Bir Bebekten Katil Yaratan Karanlık

Abone Ol

"Bir bebekten katil yaratan karanlık.”

Rakel Dink

Bir siyasi cinayetler ülkesi olan Türkiye'de sanırız taşı gediğine oturtan en iyi söz bu olsa gerek. 19 Aralık 2007'de Şisli'deki Agos Gazetesi'nin önünde işlenen bu cinayet siyasi cinayetler arasında en "istisnai" olarak görünse de aslında devlet bürokrasisi içinde yer edinmişlerin olduğu cinayetler serisinin örneklerinden sadece biridir.

Bunu öyle alelade işlenmiş bir cinayet olduğu için tabiki söylemiyoruz. Hatırladığımız birçok cinayetin ya nüfuzlu işadamları, siyasetçi, bürokrat ya da devlet görevlilerinin konum ve gücünden faydalanarak işlendiği gözardı edilemez bir gerçek.

Ki burada devlet görevlilerinin ihmali dolayısıyla oluşan, "taksirli suçları" (Çorlu Tren kazası gibi) saymıyoruz bile. Antalya Rixos Otel'de öldürülen stajyer çocuk Burak Oğraş'dan tutunda Rabia Naz cinayetine, İstanbul Beyoğlu'nda bir karakolda öldürülen Festus Okey cinayetinden Ankara'da AKP Milletvekili Şirin Ünal'ın evinde bakıcılık yaparken öldürülen Özbek asıllı Nadira Kadirova'ya, Armutlu'da öldürülen ve kanlı gömleği hastanede "kaybolan"  Hasan Ferit Gedik cinayetinden, MHP'li Sinan Ateş cinayetine kadar onlarca cinayeti sayabiliriz.

Bu cinayetlerin hepsinde katil maktüle karşı ya korunmuş, ya da siyasi nüfuza ve ayrıcalığı sahip kişilerin gücüyle dava süreci sekteye uğramış boşa çıkarılmıştır. Tüm bu cinayetlerin yanında, Beyazıt, Bahçelievler, Sivas, Maraş, Çorum, Gazi Katliamı gibi toplu katliam ve cinayetlerden; Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Musa Anter, Turan Dursun, Doğan Öz, Eşref Bitlis, Gaffar Okan gibi siyasi cinayetlere kadar sonuç hep trajik bir şekilde benzerdir. Bu toplu cinayet ve katliamların çoğu zaman gerçek failleri bulunamamış, davalar zamanaşımına uğratılmıştır. İnsanlığa karşı işlenmiş vahşi katliam ve cinayetlerin (Sivas, Maraş Katliamı gibi) zamanaşımı uğramaması için önerilen yasa teklifleri ise mecliste reddedilmiş, katiller adi yargılama maddeleriyle yargılanmış ya da hep "iyi halden" cezalarında indirime gidilmiştir. İşte Hrant Dink cinayetinin katili Ogün Samast'da bu görünmez elin! korumasında "iyi halden" tahliye edilmiştir.

Bu açıdan Hrant Dink cinayeti başta bahsettiğimiz gibi "istisnaî" bir cinayet değildir. Çünkü Hrant'ın öldürülmesindeki ortaklık ya da organizasyon aslında şimdiye kadar var olmayan bir ortaklık ya da organizasyon değildir. Buna rağmen Dink cinayetine baktığımızda çarpıcı gerçeklerle karşı karşıya kalıyoruz.

Özet olarak bahsetmek gerekirse dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay geçen gün Sözcü Gazetesin'den Saygı Öztürk'e verdiği röportajda; kendisinin emniyet müdürü olduğu dönemde Dink'in öldürüleceğine dair bir bilgi almadığını ve bu cinayetin mutlaka önlenebilecek bir cinayet olduğunu söylemiştir.

Kendisinden önce Trabzon Emniyet Müdürü olan Ramazan Akyürek döneminde, cinayetin tetikçisi Yasin Hayal'in isminin Trabzon emniyetinden İstanbul emniyetine kadar ulaştığını, bu cinayetin işleneceğine dair bilginin dönemin İstihbarat Daire Başkanı Faruk Sarı'ya bildirildiğini fakat kendisinin önemsemediğini ifade etmiştir. Ramazan Akyürek ve Faruk Sarı daha sonra FETÖ soruşturmasında hüküm giymişlerdir. Bununla beraber Hrant Dink'in öldürüleceğini 2006'da yani 1 yıl öncesinden haberini alan Trabzon İstihbarat Şube, cinayetin işleneceği bilgisini başında Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'in bulunduğu Emniyet İstihbarat Şube'ye bildirmişti. Ali Fuat Yılmazer'in daha sonra Ergenekon ve Balyoz kumpasında nasıl bir role sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Şimdi her iki isimde FETÖ terör örgütü kapsamında hüküm giymişlerdir.

Cinayetin işlendiği gün ise jandarma istihbarat ve 2 araç telefon sinyallerinden tespit edilip dava dosyasına girmiştir. Hatta Trabzon İstihbarat Şube'den iki görevlinin cinayetten aylar önce İstanbul'a gelip Dink'in Bakırköy'deki evinin ve Şişli'deki işyerinin çevresinde keşif yaptıkları tespit edilmiştir. Bu da demek oluyor ki bu cinayet çarpıcı bir şekilde jandarma ve emniyetin gözetiminde işlenmiştir.

Merdan Yanardağ geçen hafta Birgün'deki "Bir Cinayetin Anatomisi" isimli yazısında Dink cinayetinin bir "siyasi konjonktür" ürünü olduğunu ve siyasi anlamda planlı olarak işlendiğini ifade ediyor.

Yani o dönem emniyet ve bürokrasideki Fettullahçı çeteyle birlikte hareket eden iktidar, devlet içindeki Kemalist odaklara karşı bir kumpas örgütlemek için bu cinayeti koz olarak kullanmıştır. Ergenekon ve Balyoz davaları da bu şekilde şekillendirilmiş ordu ve devlet bürokrasi içindeki Kemalist odaklar bu sayede temizlenmiştir. Merdan Yanardağ bu açıdan cinayetin arkasındaki güçlerin sır perdesi olmadığını, bunun faili meçhul bir cinayet olarak gösterilmesinin doğru olmadığını söylüyor. Yanardağ, Dink cinayetinin bir "milli mutabakat cinayeti" gibi gösteren ve hatta kendilerine "Hrant'ın dostları" da diyen -bir kısmı dava avukatı bile olan- bir kısım liberal ve muhafazakar çevrenin de cinayetin "gerçek faillerinin" gizlenmesinde payı olduğunu ifade ediyor.

Bu cinayet arkasındaki güçler itibariyle faili meçhul bir cinayet değil faili belli bir cinayettir diyor Yanardağ.

Gabriel Garcia Marquez'in Kırmızı Pazartesi romanını duymuşsunuzdur. Bu romanda işleneceğini herkesin bildiği -neredeyse tüm kasabanın- fakat kimsenin önlenmesi adına hiçbir şey yapmadığı bir cinayetten bahsedilir.

Romanda kasabanın dini görevlisi olan piskopostan tutunda vali ve belediye başkanına kadar kasabanın tüm ileri gelenlerinin bu cinayetten haberi vardır fakat kimse cinayetin işleneceğine dair bilgiyi işleme almamıştır. Romanın baş kahramanı Santiago Nasar dışında birçok kişi bu cinayetin Vicario kardeşler tarafından işleneceğini cinayet silahıyla birlikte görmüştür fakat tüm emareler bu cinayetin işleneceğini göstermesine rağmen her nedense herkesin dilleri lâl olmuş hiç kimse cinayetin işleneceğine dair tek bir kelime etmemiştir. Ve sonucunda cinayet dramatik bir şekilde gerçekleşmiştir.

Marquez aslında bu romanında gerçekten yaşanmış bir hikayeyi anlatmıştır. Tabii burada bir romanla gerçek bir cinayeti benzeştiren şey, suç ortaklığının göz göre cinayete sebep olmasının bir ibretlik vesikası olmasıdır. Çünkü Hrant Dink cinayeti tüm bu ibretlik gerçekler ışığında kavranabilir ancak.

Cinayeti basit ve sıradan bir cinayet olarak gösteren ve yaşı o günlerde 18 yaşından küçük olan tetikçi Ogün Samast'ı "iyi halden" tahliye eden yargı ve o günkü FETÖ’cü kadrolarla siyasi bir ortaklığın peşinde olan siyasi otorite ise tüm bu gerçeklerden kendini kolayca sıyıramayacaktır.

Tam da burada düşündüklerini yazmaktan hiçbir zaman çekinmemiş ve kendisi de bir siyasi cinayete kurban gitmiş Turan Dursun'un sözünü hatırlamakta fayda var:

"Siz karanlığa ışıkla gitmezseniz, o karanlık yayıldıkça yayılır, bir kısım engeller çıkar, ışık kaynaklarıyla halk arasına girer, herkes çareyi fizikötesi güce sığınmakta bulur".

Rakel Dink, cinayetin hemen ertesinde Agos'un penceresindeki konuşmasında söylediği gibi, "Bir çocuktan katil yaratan bu karanlık düzeni" er ya da geç değiştirmek ise boynumuzun borcu olsun...

Hrant Dink cinayetinin ardından açıklama yapan eşi Rakel Dink, “Bir bebekten katil yaratan karanlık.” İfadelerini kullanmıştı.