacaktır."
NE OLMUŞTU?
CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, TV100'de yayınlanan bir programa telefonla bağlanarak "TSK'nın yaptığı her şey, eleştiriden azade değil. Biz milletvekiliyiz bunları sorgularız. TSK değil mi 12 Eylül'de darbe yapan? Bu ordu değil mi 15 Temmuz'da darbe girişimi yapan, köyleri yakan... Benim takip ettiğim davalar var. 15 köylüyü helikopterden atan TSK değil mi? AİHM kararıyla sabit hale gelen... Biz eleştirel yaklaşırız. Soru sorarız, doğru olup olmadığını sorarız, TSK üzerinden bu tür şaibelerin kalkması amacıyla bunu sorarız. 40 yılda her şeyi doğru yapsaydı Türkiye bu durumda olmazdı. AİHM kararı orada, 15 tane köylü, kim attı? Bu kadar köyü yaktı? Daha yeni Roboski Uludere oldu... Sizler de eleştirel yaklaşamadığınız için Türkiye bu noktaya geldi" ifadelerini kullanmıştı.
TANRIKULU'NUN KONUŞMASINDA DİLE GETİRDİĞİ KONULAR
Diyarbakır - 1993
8 Ekim -25 Ekim 1993 arasında Kulp ilçesinin dağınık mezralardan oluşan (Gurnik, Mezire, Pireş, Kepir ve Şuşan) Alaca köyü ve Muş'a bağlı Kayalısü köyünün (Licik mezrası) civarında, General Yavuz Ertürk Komutasındaki Bolu Tugayı tarafından yürütülen askeri operasyonda köy ve mezralarından toplanarak gözaltına alınan 11 kişiden bir daha haber alınamadı.
Kaybedilenlerin isimleri şöyle: Mehmet Salih Akdeniz, Celil Aydoğdu, Behçet Tutuş, Mehmet Şerif Avar, Hasan Avar, Bahri Şimşek, Mehmet Şah Atala, Turan Demir, Abdo Yamuk, Nusreddin Yerlikaya, Ümit Taş (16 yaşında).
Şırnak - 1994
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 12 Kasım 2013’te verdiği kararda Şırnak'ın Kuşkonar ve Koçağılı köylerine 25-26 Mart 1994'te düzenlenen hava operasyonu sırasında öldürülen 34 sivilin yakınları tarafından açılan davada, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (AİHS) ihlal ettiğini belirtmişti.
Türkiye’nin, mahkeme kararı gereği davacılara, mahkeme masrafları da dahil olmak üzere 2 milyon 310 bin 700 euro ödemesine karar verilmişti.
Kaynak: Evrensel