MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ankara'da partisinin İl Başkanları Toplantısı'nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Şeyh Said tartışmalarına değinen Bahçeli, “Tarih ve milletin huzurunda söylüyorum; Hınıslı Said bir vatan hainidir, yaşadığı dönemin terörist başıdır, katildir, canidir, emperyalizmin uşağıdır. Piran’da askerlerimize saldıran, halkı isyana teşvik eden, Genç, Palu, Elazığ, Silvan, Lice, Varto işgaline kalkışıp Diyarbakır’ı ele geçirmek için saldırı düzenleyen, eğer bu işgal başarılı olsaydı İngiltere’den sözde Kürdistan için destek isteyeceğini itiraf eden bir soysuza kim övgü yağdırıyorsa onunla aynı çukurdadır. Onlara dikkat ediniz, kalpleri milletle çarpmaz, gözleri milletle yaşarmaz, göğüsleri milletle kabarmaz. 2014 yılında Şeyh Said isminin Diyarbakır’da bir bulvara verilmesi, en başta Diyarbakırlı kardeşlerime ağır bir hakaret ve saygısızlıktır” dedi.

Cumhur İttifakı’nda çatlak olmadığını vurgulayan Bahçeli, “Cumhur İttifakı kararını vermiş, mutabakata varmış, 31 Mart 2024 tarihi için yola koyulmuştur. Kaldı ki, AK Parti’yle çözemeyeceğimiz bir mesele de olmayacaktır. Bize düşen görev çok çalışmaktır” diye konuştu.

Bahçeli'nin açıklamalarının satırbaşları şöyle:

“ÜÇ BELEDİYE FAZLA, BEŞ BELEDİYE AZ ALMAK MAKSADINDAN ZİYADE...”

14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleriyle yasama ve yürütme Cumhur İttifakı’nın müessir ve münhasır kazanımlarıyla tezahür etmiş, böylelikle yeni yüzyılın ilk harcı karılmıştır. Şimdi sırayı 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimi almıştır. Bütün hilkatin tek bir haliki olan Cenab-ı Allah’ın izni ve inayetiyle, aziz ve arif olan Türk milletinin takdir ve teveccühüyle 31 Mart eşiği sağ salim, kazasız belasız, merkezi yönetime münasip ve müzahir olacak ölçüde aşılacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi 31 Mart 2024 tarihini, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni yüzyılına ivme verecek demokratik bir sınır hattı olarak değerlendirmektedir. Evvelemirde partimiz adına şunu ifade etmeliyim ki; AK Parti’yle yapılan görüşmelerimizde, üç belediye fazla, beş belediye az almak maksadından ziyade Türk ve Türkiye Yüzyılı'nın tecellisine odaklandığımızı, ülkemiz ve geleceğimiz adına her türlü özveriyi karşılık beklemeksizin gösterdiğimizi samimiyetle paylaşmak istiyorum. Dün itibariyle partimize yapılan aday adaylığı müracaatları sona ermiştir. Kısa bir zamanda adaylarımızı belirleyip sahadaki çalışmalarımızı azim ve coşkuyla yaygınlaştıracağız. Mesele hangi belediye başkanlıklarının partimizin uhdesinde olmasından daha çok Cumhur İttifakı olarak neyi, nasıl, nereye kadar başaracağımızın ilkesel tutum ve duruşunun Türkiye’miz adına ön hazırlığını yapmaktır. Ummana damlayıp ebedileşen billur su damlaları misali, bir güneş gibi doğan Türk Devri’ne bizim de yürekten desteğimiz olacaktır. Ve bu tercihimiz şüphesiz her türlü pazarlık bahsinden tamamıyla muaftır.

“AK PARTİ’YLE ÇÖZEMEYECEĞİMİZ BİR MESELE DE OLMAYACAK”

Cumhur İttifakı olarak büyük resme kafa yoruyor, kabuğa değil öze bakıyor, tek tek ağaçtan ziyade ormanın bütüne odaklanıyoruz. Siyasi kulislerin müfsit akıntısına kapalıyız. Küfürden daha şiddetli olan fitne akınına hazırlıklıyız ve bağışıklık kazanmış haldeyiz. Hakikat gelince hıyanetin yerle yeksan olacağının bilincindeyiz. Araba çamura battıktan sonra yol gösteren çok olurmuş, biz tekerimize çomak sokmak için tetikte bekleyen çamur zihniyetleri, çarpık niyetleri, münafık siyasetçileri, iç ve dış husumet cephesinde tüfek çatan ahlaksızları her cephede bozguna uğratmaya muktediriz. Velhasıl, Cumhur İttifakı kararını vermiş, mutabakata varmış, 31 Mart 2024 tarihi için yola koyulmuştur. Kaldı ki, AK Parti’yle çözemeyeceğimiz bir mesele de olmayacaktır. Bize düşen görev çok çalışmaktır.

“MUHALEFET İFLAS BAYRAĞINI ÇEKTİ”

Birinci beş yıllık döneminde, bağlanan umutları karşılayan, ihtiyaç duyulan istikrar ve güveni sağlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ikinci beş yıllık devresine milli iradenin desteğiyle geçmiştir. 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri turnusol kağıdı işlevi görerek muhalefetin tükenişini, gizli kapaklı pazarlıklarını, kaç ortaklı olduğunu sayamadığımız sipariş masanın asıl mahiyetini gözler önüne sermiştir. Türkiye’nin öncelikli sorunlarından birisi muhalefetin iflas bayrağını çekmesidir. Demokrasiyi erozyona uğratan çirkef muhalefet kendi kendini yiyip bitiren siyasi organizmaya dönüşmüş, bununla da kalmayıp iç barış ve huzur ortamına kesif bir cephe açmıştır. Zillet ile hezimet arasında bir sarkaç gibi sallanan CHP, İP, DEM ve diğerlerinin Türkiye’yi siyasi kriz ve kaosa sürüklemek için her alçak tertibe başvurdukları gizlenemez boyutlardadır. Kimin kimi çelmelediği, kimin kime tuzak kurduğu öylesine karmaşıklaşmıştır ki, tam bir akıl tutulması, tam bir ahlak kırılması, tam bir siyasi vicdan dağılması ortaya çıkmıştır. Türkiye düşmanlarının siyasi taşeronu olacak kadar seviyesiz ve cibilliyetsiz hale gelen partilerin sadece demokrasiye değil, Türkiye’ye de zarar verdikleri çok açıktır. Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde milli ve manevi değerleriyle çelişen, milletine ve devletine çemkiren bir muhalefet yapısı görülmez, görülemez, görülmemiştir. Muhalefet amansız bir hastalığın pençesindedir. Birbirinin ipliğini pazara çıkaran, sırlarını düğün evinde ifşa eden müflis partilere milletimizin itimat etmesi imkansızdır. Birbirine demediğini bırakmayanların, seçim sonuçlarının vebalini yıkmak için aynaya bakmak yerine suçlu ve sorumlu arayanların, bugünkü aklıyla dünkü aklını yerenlerin Türk siyasetinde varlığı esasen demokratik utançtır. Milletim bilmelidir ki, bizim için asıl tehlike dış düşmanlar değil, siyasete yuva yapmış, hasbelkader TBMM’ne girmiş siyasi tufeylilerdir.

“KÖKÜ OLMAYANIN DALINDAN VE YAPRAĞINDAN BAHSETMEK AKIL VE MANTIK İŞİ Mİ”

Bu haliyle CHP temelde güvenlik sorunudur. PKK’nın demlenmiş hali olan sözde bölücü parti güvenlik tehdididir. İYİ Parti kendi içinde bile dümen, düzen, alavere, dalavere, kumpas ve kutuplaşmadır. Diyorlar ki, muhalefette yaprak dökümü varmış. Bunu söyleyenlere sormak isterim ki, kökü olmayanın dalından ve yaprağından bahsetmek akıl ve mantık işi midir? Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıl dönümü münasebetiyle, önümüzdeki yeni yüzyılın anahtarı Cumhur İttifakı tarafından imal edilmiştir. Fakat Türkiye’yi kilitlemek isteyenler de faal haldedir. Muhalefet bu mihrakların istetmesi, işletmesi ve işbirlikçisidir. Bir yanda 1923 yılının kurucu ilke ve felsefesiyle, Milli Mücadele’nin birikim ve bıçkın iradesiyle Türk ve Türkiye Yüzyılının cümle kapısı aralanırken; Diğer yanda sinir sistemimizi, moral ve milli değerlerimizi hedef alan, üstelik maneviyatımızı sarsma planıyla tatbik edilen sistematik operasyonlar, yoğun psikolojik harekâtlar gözlemlenmektedir. Son günlerde iç ve dış bağlantılarının aşikar olduğu bu karanlık kampanyanın eşgüdüm halinde ve adım adım ilerletilip mevzi elde ettiği görülmektedir.

“KAHVESİNİ ALTIN TOZUYLA YUDUMLAYAN ARSIZLARIN MANTAR GİBİ BİTMELERİ BİR SİSTEM SORUNU OLARAK SERVİS EDİLMEKTE”

Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerinin heyecan ve motivasyonunu tahrip etmek, taciz etmek, bundan mülhem miadı dolmuş tartışmaları yeniden alevlendirmek, toplumsal gerilimi tırmandırmak için çok tehlikeli bir sayfa açılmıştır. İlk olarak, fenomen adıyla ortaya dökülüp para ve servetinin kaynağı şaibeli ve muamma olan sonradan görme bir avuç çapulcunun yarattığı olumsuz hava, milletimizde uyandırdığı infial ve öfke halidir. Bunun yanında insanlarımızı provoke eden sosyal medya görüntüleri, itibar suikastları, iftira düzeneği kuran sosyal medya hesapları, merdiven altı cemaat ve tarikatların şımarıklıkları, maneviyat dolandırıcıların şovları tahammül sınırlarını aşmaktadır. Vatandaşlarımız alın teriyle, el emeğiyle ve geceli gündüzlü hayat mücadelesi veriyorken, aklını kaçırmış gibi para harcayıp, kahvesini altın tozuyla yudumlayan arsızların mantar gibi bitmeleri bir sistem sorunu olarak servis edilmektedir. Buradaki amaç peyderpey telafi edilen sosyal ve ekonomik eşitsizliklerle cılız siyasal tepkiyi kamçılamak ve karıştırmak, Türkiye aleyhine yığınak oluşturmaktır. Bu kapsamdaki hedef; sosyal anarşi üretmek, toplumsal itirazları siyasal tazyikle beslemek, maneviyatımız üzerinde kuşkular uyandırmaktır.

“TÜRK SPORUNUN AÇ GÖZLÜLÜĞÜ”

İkinci olarak, Türk futbolunda muhkem yeri olan kimi insanların illegal fonlara yüksek faiz beklentisiyle astronomik paralar yatırması, böylesi çarpıklığın bir banka ve bu bankanın çalışanı vasıtasıyla yaşatılması yalnızca hukuksuzluk değil bir ahlak ve maneviyat sorunu olarak belirmiş ve somutlaşmıştır. Bu skandal Türk sporunu tartışmaya açmış, açgözlülüğü belgelemiştir. Daha çok kazanma, daha çok faiz geliri alma, bunlara da gayri meşru yollarla ulaşma çabası sosyolojik rahatsızlığa yol açmış, ekonomik memnuniyetsizliği kışkırtmak için pusu atan çevreleri iştahlandırmıştır. Bu kapsamdaki hedef; ahlak, adalet, eşitlik ve gelir dağılımı eksenindeki tartışmaları sistem ve devlet krizine tahvil etme aymazlığı ve kurnazlığıdır.

“SOMALİ CUMHURBAŞKANI’NIN OĞLU TÜRK ADALETİNİN ÖNÜNDE HESAP VERMEKLE YÜKÜMLÜ”

Somali Cumhurbaşkanı oğlunun bir vatandaşımızın trafikte ölümüne yol açmasından hemen sonra ülkesine çekip gitmesi, bunun üzerine muhalefetin dedikodu çarkını döndürmesi hep bu aymazlık ve kurnazlığa destektir. Elbette Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Türk adaletinin önünde hesap vermekle yükümlüdür.

“HEDEF; SAHALARIN VE TRİBÜNLERİN ATEŞİYLE TOPLUMSAL TANSİYONU YÜKSELTMEK “

Üçüncü olarak, Ankaragücü ile Rizespor arasındaki müsabakanın bitiminden hemen sonra maçın hakemine yönelik yumruklu saldırı, bunun ardından olağanüstü bir ortamın yaratılması, Türkiye Futbol Federasyonu’nun süreci sağduyu ve soğukkanlılıkla yönetememesidir. Mehmetlerimiz, polislerimiz, korucularımız, masum insanlarımız şehit edilirken çıtı bile çıkmayanların birden bire ortalığı ayağa kaldırmak için seferber olmaları bize göre son derece düşündürücü bir çarpıklıktır. Hakemimize karşı yapılan vandal saldırıyı önşartsız lanetliyoruz, ancak bu kaba güç gösterisini Türkiye’nin imajını yaralamak için kullananları, bir kaşık suda fırtına koparanları aynı derecede maksatlı ve marazi olarak addediyoruz. Bu kapsamdaki hedef; sahaların ve tribünlerin ateşiyle toplumsal tansiyonu yükseltmek, Türkiye karşıtı çevrelerin eline koz vermek, istikrarsızlığa çanak tutmaktır. Oyunu görüyoruz, kumpası fark ediyoruz.

“ANADİL BAHANESİ ALTINDA TÜRKÇENİN MELEZLEŞMESİNE MÜSAADE ETMEYİZ”

Dördüncü olarak, TBMM’nde Kürtçe konuşma yapılması, buna müşfik ve müsamahakar davranış gösterilmesi, ayrıca bir haine karşı son zamanlarda artan ilgi ve yapılan övgülerdir. Dil demek millet demektir. Türk milletinin ve Türkiye’nin dili Türkçedir. Türkçe’miz istiklalimizin ve milli birliğimizin kemer taşıdır. TBMM’de Türkçe dışında konuşma yapmak, buna göz yummak Türkiye’ye ve bin yıllık kardeşliğimize yapılabilecek en büyük kötülüktür. Herkesin anadili saygındır. Kürt kökenli kardeşlerimizin Kürtçe konuşması bizi rahatsız etmeyecektir. Bu bizim zenginliğimizdir. Fakat anadil bahanesi altında Türkçenin melezleşmesine müsaade etmemiz düşünülemeyecektir. Dilde başlayan bir çözülmenin nerelere kadar ulaşacağını son 1,5 asırlık tarihimize bakan her uyanık şuur hemen görecek ve kaygımıza hak verecektir. Türkçemiz şerefimiz, anamızın ak sütü, varlığımızın sancağı, geleceğimizin güvencesi, bekamızın canevidir.

Ufuk Uras, Ahmet Türk'le buluşmasına MHP makam aracıyla gitmiş Ufuk Uras, Ahmet Türk'le buluşmasına MHP makam aracıyla gitmiş

“ŞEYH SAİD İSMİNİN DİYARBAKIR’DA BİR BULVARA VERİLMESİ SAYGISIZLIKTIR”

Bununla eşzamanlı olarak bir isyan elebaşının adeta bir kahraman olarak tanım ve telaffuzu sabır taşımızı çatlatmıştır. Tarih ve milletin huzurunda söylüyorum; Hınıslı Said bir vatan hainidir, yaşadığı dönemin terörist başıdır, katildir, canidir, emperyalizmin uşağıdır. Piran’da askerlerimize saldıran, halkı isyana teşvik eden, Genç, Palu, Elazığ, Silvan, Lice, Varto işgaline kalkışıp Diyarbakır’ı ele geçirmek için saldırı düzenleyen, eğer bu işgal başarılı olsaydı İngiltere’den sözde Kürdistan için destek isteyeceğini itiraf eden bir soysuza kim övgü yağdırıyorsa onunla aynı çukurdadır. Onlara dikkat ediniz, kalpleri milletle çarpmaz, gözleri milletle yaşarmaz, göğüsleri milletle kabarmaz. 2014 yılında Şeyh Said isminin Diyarbakır’da bir bulvara verilmesi, en başta Diyarbakırlı kardeşlerime ağır bir hakaret ve saygısızlıktır. Çünkü teröristlerin geçim kapısı Türk ve Kürt düşmanlığıdır. Bunlar kan içen vampirlerdir. Şeyh Said silahlı ayaklanmasında askerlerimiz, yöre insanımız şehit olmuş ve yaralanmış, gasp, yağma ve hırsızlıklarla genel asayiş bozulmuştu. Allah’a çok şükür kahraman Türk askeri ayaklanmayı bastırmış ve ayaklanan teröristlerin başını ezmiş; Şark İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan 80 sanıktan 48’i 1925 yılının 28 Haziranı 29 Hazirana bağlayan gecesinde darağacına çıkarılmıştır.

“CHP GENEL BAŞKANI ŞEHİTLERİMİZİN ACISINI NE YAPACAK?”

Şeyh Said’in damadı Melekanlı Şeyh Abdullah’ın son sözleri bakınız nasıldı: “Gazetecilere dönüp yazın dedi, biz bu hainlere uyduk, başkası uymasın.” Damadının hain dediğine bugün kahraman diyenler aynı ihanetin yolcularıdır. CHP Genel Başkanı’nın, bir televizyon kanalında yaptığı “bu ayaklanmanın bastırılması sırasında oluşmuş acılar, bugün bazı torunlarının kalbini acıtıyorsa o acıya saygılı olmak gerekir” açıklamasının neresini düzeltelim? Aziz Atatürk’ün mirasının yağma edilmesini, hatıralarına ihanet edildiğini daha nasıl anlatalım? Ne acısı, neyin acısı, unutulmasın ki, hainlere acıyan Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti’ne teröristlerin penceresinden bakan çürümüşlerdir. CHP Genel Başkanı şehitlerimizin acısını ne yapacak? Nasıl izah edecek? Nereye koyacak? Pençe-Kilit Harekât Bölgesinde Şeyh Said’in gayri meşru çocukları tarafından şehit edilen 25 yaşındaki Teğmen Eril Alperen Emir evladımızın 13 Aralık günü cenazesine katılıp, Sonra da koşa koşa DEM isimli PKK aparatının ayağına giden CHP Genel Başkanı’nın, bir gün içinde hep üzgün görünüp hem de gülücükler saçması korkunç bir ikiyüzlülük değil midir? Peki Alperen evladımızın acısıyla kavrulan muhterem ailesine, silah arkadaşlarına ve milletimize CHP Genel Başkanı saygı ve samimiyet gösterecek mertliğe ve vicdana sahip midir?

Editör: Selda Manduz