Dünya

Almanya erken seçime gidiyor

Almanya’da genel olarak ekonomideki durgunluk ve kriz şartları derinleşirken, bugün erken genel seçime gitme kararı alındı. Başbakan Scholz da Maliye Bakanı Lindner’i görevden aldığını duyurdu.

Abone Ol

Almanya’da genel olarak ekonomideki durgunluk ve kriz şartları derinleşirken, koalisyon hükümetini oluşturan SPD, Yeşiller ve FDP arasındaki tartışma ve çelişkiler de derinleşiyor.

Bu nedenle 2021’deki genel seçimlerden sonra büyük vaatlerle işbaşına gelen “trafik lambası koalisyonu” bugün erken genel seçime gitme kararı aldı.

Başbakanlık’ta üç parti arasında yapılan görüşmelerin ardından bir açıklama yapan Başbakan Olaf Scholz, 15 Ocak’ta güven oylaması isteyeceğini açıkladı ve FDP Genel Başkanı ve Maliye Bakanı Christian Lindner’i görevden aldığını duyurdu.

Scholz yaptığı açıklamada, görevden aldığı Lindner hakkında, “Güvenimi çok sık kırdı. Bütçe konusundaki anlaşmayı bile tek taraflı olarak iptal etti. Hem de uzun müzakereler sonucunda üzerinde mutabık kaldıktan sonra. Daha fazla işbirliği için güven temeli yok. Bu şekilde ciddi bir hükümet çalışması yapmak mümkün değil” açıklamasında bulundu.

“Maliye Bakanı Lindner önerilerimizin hiçbirini uygulamaya istekli olmadığını gösterdi” diyen Scholz, Alman şirketlerinin acil desteğe ihtiyacı olduğunu ve Lindner ile yaşanan çıkmaza atıfta bulunarak, "Bunu reddeden herkes sorumsuzca davranıyor" dedi.

Şansölye Scholz, hükümeti için 15 Ocak 2025'te güven oyu verileceğini bildirdi. Bu hamle ile 2025 sonbaharında yapılması planlanan Almanya parlamento seçimleri 2025 Mart ayında gerçekleşebilir. Lindner'in görevden alınmasıyla FDP'nin koalisyondan çekilip çekilmeyeceği henüz belirsizliğini koruyor.

HÜKÜMET GÜVEN KAYBI YAŞIYOR

Emperyalist rekabette ABD’nin Rusya ve Çin’e karşı yaptığı hamlelerin altında ezilen Alman ekonomisindeki kısmi küçülme ve durgunluk genel olarak halk arasında mevcut hükümete karşı hoşnutsuzluğu uzun bir süredir hissedilir şekilde artırmış durumda. Kamuoyu yoklamalarında hükümete güven rekor düzeyde düşmüş durumda.

İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana işbaşında iken en fazla güven kaybına uğrayanların başında mevcut hükümet geliyor. Bunu hükümeti oluşturan partilerin oy oranlarında da görmek mümkün. 9 Haziran’da yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde SPD yüzde 13,9; Yeşiller yüzde 11,9; FDP yüzde 5,2 oy alabilmişti. Koalisyon ortaklarının aldığı toplam oy oranı yaklaşık yüzde 30.

Benzer bir tablo anketlerde de görünüyor. 31 Ekim’de yayınlanan “Deutschlandtrend” anketinde “Bu pazar seçim olsa oyunuzu kime verirsiniz?​” sorusuna yanıt verenlerin yüzde 16’sı SPD, yüzde 11’i Yeşiller, yüzde 4’ü FDP dedi. Son ankette de koalisyon ortaklarının oyu yüzde 30 civarındaydı. Bu aynı zamanda halkın yüzde 70’nin mevcut hükümet partilerine oy vermeyeceği anlamına geliyor. Aynı ankette seçmenlerin yüzde 34’ü CDU/CSU’yu, yüzde 17’si AfD’yi, yüzde 6’sı da BSW’yi işaret etti.

FDP’NİN PERVASIZ TALEPLERİ

Ekonomideki daralma ve durgunluğun sertleşmesine paralel olarak pek çok büyük tekel yüksek enerji fiyatları, yüksek ücretleri ve rekabet şartlarını gerekçe göstererek fabrikaları kapatma, işten atma, yatırımları yurt dışına kaydırma, var olan hakları budamayı gündemine almış durumda. Hükümet partileri bu gelişmeler karşısında, 2025’in seçim yılı olmasının da etkisiyle farklı bir tutum içerisine girdiği gözleniyor.

Başbakan Olaf Scholz’un diğer iki koalisyon ortağını bir yana bırakarak sermaye ve sendika temsilcilerinin katılımıyla bir “Sanayi Zirvesi” düzenlemesi, özellikle sermaye yanlısı pervasız politikalarıyla tanınan Hür Demokrat Parti’ye (FDP) yeni bir alan açtı. FDP Başkanı ve Maliye Bakanı Christian Lindner’in buna yanıt olarak orta ölçekli işletmelerin temsilcileriyle ayrı bir alternatif zirve düzenlemesi, koalisyon ortakları arasında farklı yaklaşımlardan kaynaklanıyor.

Ancak FDP bununla kalmadı. Bu zirveden sonra hazırladığı ve basına sızdırdığı 18 sayfalık “Almanya ekonomisinde milat: Büyüme ve nesiller arası adalet konsepti” başlıklı talepler listesiyle, diğer koalisyon ortaklarına “krizden çıkmanın yol haritası”nı sundu. 2025 bütçesinden sermayeye daha fazla para verilmesi, vergi muafiyetlerinin getirilmesini içeren talepler listesinde işçi sınıfına, yoksullara, emekçi sınıflara ise karşı büyük bir saldırı planlanıyor.

Belgede koalisyon ortağı SPD’nin “kırıntı” olarak emekçi sınıflara verdiği yardımlar ve hakların gasp edilmesi isteniyor. SPD şimdilik bu taleplerin yerine getirilmesinin söz konusu olmadığını ifade ediyor. Kapalı kapılar arkasında yapılacak pazarlıkların ardında bir uzlaşmanın olup olmayacağı ise bu sonbaharda netleşecek. Ancak FDP cephesinden basına yansıyanlara bakılırsa koalisyonu bozma ihtimali hiç de az değil. Çünkü FDP sadece SPD’nin değil aynı zamanda Yeşiller’in tabanını ilgilendiren alanlarda kesintiler yapmayı talep ediyor. Bu da iki partiye karşı cephe açma olarak değerlendirilebilir.

1983 İLE PARALELLİKLER VE FARKLILIKLAR

Bu süreç Almanya tarihinde 1983 yılında yaşanan gelişmelerle benzerlik içeriyor. 1969’da Willy Brandt’ın başbakanlığında kurulan SPD-FDP hükümetleri dönemi, 1982’de sona ermişti. Dönemin Ekonomi Bakanı Otto Graf Lambsdorff (FDP), ana muhalefetteki CDU/CSU’nun planlarına dayanan bir reform planı önermişti. Bunun üzerine 17 Eylül 1982'de Başbakan Helmut Schmidt (SPD) koalisyonu feshetti ve FDP'li bakanlar istifa etti. Schmidt 1 Ekim'de Federal Meclis'te yapılan güven oylamasıyla başbakanlıktan düşürüldü ve Helmut Kohl (CDU) yeni başbakan olarak seçildi. 1983’te yapılan erken seçimlerin ardından FDP bu sefer CDU/CSU ile tam 16 yıl sürecek bir koalisyona ortaklık yaptı. Yeşiller, SPD’nin güven kaybetmesinin de etkisiyle ilk kez bu seçimlerde parlamentoya girmişti.

Bugün de FDP’nin ilan ettiği talepler listesi CDU/CSU’nun kabul etmediği bir liste değil. Bilakis, sermayenin daha fazla kazanması için savunduğu bir liste. 1982 ile ortak bir diğer özellik de ekonomideki gidişat. O zaman da durgunluk ve işten atmalar gündeme gelmiş, pek çok yerde grev pankartları asılmıştı.

Yaklaşık 40 yıl önce yaşanan bu gelişmelerin ardından yapılan seçimlerde FDP, yüzde 3,6 oy kaybıyla yüzde 7 oy almış ve seçimlerde yüzde 48,8 oy alan CDU/CSU ile yeni bir koalisyon hükümeti kurabilmişti. Bugünkü koşullarda erken seçimlerin yapılması durumunda FDP’nin koalisyon ortağı olabileceği seçecek oldukça gerilerde. Zira partinin yüzde 5 barajını aşıp aşmayacağı da belirsiz. Son çıkış aynı zamanda diğer koalisyon ortaklarından sermayenin has çıkarları bakımından çok daha pervasız bir parti olduğunu göstererek özellikle orta sınıflardan, küçük burjuvaziden daha fazla oy almaya yönelik bir hamle olabilir. Ancak, emekçi sınıfların karşı karşıya kaldığı ağır sorunlar, FDP’nin istediği çıkışı yapmasının önündeki en büyük engel olarak görünüyor. Anketlere bugünkü veriler ışığında bakıldığında, bir erken seçimden en karlı çıkacak partinin AfD olduğunu görülüyor.

FDP NE İSTİYOR?

Evrensel’den Yücel Özdemir’in haberine göre, FDP tarafından hazırlanan 18 sayfalık planda asıl olarak sermayeden alınan vergilerin azaltılması hedefleniyor.

Bunları şu şekilde sıralamak mümkün:

Halen yüzde 5,5 olan Dayanışma Vergisi’nin 2025’de yüzde 3’e düşürülmesi, 2027’deki bir sonraki adımda ise tamamen kaldırılması gerektiği belirtiliyor.

Kurumlar vergisi önümüzdeki yılın başlarında yüzde 2 indirilecek. Bunu en geç 2027 ve 2029 yıllarında yapılacak diğer indirimler izleyecek.

Federal Çalışma Bakanı Hubertus Heil (SPD) tarafından sunulan Toplu Sözleşmeye Bağlılık Yasası (Tariftreuegesetz), Tedarik Zinciri Özen Yükümlülüğü Yasası (Lieferkettensorgfaltspflichtengesetz), Ücret Şeffaflığı Yasası (Entgelttransparenzgesetz), Çalışan Verileri Yasası (Beschäftigtendatengesetz) ve işveren tarafından finanse edilen Aileye Başlangıç Zamanı (Familienstartzeit) yeniden düzenlenecek. Özellikle Toplu Sözleşmeye Bağlılık Yasası, ikinci emeklilik paketi için önceden belirlenmiş kırılma noktası olarak ilan edildi.

Almanya'nın küresel CO₂ emisyonlarındaki payı sadece yüzde 1,3 olduğu belirtilerek, bu konuda belirlenen hedeflerin revize edilmesi öngörülüyor.

563 Euro olan Vatandaş Parası (Bürgergeld) azaltılacak.

Kira yardımının düşürülmesi: Bu yolla büyük evlerde yaşayan yoksullar küçük evlere taşınmaya zorlanacak.

Bürgergeld ve kira yardımından yapılacak kesintilerle 3 milyar euroluk tasarruf hedefleniyor.

Mültecilere verilen yardımlarda kesintilere gidilmesi.

Bunlara ek olarak, emeklilik politikasına eklemeler yapmak isteniyor. Daha erken emekli olacaklardan daha fazla prim alınması. Bununla birlikte federal hükümetin emeklilik sigortasına katkısı, emeklilik seviyesi farklı hesaplanarak azaltılacak.