Uluslararası Göçmenler Günü dolayısıyla açıklama yapan Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, Meclis'te basın toplantısı düzenledi.
Emek Partisinin, geri gönderme merkezlerindeki göçmenlerle ilgili çalışma yaptığını bildiren Karaca, Türkiye'de 27 geri gönderme merkezi olduğunu ve bu merkezlerde ciddi sorunlar yaşandığını söyledi.
Geri gönderme merkezlerinde, göçmenlere gönüllü geri dönüş metinlerinin zorla imzalatıldığını belirten Karaca, ayrıca bu merkezlerin fiziki koşullarının da kötü olduğunu vurguladı.
Merkezlerde tutulan insan sayısının kapasitenin üzerinde olduğunu ifade eden Karaca, "Geri gönderme merkezlerinde buralarda insan hakkı ihlalleri yaşanıyor. Geri gönderme merkezleri göçmenler için bir cezaevine dönüştürülmüş durumda" diye konuştu.
Evrensel’in haberine göre, Karaca, EMEP Göç Bürosu’nun yaptığı bir görüşmede yaşananları anlatan bir göçmen kadının ifadesini şöyle aktardı:
“Hiçbir gerekçe olmadan aylarca Bursa GGM kampında kaldım. ‘İlla bir gerekçesi vardır’ diye düşünüyorsanız, gerçekten kendi düşüncelerimi ve kendi politik görüşümü yansıttığım için geçtiğimiz aylarda ‘Milli güvenliğe tehdit’ koduyla tutuklandım.”
Karaca, göçmenlerin “milli güvenliğe tehdit” oluşturabilecek hangi unsurlara sahip olduğuna dair tek bir bilgisi olmadan aylarca bu merkezlerde tutulup hak gasplarına uğradığını belirtti.
“KARIN DOYURMAK İÇİN TOPLANAN EKMEKLER”
Karaca, “Geri gönderme merkezlerinde yaşananlar, fiziki koşullar, uygulanan muameleler, görevlilerin tutumu, göçmenlerin uğradığı hak gaspları kamuoyuyla paylaşılmıyor. Kapalı kutu olarak saklanıyor. Geri gönderme merkezlerinde tutulan insan sayısı, kapasitenin çok üzerinde olduğu için göçmenlere bir yaşam alanı bırakılmıyor. Sağlık ve hijyen koşullarının olmadığı, bulaşıcı hastalıkların yayıldığı koşullarda koridorlarda yatan, dolapları ters çevirip yatak olarak kullanan, yer kalmadığı için tuvaletlerde uyumaya çalışan insanların bulunduğu bir GGM’deki tanıklığı paylaşıyorum” diyerek görüştükleri bir göçmen kadının ifadelerini okudu: “Bina iki kattan oluşuyordu. Zemin katı idari personelin kaldığı, birinci ve ikinci kat ise GGM’de tutulan kadınlara aitti. Her kat sağ ve sol olarak ikiye bölünmüş ve aralarında demir parmaklıklar vardı. İlk girdiğim gün parmaklıklar açıldı, içeri girdim ve parmaklıklar üstüme kapatıldı. Ne yapacağıma dair hiçbir bilgi verilmedi. Gittiğimde odalar doluydu. Yataklar da öyle. Dolayısıyla bana verilen yatağı tuvalet kapısının önüne sermek durumundaydım. İki hafta tuvalet kapısının önünde uyumak zorunda kaldım. Büyük odaların havalandırma camı vardı. Küçük odaların havalandırma sistemi yoktu. Her gün gelen mülteci veya göçmen kadın sayısı artıyordu. Bulunduğumuz katın bölümünde 40 kişiden 200 kişiye bir artış söz konusuydu günler içerisinde. Genelde gelenler İstanbul’dan getiriliyordu. Özellikle yemek sıralarında çok zorluk yaşıyorduk. Yemekler insanların yiyebileceği türden hiç değildi. Bulunduğum 5 ay boyunca bize sadece bir gün kırmızı et ve iki gün tavuk eti verildi. Yemeklerimizin içine bazen sakinleştiricilerin konulduğuna dair kanaatimiz vardı. Özellikle çorba günlerinde yemek sonrası katlarda herkesin tüm gün boyu uyuduğuna şahsen şahit oldum. Yemek porsiyonları küçük ve yemek saatleri zorlayıcıydı. Herkes olabildiğince kenarda köşede ekmek varsa toplayıp odaya getirmeye gayret ediyordu. Orada sadece haftada iki gün açık olan bir market vardı. Ordan sadece maddi durumu iyi olanlar bazen o marketten alışveriş yapıyorlardı.”
DOKTORA, İLACA, HİJYEN MALZEMESİNE ERİŞİM YOK
Genel olarak Geri Gönderme Merkezlerinde doktor yerine paramediklerin görev yaptığına dikkat çeken Karaca, Doktora erişim ve sağlık koşullarının iyileştirilmesine yönelik taleplerin çoğu zaman sonuçsuz kaldığını belirterek bir kadın göçmenin tanıklığını aktardı: “GGM’de yaşadığımız sık sorunlardan biri eğer bir hastalığınız varsa o hastalığınızla ilgili ilaç alıyorsanız o ilacı yanınızda getirmenize asla izin verilmiyordu. GGM’de bulunan doktor eğer kabul ediyorsa hastaneye tekrar sağlık taraması için gönderiliyordunuz. Bunun örneklerinden birini daha vermek istiyorum. N. isminde Afrikalı bir kadın arkadaş vardı benim olduğum dönemde. N. diyabet hastasıydı. Geldikten iki hafta sonra bir gün kriz geçirmeye başladı. Kriz neredeyse bir buçuk saat sürdü ve biz öldüğünü zannettik. Sorumlular o süre zarfında geldi ve ama sadece güldüler. N.nin GGM’den çıkmak için bu ‘tiyatroyu’ sergilediğini söylüyorlardı ve gülüyorlardı. Bir buçuk saatin ardından N. artık hareket edemiyordu, sanki beyni hiçbir komut vermiyordu. Hiçbir şey hatırlamıyordu. Bu durumdan sonra N.’yi hastaneye götürdüler. Ama götürmelerin hiçbir faydası yoktu. N. artık ellerini kullanamıyordu, yürüyemiyordu ve konuşamıyordu. Ona tekerlekli sandalye vermişlerdi. Bizler onu yemeğe götürüyorduk. Kilolu bir kadındı ve merdivenleri çıkarırken, ağır olduğu için kaç kere onu tutamadık ve düştü. İlaçla kontrol altına alınabilecek bir hastalığınız var yürüyerek, konuşarak ve fiziksel olarak faaliyetlerinizi yapabiliyorken GGM’ye geldikten sadece iki hafta sonra tekerlekli sandalye mahkum bir hale düştüğünüzü düşünün… Anlattıklarım tiyatro değil gerçekten birçoğumuzun iliklerine kadar yaşadığı şeyler…”
Göçmenlerin, kış aylarında dahi soğuk su ile duş almak zorunda kaldığını, çamaşırlarını yıkayamadıklarını, soğuk su ile duş almaya razı olan göçmenlere sabun, şampuan veya herhangi bir temizlik malzemesi verilmediğini belirten Karaca bir göçmenin anlattıklarını paylaştı: “Hijyen koşulları berbattı. Tuvaletlerde kocaman siyah çöp poşetleri vardı ve günlerce çöpler toplanmıyordu. Her yer kirli ped doluydu. Enfeksiyon, mantar çok yaygındı. Benim vücudumda kısa süre içerisinde beyaz lekeler oluşmaya başladı. Öte yandan diş etlerimde enfeksiyon oluşmaya başladı. Ben günlerce çok ağrımın olduğunu idareye bildirmeme rağmen hastaneye götürülmedim. En son tüm ağzım şiştiğinde dişçiye götürdüler. İnsanların ihtiyacını karşılayacak en temel şeylerin bile hiçbiri yoktu. Örneğin tarak. Bize verilen çatalları saklayıp saçımızı tarıyorduk. Bit çok yaygındı. Regl olduğumuzda pede erişmek çok zordu. Regl olduğumuzu söylediğimizde 2-3 gün sonra ped getiriyorlardı. Öte yandan sadece bir paket küçük ped alabiliyorduk ve ikinciyi almak neredeyse imkansızdı. O bir paket normalde 2 gün yetiyorken senin 6 güne yayman gerekiyordu ve bu hastalık demekti.”
"KADIN, ÇOCUK, LGBTİ OLMAK ZORLUĞU KATMERLİYOR"
Geri gönderme merkezlerindeki refakatsiz çocuklara yönelik muamelelere dikkat çeken Karaca, güvenlik görevlilerinin bu çocukların yaşlarını kasten 18 olarak yazdırması nedeniyle, çocukların bakım evlerine yerleştirilemedikleri ve aile birleşimlerine yönelik katı bürokratik süreçler nedeniyle çocukların mağdur olduğunu, ailelerinden ayrı tutulan çocuklarda özellikle istismar riskinin arttığına dikkat çekti.
LGBTİ göçmenlerin risk altında olduğunu belirten Karaca “Geri gönderme merkezlerinin koşulları, bu merkezlerde kalmaya zorlanan tüm kesimler için neredeyse birer cezalandırma aracına dönüştürülmüş durumda. Ancak LGBTİ’ler için daha fazla şiddet söz konusu. Bir arada tutulmaması gereken göçmenler ise aynı odaları paylaşmaya zorlanıyorlar. LGBTİ bireylere de özel bir alan sağlanmadığı için, tacize, tecavüze ve kötü muameleye maruz kalma riskleri artıyor. Şiddetten koruma yöntemi olarak LGBTİ göçmenlerin tecrit edildiği örnekler bize aktarıldı” dedi.
ŞİDDET VE AYRIMCILIK OLAĞAN
Geri gönderme merkezlerinde insan hakları ihlallerinin olağan duruma geldiğini belirten Karaca, bu konudaki başka bir tanıklığı dile getirdi: “Evli olan çiftler bazı günler görüştürülüyordu. Eşleriyle görüşen kadınlar diğer binadaki koşulların çok daha ağır olduğunu, erkeklerin fiziksel şiddete çok maruz kaldıklarını, jopla darp edildiklerini söylüyorlardı. Orada ne kadar kalırsanız kalın oluşacak psikolojik tahribatı hiçbir şey söküp atamaz. Orada bulunduğum sürede yaşadıklarım sürekli kafamda ve derin bir depresyon sürecini geride bırakmaya çalışıyorum. Nefrete karşı bizim sesimizi ne zaman duyacaksınız?”